| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı Arasında Çevre Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 15.03.2017 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ben de değerli arkadaşlar, uzun zamandan beri Türkiye gündeminde biraz unutulmuş gibi gözüken ama uluslararası platformlarda da bence çok önemi olan bir konuya değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin kanısına göre, 20 Temmuz 2016'da bir darbe yapıldı Türkiye'de. Onun öncesindeki darbe teşebbüsü ayrı bir hikâye, onun detaylarına girmeyeceğiz. Ama, bundan birkaç gün önce İslamcı aydınlar bir bildiri yayımladı. Bu bildiride İslamcı aydınlar, yaşadığımız bu kanun hükmünde kararname ve OHAL sürecini, 28 Şubatı bile çok aratır bir süreç olduğu şeklinde itham ettiler.
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz hareketi ve 20 Temmuz darbesi sonucu, bendeki kabaca rakamlara göre, Türkiye Cumhuriyeti'nde 120 bin civarında kamu personelinin işine son verildi. Bunlardan 4.811'i yükseköğretim personeli ve büyük çoğunluğu da akademisyenler; 30 bin öğretmenin de bu kapsamda olduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün yargımızın üzerinde, adalet sistemimizin üzerinde çok ciddi bir baskı var ve bu insanların büyük çoğunluğunun ben gerçekten FETÖ doğrultusunda bir suç işlemediklerini, büyük çoğunluğunun masum olduklarını ama maalesef şu anda Türkiye'de bir kısmının karınlarını doyuramayacak düzeyde açlıkla karşı karşıya olduklarını biliyorum. Bu 4.811 akademisyenden 1.128'i "barış akademisyeni" olarak isimlendirdiğimiz arkadaşlarımız.
Arkadaşlar, bundan bir ay önce Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine 15 CHP milletvekili arkadaşımla beraber bu arkadaşlarımıza destek vermeye gittik ve maalesef dünya basının da gündemine gelen olaylar dayanılır olaylar değildi. Hani Hollanda'da köpeklerine vatandaşlarımızı ısırttılar ya benzeri olaylar Siyasal Bilgiler Fakültesinin bahçesinde yaşandı ve bizler de portakal gazından nasibimizi aldık ve cübbeleri güvenlik görevlilerinin ayakları altında ezilen akademisyenlerimizle birlikte televizyonlarda yerimizi aldık.
Değerli milletvekilleri, bu 1.128 akademisyen hayatlarında ellerine hiçbir zaman silah almadılar, hayatlarında teröre hiçbir zaman destek olmadılar, bir bildiri yayınladılar. Bu bildirinin içeriğinin eksik olduğuna dair Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim de kanaatlerimiz vardı ve bunları çeşitli ortamlarda paylaştık. Bildirinin eksik tarafları vardı ama 18'inci yüzyıl ünlü düşünürü Voltaire'in dediği gibi "Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi savunma özgürlüğünüz için hayatımı bile verebilirim." lafını sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Bu arada sizlere şunu da hatırlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım: Geçmişte SETA Vakfı ve yandaş medya tarafından, özellikle 2012 ve 2015 yılları arasında PKK'ya çok ciddi övgüler sunuldu ve AKP tarafından da Güneydoğu Anadolu'da, açıkça, teröre karşı gerekli önlemler alınmayarak, hendeklere göz yumularak destek olundu. Hâl böyleyken, buradaki AKP'nin teröre destek davranışı karşısında hiçbir eylem yapılmazken sadece bu söylemlerinden dolayı, hayatta hiç teröre bulaşmamış bu arkadaşlarımızı neden ihraç ediyoruz, neden dünyaya rezil oluyoruz?
Arkadaşlar, biz yandaş medyada bu işi yapan akademisyenlere, PKK'yı öven akademisyenlere de bir şey yapılsın demiyoruz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak hukuktan yanayız, adaletten yanayız ama "Barış İçin Akademisyenler" imzacısı arkadaşlarımızın da bir an önce işbaşı yapmasını diliyoruz. Bu arkadaşların içinde 8'i Akdeniz Üniversitesinde, benim yakından tanıdığım arkadaşlarım ve bunların içinde 2-3'ü sadece emekliliğini hak ediyor. Emekliliğini hak etmeyen arkadaşların büyük bölümü -yani 4.800 kişinin içinde de bunlar tabii ki sayısız miktarda var- çocuklarını besleyemeyecek, açlıkla karşı karşıya kalma durumundalar.
Şimdi, burada AK PARTİ'li arkadaşlarıma seslenmek istiyorum, sizin çok daha iyi anladığınız bir dilde seslenmek istiyorum: Bu kanun hükmünde kararnameler rezaleti sizi mahkemeyikübrada aklamayacak arkadaşlar yani siz "Biz bu işte sorumlu değiliz, bakanlarımız yaptı, reisimiz yaptı." deseniz de mahkemeyikübrada aklanmayacaksınız. Bunun altını önemle çizmek istiyorum.
Arkadaşlar, küreselleşen dünyada Türkiye yalnız değil, akademisyenler yalnız değil, bilim adamları yalnız değil. Ben bunları bugün tutanaklara geçmesi için söylüyorum ama çok yakın bir gelecekte Cumhuriyet Halk Partisinin akademisyen grubu arkadaşlarımla beraber, bu insanlar işbaşı yapmadıkları takdirde bunu dünyanın çok değişik bilimsel ve eğitimsel platformlarına taşıyacağız, arkadaşlarımızın savunucusu olacağız. O zaman lütfen demeyiniz ki "Türkiye'yi şikâyet ediyorsunuz." Çünkü, biliyorsunuz, geçmiş Cumhurbaşkanı, karısının başörtüsü konusunu AİHM'e taşımıştı ve Türkiye'yi şikâyet etmişti ve 28 Şubat sürecinde de özellikle Atatürk ilkeleri ve devrimleri şu andaki Cumhurbaşkanımız tarafından sık sık Avrupa Birliği platformlarında şikâyet babında dile getirilmişti. Biz de bu arkadaşlarımız için gerekenleri önümüzdeki günlerde yapacağız.
Bakın, sizlere birkaç isim vermek istiyorum: Öget Öktem Tanör, 82 yaşında, Türkiye'nin ilk nöropsikoloji laboratuvarını kuran akademisyen, arkadaşlar ihraç edildi özel bir üniversitemizden.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Türkiye'nin tek hocası, bir tek, Türkiye'deki tek hoca.
MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Evet.
Fatih Traş, Çukurova Üniversitesinden, gördüğü sosyal linç sonrasında, tahammül edemedi, genç yaşında intihar etti arkadaşlar.
Murat Sevinç, anayasa hukukçusu.
Pelin Yalçınoğlu, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesinde bilimin doğası ve evrim üstünde çok önemli çalışmaları var, Kolombiya ve Ohio State Üniversitesinde önemli çalışmaları var.
İlker Gökhan Şen, Anadolu Üniversitesi anayasa hukuku profesörü veya doktoralı öğretim üyesi, Zürih Üniversitesinden doktoralı.
Bunlar gibi, Emre Tansu Keten.
Cem Kaptanoğlu tıp doktoru.
Benim çok yakın tanıdığım, otuz beş yıldır tanıdığım, Tabipler Birliği eski Başkanı Özdemir Aktan gibi arkadaşlarımız bu akademisyenlerin içinde.
Şimdi, ben şunu sormak istiyorum: Cumhurbaşkanımız çok özgün laflarla bu akademisyenlere "alçak, zalim, vatan haini, ahlaksız" deyimlerini kullanarak açıkça hakaret etti arkadaşlar ve Baskın Oran bu hakaretleri yargıya taşıdı, manevi tazminat talebinde bulundu. Yargı ne karar verdi biliyor musunuz? Beraat kararı verdi, dedi ki: "Bunlar eleştiri ve karşı görüş belirtme sınırları içinde yorumlanabilir."
Şimdi, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza koyun, sizlere sesleniyorum: Bu ifadelerin yarısı kadar ağırlıktaki bir ifade Sayın Cumhurbaşkanının hakkında kullanılsa onun başına bugün Türk yargısında neler gelir? Hepiniz bugün neler geleceğini pekâlâ biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, birkaç cümleyle Hollanda ve Almanya krizine de değinerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Arkadaşlar, ben açıkça, Hollanda ve Türkiye'de bu kriz döneminde yaşananları siyasetçilerin halklarıyla dalga geçmesi olarak yorumluyorum ve bunu bir kayıkçı kavgası olarak görüyorum.
Şimdi, AK PARTİ'li arkadaşlara bir kez daha soruyorum: 2008 yılında 298 sayılı Yasa'yı siz çıkarmadınız mı ve bu yasanın içinde özellikle seçimlerde ve referandumlarda yurt dışında ve gümrük kapılarında siyasi propagandanın yapılmasını yasak hâle siz getirmediniz mi? Yüksek Seçim Kurulu referandum aşamasında bununla ilgili bir genelge yayımlamadı mı? Neden şimdi dayatıyorsunuz? Neden Dışişleri Bakanımız illa Hollanda'da propaganda çalışması yapmak için ısrar ediyor? Biz "İncirlik'e giremezsiniz." dedik Alman milletvekillerine, gelmediler, efendilik ettiler, gelmediler. Bu ısrarın sebebi ne? Neden Almanya ve Hollanda'yı zorluyoruz? Adamlar "Seçimden sonra gelin." demişler. İşte bugün seçimler oluyor Hollanda'da, yarından itibaren gideydiniz değerli arkadaşlar.
Arkadaşlar, siyasetçilere, özellikle Dışişleri Bakanlarına yakışan bir üslup vardır, diplomasi üslubu vardır. Siz, Avrupalılara Amerikan argosu olan "bullshit" -çok özür diliyorum- "öküz dışkısı" diye bir ifade kullanırsanız gazetecilerin önünde veyahut da Türk argosunda pek sevilmeyen "laleler" diye ifade kullanırsanız Hollanda Dışişleri Bakanı için veya çok önemli makamdaki bir siyasetçi "Bunlar birbirini ısırmaz." yani Avrupa ülkelerini köpek kategorisine sokarsa, bunlara "Nazi kafalı" diye hitap edersek -ki çok ağır bir hakarettir biliyorsunuz- elbette ki bu kişilerle aramızın yakın zamanda düzelmesi beklenmez. Ama, değerli arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: Hollanda, son on yılda Türkiye'de en fazla yatırım yapan, hatta Amerika Birleşik Devletleri'nin 2 katı yatırım yapan, 22 milyar yatırım yapan bir ülke. Bunun faturasını da lütfen Antalya halkına bir kez daha ödetmeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)