GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı Arasında Çevre Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:82
Tarih:15.03.2017

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Birkaç haftadır Türkiye Büyük Millet Meclisinde uluslararası sözleşmeleri konuşuyoruz. Bu vesileyle, biz de Hükûmetin dış politika tutarsızlıklarıyla ilgili birkaç örnek vermekte fayda görüyoruz.

Hani demin kümes örneği verildi, lafla peynir gemisi yürümez, mahalle ağzıyla da dış politika yapılmaz. Hükûmetin şu anda yaptığı -son Hollanda krizi dâhil- tam bir mahalle ağzıdır. Çok güzel bir söz var dış politikayla ilgili: "Siyasetin tıkandığı yerde diplomasi devreye girer." Bu yumuşamak, taviz vermek değildir; bilakis, alacağınız en sert tedbirleri bile diplomatik bir dil ve üslupla almazsanız sizi kimse adam yerine koymaz. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin şimdi içine düştüğü durum tam da budur.

Sayın milletvekilleri, üç ayrı konuda Genel Kurula değerlendirmede bulunmak istiyorum, bunlardan birincisi şu: Genelkurmay Başkanı bir ay falan önce omzundaki kalabalık yıldızlarla beraber Ege'ye açıldı, Kardak Kayalıkları'nın önünden âdeta bir yıldızlar geçidi yaptı. Sayın Genelkurmay Başkanı, bizim, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde o F16'larla çok güzel, bayramlarda bize seremoni yapan bir Türk Yıldızları'mız var; sen omzundaki yıldızları göstereceksen Ege'de onu göstereceğin bir adresi sana göstereceğim ben şimdi.

1933'te Milletler Cemiyetine Türkiye adına zamanın hükûmeti tarafından tescil ettirilen, Aydın vilayeti mülki hudutlarında sayılan bir ada var, Bulamaç Adası; Yunanlılar da buna "Marathi" diyor galiba. Bu ada, 1934 yılında İngiltere menşeli bir haritada, gene 1951 yılında ABD menşeli bir haritada Türkiye'ye ait olarak açıkça görülüyor ve gösteriliyor, nitekim konuşmamın başında söylediğim 1933 tarihli Birleşmiş Milletler Cemiyetine tescil ettirildiğine dair bilgi de ortada.

Şimdi, ey Hükûmet... Nerede Hükûmet? Yok. (AK PARTİ sıralarından "Arkada." sesleri) Sayın Bakan, hoş geldiniz.

Ey Sayın Bakan...

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Görmede de sıkıntı var.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Benim arkamda gözüm yok, senin varsa bilmem.

2004'ten beri siz cumhuriyet hükûmeti bakanısınız. Ben bu milletin vekili ve ana muhalefet partisine mensup bir milletvekiliyim. Millet adına size soruyorum: Şu Genelkurmay Başkanımıza söyleseniz de bir talimat verseniz de şu Bulamaç Adası'nın önünde de omzundaki kalabalık yıldızlarla, oradaki, o adadaki Yunan bayrağının durumuna bir baksa olur mu? Ne ayıp şey, arkadaşlar, hakikaten çok ayıp şey. Böyle şey olmaz, kabul edilemez. Yer söylüyorum, tarih söylüyorum. Evet, Ege Denizi'nde aidiyeti belli olmayan coğrafi formasyon çok, 150 küsur tane kayalık, kaya parçası, adacık, ada, neyse, var. Bunların bir kısmı çeşitli uluslararası anlaşmalarla ama öncelikle tabii ki Lozan'la Yunanistan'a ait ve yerleşime açık, Yunanistan'a ait ve yerleşime kapalı; bir kısmı bize ait, yerleşime açık, kapalı. Bu coğrafi formasyonlar, aidiyeti belli olan, olmayanlar ortada duruyor. Bu konuda kimi görüşmeler usulen yapılıyor ama 1924'ten beri resmî olarak ilk defa toprak kaybetti bu ülke. Ey Meclis, bu devleti, bu ülkeyi kuran Meclis, bu Meclisin sayın üyeleri; bir iddia söylüyoruz. Bağrınızdan çıkan, güvenoyu verdiğiniz Hükûmetin bu konuda ne iş yaptığını merak eden bir tane vatansever milletvekili de mi yok bu Mecliste? Ben inanıyorum ve umuyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinin saygıdeğer milletvekillerinin Hükûmete bu konuda bizden daha çok hesap sormasını, bilgi istemesini ve sıkıştırmasını bekliyorum. Vatanseverlik bunu gerektirir. "Tek devlet, tek millet, tek bayrak." diye bağırmakla olmuyor bu işler. Onun için konuşmamın başında söyledim, özellikle uluslararası ilişkilerde mahalle ağzıyla konuşulmaz, diplomasi diye bir kavram var. Bunu bazen görünür diplomasi yaparsınız, bazen görünmez. Ama mesele şudur, maharet şudur: Bu ülkenin çıkarlarını, menfaatlerini bu ülkenin ve bu milletin bekasını korumaktır, teminat altına almaktır, yüceltmektir, yükseltmektir. Ama orta yerde maalesef bu anlayışta, bu formatta bir hükûmet göremiyoruz; bundan üzülüyoruz.

Gelelim diğer bir konuya, Hollanda meselesinin yaşandığı andan itibaren dedik ki: "Böyle kepazelik olmaz. Hollanda'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin sayın hanımefendi bakanına yaptığı tutum asla ve asla kabul edilemez. Türkiye'nin şerefiyle oynanmıştır, aziz milletimizin gururu incinmiştir. Milletçe prestijimizi, itibarımızı bu kadar ayaklar altına alan bir ülkeye karşı hiç şüphesiz diplomatik bir şekilde en yüksek refleksi verin, yanınızdayız." Kim dedi? Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söyledi. Kim söyledi? Sayın Devlet Bahçeli söyledi. Siz ne yaptınız?

Bugün bana bir soru sordular: "Şu konuda ne düşünüyorsunuz?" "Ya o konuda Avrupa Birliği Bakanı bir şey söylemiş..." Dedim ki: "Dur. Avrupa Birliği Bakanını dinledik, şimdi Numan Kurtulmuş'u dinleyelim, ondan sonra Binali Yıldırım'ı dinleyelim, ondan sonra bir milletvekilini dinleyelim, örneğin İzmir milletvekilini, Dışişleri Bakanını dinleyelim, bunların söylediklerinin ortalamasını alıp bir yere koyalım. Sonra Cumhurbaşkanını dinleyelim. Sonra, ortalamasını alıp bir yere koyduğumuz ile Cumhurbaşkanının söylediğini birleştirelim. İkisinin ortalamasını bulursak bu konuda cevap veririm ben. Neyine cevap vereceğim bunun?" Hepsi ayrı telden çalıyor, hepsi ayrı söylüyor.

Hollanda'yla ilgili, yürütmenin başı sıfatıyla Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Başmüzakereci Avrupa Birliği Bakanının söylediklerini yan yana bir koyun bakalım. Böyle bir ayıp olabilir mi? Ne söylendi? Yine şu Meclis, büyük Meclis, kudretli Meclis bir tavır koyuyor en azından. Ne yapıyor? Dostluk grubunu feshediyoruz. Evet, edeceğiz. Bakanımızı -Cumhurbaşkanının tabiriyle- 2 gorilin derdest ettiği bir ülkeyle dostluk edecek değiliz. Ne zamana kadar? Özür dileyene kadar. Bizim anlayışımız bu kadar net. Hükûmet ne yapıyor? Bana geçen biri soruyor: "Hükûmetin tavrına ne diyorsun?"

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Yok ki.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hükûmetin laf edilecek bir tavrı olsa da bir şey söylesek.

Şimdi, daha vahim bir duruma geldik burada. Yahu, dün bir yerde söyledim: Biz, Viyana'ya bile, Viyana kapılarına bile daha usturuplu dayandık. O neydi öyle? Bakanımız, Almanya'dan kara yoluyla, birden çok arabayla, şaşırtmaca taktiklerle Rotterdam'a gidiyor. Ne murat ediliyor? Birincisi; Almanya'da bulunan Enerji Bakanı kendi niye gitmiyor da Aile Bakanı oraya gidiyor? Ayıp! Garip!

Bu milletin şerefi AK PARTİ'nin hırs ve ihtirasından daha kıymetlidir. Böyle şey kabul edilemez sayın milletvekilleri. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Ve olan oldu. Kusurlusunuz; Hükûmete söylüyorum, milletvekillerimizi tenzih ediyorum.

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Haklısın, çok haklısın.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Olan oldu, bir ayıp edildi bize, ayıp edildi. Cumhurbaşkanının tabiriyle 2 goril bir bakanı derdest etti sokakta. Peki, bir şey soruyorum şimdi: Dışişleri Bakanı uçağa bindi, binmedi; uçak havadan döndü, kalktı, kalkmadı, bilmem. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, sanıyorum cumhuriyet tarihinde ilktir -Enerji Bakanı Bağdat yerine Kayseri'ye indi ama ilktir- bir ülkeye uçağını indiremedi; sivil uçak, savaş uçağından bahsetmiyoruz. Bir bakanımız derdest edildi, 394 bin yurttaşımızın, vatandaşımızın yaşadığı Hollanda'da vatandaşlarımız köpeklere ısırtıldı. Ben incindim, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün sayın milletvekilleri incindi, eminim, iktidar partisinin sayın milletvekilleri ve diğer partilerin sayın milletvekilleri de incindi. Şimdi, burada bir şey yapmayacak mıyız? Yahu kardeşim...

Hollanda'yla bir olay yaşadık, yaşıyoruz. Bir kere şunu bir sorayım: Bir dışişleri bakanı bir ülkeye giderse -gidemedi de- orada ilk önce onu karşılayacak kim? Büyükelçi, büyükelçi. Bir aile bakanı Hollanda'da bir olay yaşıyor, sokakta alelade polis memurları tarafından derdest edilircesine kendisine bir saygısızlık yapılıyor, orada göğsünü siper edecek kim? E, büyükelçi. Halkı kışkırtıp... Kışkırtma demeyeyim ama vatandaşlarımızın millî duygularını istismar edip insanların ayağını köpeğe ısırtacağınıza büyükelçi işini yapsın diyecek idik.

Şimdi, bakıyoruz, Hükûmete ben ve partimiz dedi ki: "Kardeşim, büyükelçiyi geri çekin ya." Hollanda Büyükelçisi bir iş vesilesiyle gitmiş, "Efendim, Hollanda Büyükelçisi gelmesin." Eğer milletin aklıyla alay edilmiyorsa bunun karşılığı büyükelçini çekmektir. Efendim, Hükûmet dedi ki: "Biz büyükelçiyi çekersek oradaki vatandaşlarımızın işi aksar." Bak, bak şimdi, tiyatroya bak.

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Tiyatro...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Biz de dedik ki: "Kardeşim, sana konsolosluğu kapat diyen yok. Orada maslahatgüzar seviyesinde birinci kâtip var, ikinci kâtip var, üçüncü kâtip var, var oğlu var." Konsolosluk kapanmaz, o ayrı bir iş ama büyükelçiler geri çağırılır kriz çıktığı zaman. Şimdi, Hükûmetin cevabı şu... Bu, Genel Kurula da büyük bir saygısızlık iktidar partisi milletvekilleri. Bana laf atan sayın milletvekili, bu saygısızlık, bu ayıp önce sana, sana yapılmış bir ayıp bu.

Şimdi, Hükûmet diyor ki sayın milletvekilleri...

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Çıkmış suçluyorsun, kendini haklı görüyorsun aklı sıra.

ERHAN USTA (Samsun) - Bir dahaki maddede devam etseniz Sayın Grup Başkan Vekili.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Basmaz kafası, basmaz!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sataşacaksan sataş, sataşacaksan sataş, taciz etme. Sapık mısın sen!

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Doğru konuş.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyiniz efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sataşma bir ritüeldir.

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen... Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sataşma bir ritüeldir. Edebinle otur orada!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ayağa mı kalktın? Gel.

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Ayağa kalktım.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gel, gel, gel, bu kürsüye yürü, gel.