Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 81 |
Tarih: | 14.03.2017 |
BURCU ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımıza, ne yazık ki uzun süreden beri aramızda olmayan eş genel başkanlarımıza, değerli milletvekillerimize ve belediye eş başkanlarımıza buradan selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Evet, ben, bu kürsüden, sayısız kez Türkiye cezaevlerinde yaşanan ihlalleri, açığa çıkan durumları konuştuğumu biliyorum. Sanırım, Meclis de bunun farkındadır, değerli milletvekilleri de bunun farkındadır. Şimdi, muhatap olarak iktidarı alacağım ama iktidar sıralarına bakıyorum, muhalefetten sayısız az. Bu yüzden de bu işin ne kadar ciddi olduğunun ve önemli olduğunun hâlen farkına varılmadığını düşünüyorum ben.
Evet, Türkiye'de, tarihe baktığımız zaman, cezaevleri koşulları zaten hiçbir zaman olması gereken koşullarda ne yazık ki olmamış, hiçbir zaman iyileştirici politikalarla yaklaşılmamış ve ne yazık ki ülkenin hem darbe süreçlerinde hem de başa gelen her iktidarın kendi yöntemiyle... Cezaevlerinin şu anki durumunu sizlerle biraz daha konuşmak istiyoruz değerli arkadaşlar.
Zaten, olağanüstü hâl öncesinde, cezaevleri, gerçekten artık yavaş yavaş yaşanamayacak hâle gelmişti çünkü neden? Türkiye'de cezaevlerine bakışın ancak Türkiye'deki siyasi atmosfere, siyasi konjonktüre göre değiştiğini zaten çok iyi biliyoruz.
Şimdi, olağanüstü hâl öncesinde başlayan ihlallerin olağanüstü hâlin ilanından sonra ilk kanun hükmünde kararnamelerle tavan yaptığından, sistematik olarak bu ihlallerin arttığından hem gözlemlerimizle hem ziyaretlerimizle hem bize gelen mektuplarla, yaptığımız aile görüşmeleriyle bilgi sahibiyiz ve bunu da bu kürsüden defalarca Meclisin dikkatine, kamuoyunun dikkatine sunduk. Fakat, bugüne kadar henüz tek bir somut adımın, bu ihlallerin giderilmesi için, daha iyileştirici politikaların açığa çıkması için tek bir adımın atılmadığını buradan tekrar hatırlatmak isterim.
15 Temmuz sonrası yapılan ilk iş, kanun hükmünde kararnameyle, bir gizli genelgeyle başta cezaevi idarelerine verilen yetkiler ve daha sonra gerçekten, hiçbir sosyal devlet ve hukuk devletinde karşılığı olmayan, koğuşlardan kap kacakların toplanması, yorgan yastıkların alınması, plastik kovaların alınması, mesela çekbasların alınması, kitap yasakları, dil yasakları, görüş yasakları yani tutsakların yapmış olduğu kapalı-açık ve telefon görüşmelerine yasak getirilmesi, avukatlarla yapılan görüşmelerde bu görüşmelerin kayıt altına alınması ve daha burada sayamayacağımız bir dizi ihlal ne yazık ki hâlen cezaevlerinde yaşanıyor, yaşanmaya devam ediyor.
Şimdi, önemli olan bir konuya daha değinip şu anda geldiğimiz noktayı konuşmak isteriz değerli arkadaşlar. Biz şu anda Türkiye'nin gündeminde olması gereken, ele alınması gereken diğer bir konu olarak da hasta tutuklu ve hükümlüleri her zaman yine bu kürsüde dile getirdik. Ama ne dedik? "Cezaevinde kalamaz." raporları olan hasta tutsakların bir anda bu raporlarının "Cezaevinde kalabilir." şekline dönüştürülüp ne yazık ki infazlarının ertelendiğini, tahliyelerinin önüne geçildiğini burada ve bulunduğumuz her platformda dile getirdik ve bugün tekrar, başta iktidar milletvekillerinin ve muhalefet partisi milletvekillerinin, Adalet Bakanlığının, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün, İnsan Hakları Komisyonunun dikkatine sunmak istiyorum. Adli Tıp Kurumundan kanun hükmünde kararnamelerle kaç kişinin ihraç edildiğini yani hazırlanan bu raporlar üzerinde karar yetkisi olan, karar verici olan kaç kişinin ihraç edildiğini lütfen bakanlık kendisi açıklasın.
Değerli arkadaşlar, geldiğimiz nokta; bugün ülkemizde, Türkiye'de şu anda -belki ben konuşurken bile başka bir cezaevinin haberini alacağız- sayısız cezaevinde açlık grevi başlatıldı. Bu kürsüden, bu noktaya gelmememiz gerektiğini ve bu sebeple de Parlamento çatısı altında bu ihlallere bir çözüm bulmamız gerektiğini çok söyledik fakat evet, geldiğimiz nokta ne yazık ki hiç iç açıcı değil. Bugün, şu ana kadar Edirne Cezaevinde, Şakran Cezaevinde, Van T Tipi Cezaevinde, Sincan Cezaevinde, Ermenek Cezaevinde, Menemen Cezaevinde açlık grevleri devam ediyor.
Peki, bu açlık grevlerinin sebepleri nedir diye baktığımız zaman, gayet insani ve yasal düzenlemeler çerçevesinde talep edilen haklardır. Evet, mahpusların, tutsakların bizlerden beklediği, yasalar çerçevesinde düzenlenmiş olan hakların, taleplerin yerine getirilmesidir. Mesela, nedir bu? En basit hâliyle, sağlık ve tedavi hakkının yerine getirilmesi, görüş haklarının tekrardan düzenlenmesi, kanun çerçevesinde ele alınması. Sebebini hâlâ açıklayamadıkları, ziyaret esnasında gözlerimizle gördüğümüz, gazete kupürlerinin yırtılıp, parçalanıp mahpuslara verildiğini ve artık bu uygulamalardan geri dönülmesi gerektiği; kitapların, ifade özgürlüğü çerçevesinde ve yine, mahpus hakları çerçevesinde cezaevine girişinin önünün açılması; bunun yanı sıra, en temel hakları yani içerideki mahpusun dışarıyla olan ilişkisini sağlayan görüş haklarının yine yasal düzenlemeye çekilmesi.
Değerli arkadaşlar, peki, bizim buradan yaptığımız onca konuşmaya, onca talebe, onca çağrıya rağmen hâlen şu saate kadar, şu vakte kadar başta iktidar partisi milletvekillerinin, yetkililerinin, Adalet Bakanlığının ses çıkarmamasını nasıl yorumlamamız gerekir? Şayet sessiz kalmaya devam edersek, şayet yüzümüzü, gözümüzü, vicdanımızı, yüreğimizi cezaevlerine çevirmezsek yakın zamanda ne yazık ki hiç istemediğimiz tablolarla karşılaşacağımızı ben buradan özellikle, altını çizerek vurgulamak istiyorum.
Yapılması gereken nedir? Kanun hükmünde kararnamelerle cezaevlerine sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, bağımsız heyetlerin, ulusal ve uluslararası bütün heyetlerin girişinin engellendiğini biliyoruz. Açın cezaevlerini. Bütün bu heyetlere kapatmak yerine cezaevlerini, gidip mahpuslarla görüşmek isteyen, temas etmek isteyen, taleplerini, haklarını, beklentilerini dinlemek isteyen ve bir çözüm arayan bu heyetlere cezaevlerini açmanız gerekir. Peki, Hükûmet ne yaptı? İlk kanun hükmünde kararnameyle bütün bu dernekleri kapattı. Sessiz bırakılması için, bu örgütlülüğün önüne geçilmesi için, muhalefetin sesini kısmak için başta insan hakları derneklerini, kadın derneklerini, sivil toplum örgütlerini kapatmakla zaten karşımıza geçti.
Şimdi, biz, iktidarın bir çözüm bulmasını beklerken iktidarın gündeminde ne olduğunu yine Parlamentonun dikkatine sunmak isterim: Bakın, şu anda raflarda bekleyen bir tasarı var. Bu tasarı, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı'dır. 2013'te bu Parlamentoya, Genel Kurula geldiğini biliyoruz fakat kamuoyunun baskısıyla, yine muhalefet partilerinin baskısıyla bu tasarı geri çekilmişti fakat yine raflarda bekliyor. Muhtemelen Türkiye nasıl evrilecek, nereye gidecek, ona göre bu tasarıyı yine gündeme getirecekler.
Nedir bu tasarı, bu tasarıyla ne yapılmak isteniyor, çok kısa belirtmek istiyorum. Bu tasarıyla göz yaşartıcı gaz, basınçlı su, ateşli silah temel müdahale ekipmanı hâline getiriliyor. Güvenlik görevlilerine asayişi bozan olayları önlemek, pasif direniş göstermek gibi hiçbir sınırı tanımlanmayan hâllerde kademeli ve artan ölçüde zor kullanma yetkisi veriliyor. Müdahale birimi ve dış güvenlik görevlileri cezaevi içine ateşli silahlarla girebiliyor. Cezaevinde asayiş ve düzeni önemli ölçüde bozan yaygın direniş ve şiddet hareketleri veya benzeri ciddi tehlike yaratan hâllerde kolluk kuvvetlerinin de görevlendirileceği düzenleniyor. Evet, biz çözüm diyoruz fakat Hükûmetin çok farklı planları var. Umut ediyoruz ki bu tasarı hiçbir zaman bu Genel Kurula gelmez, gelse de bizim bugünden cevabımız bellidir.
Hepinizi tekrardan saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Burcu Çelik.