GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:80
Tarih:09.03.2017

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, biraz önce bir tartışma vardı, onu aydınlatma açısından yararlı olacağını düşünüyorum... 15 Temmuz akşamı bu Parlamentoya gelen 105 milletvekilinden birisiyim, ilk gelen milletvekillerinden birisiyim. Şu görmüş olduğunuz arka sıralarda gecenin geç saatlerinde, saat on sularında veya daha geç de olabilir, ilk bomba yediğimizde orada oturuyorduk. Bunu neden anlattım? Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün yapmış olduğu değerlendirmede 15 Temmuz akşamı şehit olanların da "evet" diyeceğini söyledi. Biz, o gece bu Meclisten çıkamasaydık -burada, o gece Parlamentoda üç kat yerin altında beraber olduğumuz değerli milletvekilleri var- belki o bombaların altında şehit olabilirdik ama Sayın Cumhurbaşkanının o değerlendirmesine katılmıyorum, büyük bir onurla ve gururla "hayır" diyeceğimi bir kere daha ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz o akşam bu Parlamentoya Recep Tayyip Erdoğan'ın bekasını savunmaya gelmedik değerli arkadaşlar, biz bu Parlamentoya Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "En büyük emanetim" dediği Türkiye Büyük Millet Meclisini savunmaya geldik, öncelikle onu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Hani "evet" ve "hayır" eşit şartlarda yürüyor diye bazı iddialar var.

Bakın, benim seçim bölgemde, Borçka'da çok değerli bir kaymakam, Ertuğrul Örnek -adını da veriyorum- geçen günlerde bir şey paylaştı sosyal medyada, hiç de çekinmiyor, "evet" diyor.

Şimdi, ben, o kaymakam eğer "hayır" demiş olsaydı bugün acaba nerede olurdu diye merak ediyorum. Muhtemelen Devlet Memurları Kanunu'nun 125'inci maddesindeki devlet memurunun tarafsızlığı şartını ihlal etmiştir, o anlamda da memuriyetten uzaklaştırıldı diye düşünüyorum.

Ben o kaymakama şunu hatırlatmak istiyorum: 2010 yılındaki referandumda Artvin'de ben il başkanıydım, bir ilçemizin kaymakamı da, Şavşat ilçemizin kaymakamı da referandumla alakalı "evet" çalışması yapıyordu, kendisini cumhuriyet savcılığına şikâyet etmiştim. Şimdi o kaymakam nerede biliyor musunuz? FETÖ'den dolayı meslekten atmışlar. Başka hiçbir şey demek istemiyorum. Eğer bu konuda bir sıkıntısı varsa açıkça ifade etsinler, onu özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında bu konuşmada başka şeyleri değerlendirecektim ama, bu Cerattepe'yi hem size hem Türkiye'ye hem de Artvin'e, her tarafa ezberlettirdim, ilginç bir gelişme var.

Bakın, 6 Şubatta iki ayrı dilekçe verdim, biri Enerji Bakanlığına, biri Maden İşleri Genel Müdürlüğüne. İlgili Bakanla, Değerli Bakanımızla burada, Başbakanlıkta görüşmeler yaptık. Dediler ki "Efendim, burada kapalı işletme olacak, açık işletme olmayacak. 22 hektarla alakalı olarak Cengiz gruba çalışma izni verdik redevans sonucunda."

Değerli arkadaşlarım, bu Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde, on beş iş günü içerisinde devletin bize cevap vermesi gerekiyor. 6 Şubatta verdim, dün faksla aldım. Dedim ki "Bakın, hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım, siz arada gidersiniz, kamu görevlilerisiniz, yarın öbür gün iş adamları kendini kurtarır."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, gördük ki 22 hektar değilmiş, dün yazıyı aldım, Cengiz gruba 239 hektar izin vermişler. Bakın, 239 hektar, 10 katının üzerinde izin vermişler. Bu bir skandaldır, bunun altına imza atanlar bu vebali nasıl taşıyacaklar merak ediyorum.

Bütün Artvinliler buradan dinlesinler, iyi duysunlar. Cerattepe'de gerçekten bir cinayetle karşı karşıyayız. Bir yandan ÇED raporu alınmış bir 22 dönüm var, bir taraftan da 245 hektarla alakalı olarak maden işletmesiyle şimdi dün almış olduğum bir itirafname şeklinde, devletin vermiş olduğu bir belge var.

Buradan bütün kamuoyuna sesleniyorum, Sayın Başbakana sesleniyorum, önceki Başbakan Sayın Davutoğlu'na sesleniyorum: Burada yapmış olduğumuz görüşmede bize "Yargı süreci bitene kadar Cerattepe'de herhangi bir şekilde kazma vurmayacağız, herhangi bir çalışma yapmayacağız ve bu, devletin namus, şeref sözüdür." dediler değerli arkadaşlarım. Ben buradan söylüyorum: Bu namus, şeref Çankaya pazarında satılan salatalık, domates midir değerli arkadaşlarım? Bu namus, şeref sözünün arkasında devletin durmasını Artvinliler olarak talep ediyoruz. Bunu talep etmek bizim hakkımız. (CHP sıralarından alkışlar) Bir şirketin yetkilisi, bir iş adamı, halka olan ilgisini bildiğiniz bir iş adamı Artvin'de devleti teslim almış, açıkça. Bu basit bir teslim alma değil.

Bakın, Artvin, TÜİK verilerine göre 2015'te Türkiye'nin en huzurlu ili, hiçbir olay yok. Artvin'de olağanüstü hâl ilan ediliyor. Neden? Çünkü "Cerattepe'yle alakalı herhangi bir basın açıklaması yapmasınlar." diyorlar. Miting yapmak yasak, bildiri dağıtmak yasak, oturma eylemi yapmak yasak, stant açmak yasak.

Şimdi, bir hakkı tescil edelim. Anayasa'yla alakalı şeylerde de aslında geçerli olması lazım. Onlarda gene kısmen izin veriliyor ama Cerattepe'nin adını anmak yasak. Neden? Bu basit bir devlet yasağı olamaz. Duruşmadan bir gün önce gelen bir valiye 18 Eylülde bu yasakları koydurdular değerli arkadaşlarım. Bu ne olabilir sayın milletvekillerim? Devletin bu iş adamına ilgisinin dışında başka bir şey var değerli arkadaşlarım. Kamunun işin içinde olmadığı, bu Cerattepe ihalesine ortak olmayan bir siyasi iradenin ortak olmadığı bir noktada bu şekilde devlet buna bir ilgi gösterebilir mi? Bu ihaleye kimin ortak olduğunu biliyorum değerli arkadaşlarım, bana o bilgi verildi. Önemli bir kişi bu işe ortak, bakın, açık açık ifade ediyorum. Bunu biliyoruz, bütün Artvinliler, sokaktakiler biliyor ama bunu şiddetle reddediyoruz.

O nedenle, buradan valiye bir kere daha sesleniyorum. Valinin hiçbir yetkisi yok. Artvin'in valisi Mehmet Cengiz, açık açık ifade ediyorum. Mehmet Cengiz'e buradan sesleniyorum yöre milletvekili olarak. Lütfen kaldır bu yasakları.

Ama, Artvinlilere de söyleyeceğim bir şey var. Bakın, 2015 seçimlerinden önce de tam o seçim dönemine yaklaşıyorken siyasiler "Bakarız, iyiyse çıksın, kötüyse çıkmasın." gibi herhangi bir şeye dokunmayacak bazı eylemlerde, söylemlerde bulundular. Eğer buradan "hayır" çıkmazsa, "evet" çıkarsa -Allah göstermesin- 16 Nisanın hemen sonrası, 17 Nisanda... Artvin halkına hani o gazları sıkan, Artvin halkına zor kullanan, coplarla talimat veren -kolluk güçlerini ayırıyorum çünkü onlar emir kulu- o siyasi iradeye de "hayır" diyeceğiz. Şu anda sanki böyle üzeri örtülmüş bir durum var, bunu kabul etmek mümkün değil. Bütün Artvinlilerin bu konuda dikkatli olmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki gün evvel de yine Cankurtaran'la alakalı Sayın Başbakana defalarca sorular sorduk. Dışişleri Bakanına sordum, olmuyor; Sağlık Bakanına sordum; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanına sordum; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına sordum, en son, neyse, Ulaştırma Bakanı bize cevap verdi. Cankurtaran'la alakalı olarak bitmeyen bir tünel hikâyesi var. Hani hep diyorlardı ya "FETÖ bizleri kandırdı." diye, Sayın Başbakanı kara yolu müteahhidi kandırmış ya. Ben de oradaydım, kara yolu müteahhidi Sayın Başbakanı kandırdı. 30 aya bitecek yol için 26 aya pazarlık yaptılar, 75 aydır tünel yok. Şimdi bir cevap vermiş Sayın Başbakan. Sayın Ulaştırma Bakanı diyor ki: "Bu tünel biter." Nasıl biter? Efendim, zeytinler yapraklarını dökerse, kış ayında incir ağacı meyve verirse bu tünel biter! 2017'de bu tünelin biteceği filan yok. Sonra çıkıp derler ki: "Efendim, 2017'de bitecek." Göründüğü kadarıyla, 2017'de Cankurtaran tünelinin biteceğine ilişkin en ufak bir emare de yok değerli arkadaşlarım, en ufak bir emare de yok. Bunu, Cankurtaran'daki bu gelişmeleri kamuoyunun dikkatle takip ettiğini, milletvekili olarak da takip edeceğimi bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir şeye daha değinmek istiyorum sözlerimi bitiriyorken. 2015 yılında ve 2016 yılında özellikle sahilde, Hopa, Arhavi, Borçka ilçelerimizde ciddi anlamda sel felaketleri yaşandı. Orada kayıplarımız oldu. Onlara Allah'tan rahmet diliyorum. O kayıpları geri getirmemiz mümkün değil. Ama, aynı zamanda da mal kaybımız oldu ciddi anlamda. O anlamda Hükûmete de teşekkür ediyorum -doğruyu da söylemek gerekir- yardımlar yaptılar, belediyeler yardımlar yaptılar, bizim belediyelerimiz, iktidar partisinin, diğer partilerin belediyeleri bize yardımlar gönderdiler, hepsine teşekkür ediyoruz ama bu yaraların tamamıyla sarıldığını söylemek doğru değil. Devlet bir yanda menfez yapıyor, duvar yapıyor. Karadeniz'in coğrafyası çok kötü. Bizim orada arazi engebeli olduğu için orada sanat yapılarını yapabilmek çok zor ama buna rağmen bazı olumsuzluklarla karşı karşıyayız. Evet, belki devlet menfezleri yaptı, köprüleri yaptı, buna ilişkin çalışmalar devam ediyor, bunları görüyoruz ama bunun yanında özellikle Hopa'da, Arhavi'de yaşayan vatandaşlarımızın, Borçka'da yaşayan vatandaşlarımızın, çay üretimi yapan, fındık üretimi yapan vatandaşların zararlarının bedellerinin tazminine yönelik şu ana kadar ciddi anlamda bir iyileştirme olmadı. Örneğin, 20 bin liralık zarar gören bir vatandaş bu arazisindeki zararın tazminiyle alakalı belki bin lira, belki 2 bin lira sembolik miktarlar aldı. Bu anlamda ben Hükûmetin, özellikle buna yönelik olarak mutlaka bir iyileştirme çalışması yapmasını, vatandaşlarımızın, özellikle çay üreticilerinin, fındık üreticilerinin uğramış olduğu zararların giderilmesi için gerekli çalışmaları yapmasını, adımları atmasını, dikkatle bunu not almasını talep ediyorum.

Özellikle, bir de Arhavi'yle alakalı olarak, Arhavi'deki sanayi çarşısında sanayi sitesiyle alakalı olarak... 2, 3 kere arka arkaya tehlike atlatmışlar, su baskınlarıyla karşı karşıya kalmışlar. Oradaki esnafımız -dikkatle ve ihtimamla bugünkü konuşmamı da takip ettiğini biliyorum- mutlaka bir iyileştirme yapılmasını, Arhavi'de meydana gelebilecek bundan sonraki yağışlar ve feyezanla alakalı olarak sanayi esnafının bir daha mağdur olmaması için o feyezanı engelleyecek bütün çalışmaların yapılmasını önemle, dikkatle takip etmektedir. Bunu Hükûmetin dikkatine arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir "hayır" kampanyasında "evet-hayır"la alakalı olarak önemli bir sürece gidiyoruz. Bu süreçte Türkiye'nin, gerginliklerle devam etmeden, uzlaşmayı kendine şiar edinerek bu yarıştan çıkacağını umuyorum. Önümüzdeki günlerde hangi türlü sonuç çıkarsa çıksan Türkiye'nin hayrına olacağına yürekten inanıyorum değerli arkadaşlarım.

O nedenle, sözlerimi bitiriyorken, taş olacağız, toprak olacağız ama bu hayırlı yolda yoldaş olacağız diyorum ve hepinizi, yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)