GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:78
Tarih:07.03.2017

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, hiç kimse doğup büyüdüğü toprakları, atalarının, dedelerinin mezarlarının olduğu toprakları isteyerek terk etmez. O, ya uluslararası anlaşmaların bir gereği olarak uygulanır ya da katliam, baskı, yağma, asimilasyonun yarattığı bir baskının sonucu olarak göç olgusu ortaya çıkar. İşte tüm bu nedenlerle ve çeşitli dönemlerde Türkiye'ye de yerleşen Rumeli ve Balkan kökenli vatandaşlarımız, cumhuriyetten önce 93 Harbi'nde, Balkan Savaşlarında, cumhuriyetten sonra Lozan mübadelesinde, Yugoslavya'yla imzalanan serbest göç anlaşmasında ya da yıllara sâri, uzunca bir dönem devam eden, Bulgaristan'dan gelen göçlerle Türkiye'ye yerleştiler. Bugün, Türkiye'de, kökenleri Rumeli ve Balkan olan, aileleriyle beraber baktığımız zaman sayıları 10 milyonlarla ifade edilecek vatandaşımız var. Bizim önergemizle değinmek istediğimiz kesim ise ağırlıklı olarak 1989 yılı sonrasında Bulgaristan'dan ülkemize göçle gelenler ile Türkiye sınırlarının dışında, Balkan coğrafyasında yaşayan Türk ve Müslüman soydaşlarımız.

1989 zorunlu göçünden sonra yaşanan birçok sorun tabii ki göçe uğrayan vatandaşlarımızın da mücadelesiyle çözüldüyse de şunu da belirtmek gerekiyor ki devletimiz o tarihte aldığı önlemlerle soydaşlarımızın yanında bulunmuştu. Ancak, bugün hâlen daha çözüme kavuşmayan meseleler bulunduğu da bir gerçek. Özellikle 1989 zorunlu göçünden sonra gelip de yurt dışı çalışma sürelerinin buradaki çalışmalarla birleştirilmemesinden kaynaklı emeklilikle ilgili sıkıntılar büyük bir mağduriyet, nüfus müdürlüklerinin tuttuğu kayıtlarla ilgili sorunlar bir gerçek, evlilik yoluyla ya da başka bir nedenle Türkiye'ye bu dönemde yerleşmek isteyen Türk ve Müslüman soydaşlarımız vatandaşlık alma noktasında ciddi sıkıntılar yaşamakta. Bunu söylerken üzüntü duyuyorum ama bir gerçeği paylaşmak istiyorum: Özellikle -bunu da destekliyoruz, olması gerektiğini de söylüyoruz ama- Suriyeli göçmenlere gösterilen hassasiyetin, maalesef ki bu dönemde Türkiye'ye gelip vatandaş olmak isteyen Rumeli ve Balkan kökenli soydaşlarımıza aynı oranda gösterilmediğini görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, bunca göçe rağmen, bugün, hâlen daha Balkan coğrafyasında milyonlarca soydaşımız yaşıyor. Onların sıkıntısıysa maalesef çok daha fazla. Batı Trakya'da 150 binin üzerinde Türk yaşıyor; burada yaşayan soydaşlarımız dernek adlarında "Türk" kelimesini kullanamıyor, kendi milletvekillerini yüzde 3'lük ülke barajı noktasında seçemiyorlar, binlerce Türk vatansız, "haymatlos" durumuna düşürülmüş, yaşadıkları bölgelere devlet yardımı çok az yapılıyor. Gene aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını kazanmaları da maalesef ki zor.

Bulgaristan'da yaşayan soydaşlarımızın durumunun, temsil hakkının Batı Trakya'ya göre daha iyi olduğunu kabul etmek gerek. Bunda etken tabii ki Türk ve Müslüman nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı, tabii ki yıllardır verilen güçlü bir temsil mücadelesi. Ancak, hâlen daha çözülmesi gereken ciddi sorunlar olduğu da bir gerçek. Hâlen daha Türk dilinin, kültürünün ve inançların yaşanması noktasında sıkıntılar bulunuyor. Soydaşlarımız, kendi dillerini, inançlarını ve kültürlerini yaşama iradesinde direnmeleri ve asimilasyona karşı çıkan tavırlarıyla bugüne kadar üzerlerine düşen görevi sonuna kadar yapmışlardır. İşte, tam bu zamanda, devletimiz, Hükûmet, soydaşlarımızı ayrımsız kucaklamalı ve sorunların çözümünde etkin rol üstlenmelidir. Bize ve ülkeyi yöneten iradeye düşen, bu insanları bir arada tutacak, birbirine kenetleyecek politikaları bulmak, bu insanları bir yumruk gibi bir arada tutabilmektir.

İşte, değerli milletvekilleri, tam da burada AKP'nin karnesi çok kötüdür. AKP'nin Türkiye'de uyguladığı kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı dili ve siyaseti Türkiye'ye nasıl zarar veriyorsa maalesef ki doksan yıllık cumhuriyet tarihinde, geldiğimiz bu noktada, belki ilk defa bir iktidar, Balkanlarda uygulamaya çalıştığı aynı ayrıştırıcı yaklaşımla soydaşlarımızı bölmekte ve onları birbirlerine düşürecek noktada, zararlarına faaliyette bulunmaktadır. Millî davayı, soydaşlarımız noktasındaki millî davayı parti davası şeklinde görmek bu davaya bir ihanettir. AKP'nin desteklediği bir partiyi devlet destekliyor görüntüsüyle lanse etmek, yurt dışındaki soydaşlar arasında "o partiden, bu partiden" diye ayrım yapmak doksan yıllık cumhuriyet tarihinde herhâlde ki AKP'ye nasip olmuştur. Yazık, gerçekten çok yazık.

Bu konu, uzun uzadıya konuşulması gereken, bugün, devlet kadrolarının, kaymakamların, valilerin sürecin içerisine dâhil edilmeye çalışıldığı bir duruma gelmiştir. Biz bunu 2013'te de yaşadık değerli milletvekilleri. 2013'te de yaşadık, maalesef, bu, ne AKP'ye fayda getirdi ne de orada yaşayan soydaşlarımıza.

Şimdi, tabii, bu konuya değinmişken şunu da söylemek zorundayız: Bugün, Avrupa'yla uzun zamandır yaşadığımız krize, bir de referandum sürecinde yaşadığımız propaganda ve referandumla ilgili çalışma yapma krizi eklendi. Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun başına gelenler kabul edebileceğimiz şeyler değil. Bir defa, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki tavrımızı ve tutumumuzu çok net bir şekilde ortaya koyduk. Genel Başkanımızın bu noktadaki açıklamaları, Antalya Milletvekilimiz Sayın Deniz Baykal'ın Almanya'daki programını iptal etmesi ve bizim demokrasi ve ifade hürriyetinin önündeki tüm engellerin kaldırılması noktasındaki bugüne kadar gelen açıklamalarımız bizim tavrımızı ortaya koymuştur. Biz, bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki her bir milletvekilinin, her bir siyasinin dünyanın her bir noktasına gidip propaganda faaliyeti yapmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Almanya'nın, Hollanda'nın ya da bundan sonra uygulayabilecek başka ülkelerin bu konudaki tavırlarını da kınıyoruz. Bakanların bu konudaki açıklamaları var; bunun utanılacak bir karar olduğunu, faşist bir uygulama olduğunu, toplantıları engellemenin kabul edilemez olduğunu anlatıyorlar. Bunlar doğru, bizim de altına imza atacağımız nitelikteki açıklamalar. Peki, bunlar doğru da bunları söyleyen iradenin Türkiye'de yaptıkları neler, bir de buna bakmamız lazım. Şimdi, bir bakan, toplantıya izin vermeyen Almanya'nın kararını demokrasi karşıtı, faşist bir karar olarak değerlendirdiğinde, bir "hayır" kampanyası yapılacak toplantının elektriklerinin kesilmesini nasıl değerlendiriyor, bu toplantıya izin verilmemesini nasıl değerlendiriyor? Ya da bir bakan, "hayır"cıları terörist muamelesine tabi tutmak gerektiğini söyleyen bir yargı personeline karşı niye ağzını açmıyor? Bu konudaki tutarsızlık maalesef ki AKP'nin her alanına yansımış durumda.

Başka bir gerçek daha var, bunu da sizinle paylaşmak istiyorum. Bugün grup toplantısında Sayın Genel Başkanımız da söyledi, Kemal Kılıçdaroğlu'da söyledi.

Değerli milletvekilleri, özellikle konumuzla da alakalı olduğu için altını çizeceğim. Türkiye'de Bulgaristan seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip vatandaş olarak on binlerce yurttaşımız var. Bunlar çifte vatandaş olarak hem Türkiye'deki hem de Bulgaristan'daki seçimlerde oy kullanma hakkına sahip. Bu nedenle, Bulgaristan'da da siyaset yapan Türk ve Müslüman siyasetçiler yeri geldiği zaman Türkiye'ye de gelip Türkiye'de de propaganda faaliyetlerinde bulunuyorlar. Tıpkı bugün gündemimizde olan, bizlerin ya da bakanların Almanya'ya, Fransa'ya, Hollanda'ya, Belçika'ya gittiği gibi, Bulgaristan'daki Türk ve Müslüman siyasetçiler de Türkiye'ye gelip buradaki çifte vatandaşlar üzerinde propaganda yapma şansına sahipler. AKP'nin Bulgaristan'da bir partiyi açıkça desteklediğini ve orada Türkler ve soydaşlarımızın arasında bir ayrım yaptığını bugün cümle âlem biliyor, cümle âlem bunu öğrenmiş durumda. Peki, AKP'nin desteklemediği partiden olan milletvekilleri var. Bugün bakanlar nasıl Almanya'ya gittiği zaman Almanya toplantı izni vermediğinde ortalığı kaldırıyorsak hep beraber, e, AKP'nin desteklemediği partinin Kırcaali Milletvekili Bulgaristan-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Erdinç Hayrullah'ın Türkiye'ye girişi yasak; Türkiye'ye girip propaganda yapması yasak, yasak... Şimdi, biz bakanlara Almanya'da toplantı izni verilmediğinde bunun demokrasi karşıtı olduğunu söylüyoruz ama Türkiye, Bulgaristan'daki Türk ve Müslüman bir milletvekilinin buraya gelip buradaki çifte vatandaşlarla toplantı yapmasına, propaganda yapmasına yasak koyuyor. Şimdi, Bulgaristan'da 26 Martta genel seçimler var, e, şimdi, başka bir partinin, desteklenmeyen partinin milletvekilleri, temsilcileri Türkiye'ye giremeyecek; bu da AKP'nin demokrasi anlayışı. Biz bu konuda önerge verdik, soru önergeleri verdik, İçişleri Bakanlığından cevap alamadık. Olabilir, özel bir şey olabilir, gizli bir şey olabilir, önergemize cevap vermezsiniz; gönderirsiniz bir bürokratınızı, sebebinizi söylersiniz. O da yok, tamamen keyfî bir uygulama. Şimdi gelinen noktada, işte, dönüp biraz aynaya bakmanız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) - Dönüp aynaya bakıp kimin demokrasi karşıtı hareketlerin içerisine girdiği noktasında da değerlendirme yapmanız gerekiyor.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Başkanım, bir dakika verin, kâtip üye ya.

ERDİN BİRCAN (Edirne) - Bir dakika verir misiniz.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Kâtip üye adam ya, bir dakika verin.

ERDİN BİRCAN (Edirne) - Bir dakika ya, bir dakika...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Balkanlar "evet" diyor Emre; Tekirdağ "evet" diyor, Balkanlar "evet" diyor.

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) - Sayın Başkanım, takdirinize bıraktım, ben süre istemedim.

BAŞKAN - Neyse, hadi tamamlayın; yoğun talep üzerine, bir dakika veriyorum.

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum, sağ olun.

Bu noktada durup bir aynaya bakmak ve durumu değerlendirmek gerekiyor.

Ben Sayın Başkanın gösterdiği inisiyatifi de kötüye kullanmamak adına Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum ve verdiğimiz önergeye tüm milletvekillerinden destek bekliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)