| Konu: | Denizcilik Çalışma Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 02.03.2017 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 89 sıra sayılı Uluslararası Sözleşme üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, coğrafyamızın bir geçmişi var. İki gün önce, 28 Şubat postmodern askerî darbesinin yıl dönümüydü. Ancak geldiğimiz noktada, ülkemizde, maalesef darbeci zihniyetin ürünü darbeler tekerrür etmektedir. Elbette, darbeci zihniyeti tarihin çöplüğüne atmanın en gerçekçi yolu demokratik siyasi bir atmosferi tesis edebilmekten geçmektedir. Sivil siyasetin önü açıldıkça şiddetin önü kesilebileceği gibi darbeci zihniyetin de önü kesilmiş olacaktır.
Tam da bu atmosfer içinde 28 Şubat zihniyeti tekerrür ettirilmek suretiyle, içinde bulunduğumuz zaman diliminde özgürlüğün sesi, halkların eşit ve özgür birlikteliğinin adresi olan HDP'nin sesi kısılmaya çalışılıyor. Bu yakın süreçte, bildiğiniz gibi, 18 maddelik Anayasa değişikliği için bir referanduma gidiyoruz. Türkiye'nin kaderini belirleyecek böyle önemli bir süreçte, maalesef, başta eş başkanlarımız olmak üzere, grup başkan vekillerimiz, toplamda...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var; lütfen, kendi aramızda konuşmayalım.
EROL DORA (Devamla) - ...13 milletvekilimiz şu anda tutuklu bulunmaktadır. Bu durum, tabii ki yapılacak referandumun meşruiyetine de gölge düşürmektedir ve aynı zamanda, bugün başta Avrupa Konseyi olmak üzere, Avrupa Birliği kurumları ve uluslararası camia önünde de Türkiye'nin itibarını zedeleyen bir durumdur. Bizim buradaki kaygımız Türkiye'dir, biz yalnız kendimiz için kaygılanmıyoruz. Gerçekten, bu durum, demokratik bir ülkede olmaması gereken bir durumdur, üzüntümüz bundan yanadır. Dolayısıyla, demokratik olmayan bu uygulamaların Türkiye'de bir an önce bitmesiyle, başta eş başkanlarımız olmak üzere 13 milletvekilimizin Parlamentoya dönmesi yönünde Parlamentomuzun ve bütün siyasi partilerin bu anlamda bir tavır geliştirmesini beklemekteyiz.
Ayrıca, bu yetmiyormuş gibi, bildiğiniz gibi, çok kısa bir süre önce Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ'ın, başta Anayasa'mız olmak üzere uluslararası sözleşmeler ve Meclisin yerleşmiş teamüllerine aykırı olarak milletvekilliği düşürülmüştür, bu da Parlamentomuzun tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül darbesinin ilk icraatlarından biri belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine emekli ve muvazzaf albayları atamasıydı. Otuz altı sene sonra yine belediye başkanları görevden alınıp yerlerine vali veya kaymakam yardımcıları atanıyor. 12 Eylül rejiminin demokrasi ve hukuk devleti iddiası olmadığı için darbecilerin belediyelerle ilgili tasarrufunu hukuken eleştirmek de çok mümkün değildir fakat AKP Hükûmeti kendisini yıllarca darbeye karşı demokrasinin bekçisi ve hukukun savunucusu olarak lanse etmiştir, bütün dünyaya da demokrasi dersi verme iddiasını gütmüştür ancak bunun hiçbir karşılığının olmadığının en büyük kanıtlarından birisi de halkımızın iradesini temsil eden belediyelerimizin hukuksuzca gasbedilmiş olmasıdır.
Değerli milletvekilleri, herhangi bir belediye başkanı bir suç işlemişse yargılanır, belediye başkanı yargılama sonunda mahkûm olursa veya aldığı ceza belediye başkanı olmasına engel ise o zaman belediye başkanlığı düşer ve belediye meclisinin kendisinden sonra gelen üyesi yerine geçer. Adil olan budur, yerleşik mevzuatımız da bunu gerektirmektedir. Bugün itibarıyla 109 il ve ilçe eş başkanımız tutuklu bulunuyor. En son, Ağrı Belediye Başkanımız Sayın Sırrı Sakık'ın da görevden alınıp yerine kayyum atanmasıyla toplamda 80 belediyemize kayyum atanmış bulunmaktadır. 83 belediye eş başkanımız bugün itibarıyla tutuklu durumdadır. Sadece Diyarbakır'da 969 belediye personelinin işine son verilmiştir. Belediye çalışanlarımıza yönelik yürütülen bu ceberut politika ekmeğe muhtaç edip açlıkla terbiye etme politikasıdır. İşinden edilen 10'u aşkın emekçi intihar etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin yarınlarını, hukuk düzenini ve demokrasinin geleceğini belirleyecek hayati önemde bir Anayasa referandumuna OHAL altında gidiyoruz. Muhalefetin ifade özgürlüğü ve propaganda olanakları kanun hükmündeki kararnamelerle kısıtlanmaktadır. Medya üzerindeki sansür ve baskılar yoğunlaşmaktadır. On binlerce kişi tutuklanıyor, yüz binler işlerinden, mesleklerinden atılıyor. Partimiz, eş başkanlarından milletvekillerine, seçilmiş yerel yöneticilerden belediye başkanlarına ve üyelerine uzanan haksız tutuklama, baskı ve engellemelerle kampanya örgütleyemez, çalışamaz hâle getirilmek istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde demokratik ülkeler temsili demokrasiyi yetersiz bulup katılımcı demokrasiyi hatta doğrudan demokrasiyi geliştirmeye çalışmaktadırlar. Türkiye'de şu anda uygulanan politikalar temsili demokrasinin dahi temel kurumlarını yok etmektedir. İlan edilen OHAL sonucunda çıkarılan kanun hükmündeki kararnameler sonucunda toplumsal kutuplaşma, manevi bunalım, yurt içine ve yurt dışına göçler, yüz binlerce insanın görevine son verilmesi ve tutuklanması fikir özgürlüğünü ve medya üzerindeki baskılar ülkemizin uluslararası bağlamda itibarını zedelemektedir.
Bildiğiniz gibi Türkiye aynı zamanda Avrupa Konseyinin kurucu bir üyesidir. Avrupa Konseyine bağlı görev yapan Venedik Komisyonu üye 57 ülkede planlanan anayasa reformlarını mercek altına almaktadır. Komisyon Türkiye'de devletin yeniden yapılandırılması planlarını ve bu yapılanmayla hedeflenen yeni anayasayı son derece eleştirel bir biçimde değerlendirmektedir. Komisyon Türkiye'de planlanan yeni başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanının hiçbir denetim olmaksızın bakanları atayabileceği ya da görevden alabileceği saptamasına yer vermektedir. Cumhurbaşkanının şimdiye kadar olduğundan daha yoğun olarak ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yöneteceği ve olağanüstü durumu kendi isteği doğrultusunda uzatabileceğine de komisyon raporunda açıkça değinmektedir. Komisyon son olarak da Türkiye'de zaten gücü azaltılmış olan yargının yeni başkanlık sistemiyle bağımsızlığını tamamen kaybedeceği görüşünü de açıkça dile getirmiş bulunmaktadır. Venedik Komisyonu, hedeflenen anayasal değişikliklerin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl ortamında yapılacak olmasını da eleştirmektedir. Komisyon, raporunun sonuç bölümünde şunları dile getirmektedir: "Siyasi özgürlüklerin yoğun bir biçimde sınırlandırılmış olması, anayasa referandumu için gerekli olan demokratik çerçevenin olmasını kesinlikle engellemiş bulunmaktadır." Komisyon, bu gerekçelerle, Ankara'nın yani iktidarın, referandumu olağanüstü hâl uygulaması kaldırılıncaya kadar ertelemesini ya da siyasi özgürlüklerin budanmasına son vermesini dile getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında 28 Şubatın, postmodern bir askerî darbenin yıl dönümü olduğuna değinmiştim. 28 Şubat, aynı zamanda, Türkiye'nin aydınlık bir geleceğe taşınabileceği tarihî Dolmabahçe mutabakatınının da yıl dönümüdür. Bu bağlamda, bir kez daha, 2015'in müzakere ruhuna geri dönmenin gerekliliğini ve önemini vurgulamak durumundayız. Kürt sorununu, sadece bir terör meselesi olarak görmekte ısrar etmek, sadece asayiş tedbirleriyle ele almak, bugün gelinen çözümsüz durumun temel nedenidir. Dolayısıyla asayişçi, güvenlikçi yaklaşımlar, bırakın bu sorunu dindirmeyi, tersine, şiddeti daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır ama çözüm reçetesi için izlenecek yol bellidir. Siyaseti canlı tutmak, siyaseti şiddetin panzehri olarak kullanmak ve her koşulda sivil siyasetin dozunu artırmaktır. Belki de en önemlisi, siyasetin, siyasi tartışmanın, siyasi farklılaşmanın ve çoğulculaşmanın ancak demokratik bir ortamda mümkün olabileceğini vurguluyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dora.