| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 02.03.2017 |
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
674 sayılı KHK'yla belediye başkanlığının boşalması hâlinde yapılacak işlemler için yaptığınız düzenlemede "Belediye başkanı veya başkan vekili seçilinceye kadar belediye başkanlığı görevi, meclis birinci başkan vekili, bulunmaması durumunda ikinci başkan vekili, onun da bulunmaması durumunda vali tarafından görevlendirilecek bir kamu görevlisi tarafından yürütülür." denmiş ve ucu açık bir keyfiyet yaratılmıştır. Bir belediye başkanı terörle ilişkisi nedeniyle görevden alındığında belediyenin meclisi tarafından seçilmesi gereken yeni belediye başkanı, maalesef İçişleri Bakanlığının keyfine bırakılmıştır. Bu da ne yazık ki dilinizden düşürmediğiniz millî iradenin o bölgede temsil edilmesinin önüne geçmektedir.
Demokrasilerde boşalan belediye başkanlığı makamı, yine demokratik teamüller ve seçimle yenilenirken getirdiğiniz uygulamayla İçişleri Bakanlığına çok geniş bir hareket alanı sağlanmış ve vatandaşın kendisini yerelde temsil etmesi için görevlendirdiği belediye meclis üyelerinin temsil hakları gasbedilmiş, vatandaşın iradesi de hiçe sayılmıştır. Böyle bir durumda belediye meclis üyelerini de mi terör örgütü üyesi olarak görüyorsunuz? O zaman işlem yapıyor musunuz? Tamamı mı bir terör örgütü üyesi? Onların seçilme hakkını niye gasbediyorsunuz? Öyle ise o bölgede yeniden bir seçime gidilip milletin iradesinin temsil hakkının önünü açın. Bu tavrınızla da birçok ilimizi ve vatandaşlarımızı ötekileştirdiğinizin farkında mısınız? Eğer siz demokrasiyi uygulamazsanız, o zaman demokrasi dışı güçlerle karşı karşıya bırakırsınız insanlarımızı. Bu da ülkenin ve milletin millî birlik ve beraberliğini zedeleyecektir.
Değerli arkadaşlar, sözlerime 1 Mart tezkeresini on dört yıl önce reddederek vatan topraklarımızın işgal edilmesinin önüne geçen bu yüce Meclisin bir üyesi olarak, bu tezkerenin reddedilmesinde büyük rol oynayan o dönemin milletvekillerine saygılarımı sunarak devam etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) O gün bu tezkereyi reddeden millî ruhun, bugün yine aynı güçlerin dayatması, FETÖ ve PKK'nın hayali olan Anayasa değişikliğini 16 Nisanda reddederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu ve varlık sebebinin kurtarılacağına olan inancımı bu kürsüden vurgulamak isterim.
İktidarınızın gerek içeride gerekse dışarıda uyguladığı tutarsız politikalar yüzünden ülkemiz, maalesef, sıkıntılı bir sürece girmiş bulunmaktadır. AKP iktidarları politikalarını Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu zamandan beri izlenen "Yurtta barış, dünyada barış." anlayışından uzaklaştırarak başka ülkelerin iç işlerine karışmayı, liderleri devirmek için öfkeli çocukların terör örgütüne dönüşmesini desteklemeyi, istemedikleri iktidarları devirmek için başka partiler kurulmasına destek olmayı ve başka ülkeleri dizayn etmeyi tercih etmiştir. Hâlbuki, Cumhuriyet Dönemi'nden önce dahi çevre ülkelerde yaşanan krizlerin ülkemize her daim yansımaları olduğu görmezden gelinmiştir. Tarihten ders çıkarmayarak ve hatta tarihi yanlış okuyarak, dış politikanın esas belirleyicisi olan ulusal çıkarları yok sayarak kişisel duygusallıklar ve hırslar üzerine kurgulanmıştır.
2005 yılında başlattığınız ve parti olarak her zaman desteklediğimiz Avrupa Birliği sürecinin tıkanmasını salt Avrupa kanadına atarak sorumluluğu üzerinizden atamazsınız.
Kıbrıs müzakerelerinde, Annan Planı'nda olduğu gibi, tavizler vererek Kıbrıs halkını kaderine terk edemezsiniz.
Ege Denizi'nde, kendi karasularımızda 18 tane adamız işgal altında. Kardak'a Genelkurmay Başkanımız yaklaştırılmamış. Bundan sıkılmıyor, bir de üstüne boş tehditlerle "Çıkmak istersek çıkarız." diyorsunuz. Çıkamadığınız kayalık zaten bizim ama 4 mil kala sizi uzaklaştırmışlar. Kaldı ki Yunan Savunma Bakanı Kardak kayalıklarını yukarıdan teftiş edip krizin 21'inci yılında ziyaret ediyor diye küplere biniyor, haddini bildirmeye çalışıyorsunuz. Ancak, bilmeyen milletvekili arkadaşlarım ile kendilerinden gerçekler gizlenen vatandaşlarıma söyleyeyim: Yunan Savunma Bakanı göreve geldiği 2015 yılından beri Kardak kayalıklarını her yıl ziyaret edip kayalıklara çelenk bırakıyor. Bizim Dışişleri Bakanlığımız ya da Genelkurmay Başkanlığımızdan ise bu yıla kadar herhangi bir tepki gelmemiş. Hatta, 19 Şubat günü yeni göreve gelen Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı ilk ziyaretini İzmir'e bağlı Koyun Adası'na yapıyor. Ama, bunu sakın ilk yurt dışı ziyareti olarak algılamayın, Koyun Adası Yunan işgali altında, oradaki Yunan askerlerini ziyaret ediyor.
Hatırlatmakta da fayda var, bu ziyaretin gerçekleştiği Koyun Adası Sayın Başbakanın Milletvekili olduğu ile ait olduğu hâlde pasaportla giriş yapabildiği bir ada.
Biz size, egemenliği Lozan'la devredilmemiş 18 tane Türk adası işgal altında diyoruz, siz bize çıkışıyorsunuz, Osmanlı döneminde Balkan Savaşlarında kaybedilen 12 adayı anlatıyorsunuz. Sayın Bakana soru önergesi veriyoruz, Türk-İtalyan Sözleşmesi'yle Türkiye'ye bırakılmış adada Yunanistan'ın hâkimiyeti var diyoruz. Bakan imzasıyla yanıt geliyor: "O sözleşme Ege Denizi'yle ilgili değil Akdeniz'le ilgili." Sayın Bakan herhâlde Dışişleri geleneğinden gelmediği için olsa gerek bilmiyor olabilir de anlaşmada sayılan adaların isimlerini internete yazın, adalar Bodrum'da, Turgutreis'te.
Bir sabah uyanıyoruz, PYD'yle birlikte, yurt dışındaki tek toprağımız olan Süleyman Şah Türbesi'ni taşımışsınız, Salih Müslim kırmızı halılarla devlet protokolünde en üst seviyede ağırlanıyor. Ertesi sabah, PYD terör örgütü, Salih Müslim için kırmızı bülten çıkarılıyor. Önergeye Bakan yanıt veriyor "PYD konusunda tutumumuz belli" diye. Sayın Bakan, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde AKP iktidarlarının tutumunun belli olduğu tek şey tutarsızlık tutumunuzdur.
Rusya askerlerimizi vuruyor, "kaza" deyip üstünü örtüyorsunuz.
Suriye'de askerlerimiz yakıldı, Hükûmetten ses yok.
Moskova'da bir deklarasyona imza attınız, bugüne kadar El Nusra'nın terör örgütü ilan edilmesine karşı çıkan, PYD'yi terör örgütü ilan eden Hükûmet, bu deklarasyonda, El Nusra ve IŞİD'le mücadele edileceğini açıkladı.
Geçtiğimiz haftalarda Suriye için yeni hazırlanan anayasa basına sızdı. Burada, açıkça, PYD'nin elinde olan bölgelere özerkliğin tanınacağı ifade ediliyor. Türkiye'yi temsil edenler buna ne dedi bilemiyoruz da bu anayasa taslağının Esad'a çok geniş yetkiler verdiğine dair itirazların Rusya tarafından Türkiye'nin kendi gündemindeki başkanlık anayasasındaki tek adama verilen geniş yetkilere bakması gerektiğine dair bir cevapla reddedildiğini biliyoruz.
Kıbrıs konusunda izlenen yanlış politikalar, bu millî davamızı büyük tehlikelerle karşı karşıya bıraktı. Sayın Denktaş'ın her zaman kaygı duyduğu Kıbrıs'ın Girit gibi elden çıkma tehlikesi, maalesef, ciddi bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır.
AB'yi ve ABD'yi ve hatta Rusya'yı PYD'nin terör örgütü olduğuna ikna etmeye çalışıyorsunuz, terör örgütlerinin akrep gibi olduğunu söylüyorsunuz.
FETÖ deseniz ayrı bir konu; yıllarca desteklediniz; orduyu, yargıyı, eğitimi birlikte ele geçirdiniz. Sonra bir akşam bir baktık, kafamıza bombalar atılıyor, vatandaşlarımız şehit oluyor. Daha önce turlar attınız, tüm dünyada okullar açılmasına izin verilsin diye. Şimdi tekrar tura çıktınız, bu okullar kapatılsın diye.
Bu tablonun ardından Türkiye Büyük Millet Meclisine... Bizim uyarılarımıza rağmen Türk dış politikasını kişisel hırs ve hayallerinize göre şekillendirip içinden çıkılmaz bir hâle getirirken, bunca yıldır milleti inançları ve yaşam tarzları üzerinden ayrıştırıp ötekileştirirken, insanlarımızı yoksullaştırırken, zengin yandaşlar yaratırken yaptığınız tek açıklama "Kandırıldık." oldu. Bu uğurda binlerce şehit verirken ve hatta ülkenin Cumhurbaşkanından en sade vatandaşına kadar herkesin hayatını tehlikeye atarken tek ifadeniz "Kandırıldık."
Oysa güçlü Türkiye, güçlü bir parlamenter sistem. Millet iradesinin daima Parlamentoya yansıtılması ve en üstün irade milletimizken şimdi kandırılıp duran sizler, bu iradeyi tek bir kişiye bırakmamızı istiyorsunuz. Dış politikada güçlü olabilmeniz için sizin politikalarınızın millî iradeye dayanması gerekir. O da güçlü bir parlamentodur, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Sözlerimi, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün millet egemenliğine verdiği önemi vurguladığı bir sözüyle bitirmek istiyorum: "Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir millî azimle yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar, tam bağımsızlık ve kayıtsız şartsız millî egemenlikten ibarettir. Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir." Konuşmamın başında da atıfta bulunduğumuz gibi, 1 Mart 2003'te tezkereyi reddeden bu millî ruh ve irade, 16 Nisanda da tüm kalelerin zapt edilmesine hayır diyecektir.
Saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kara.