GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:76
Tarih:01.03.2017

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi hakkında partim adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yaklaşık otuz beş yıldır bu alanda çalışan biri olarak, 17 yaşından beri sivil toplum kuruluşlarında kadın çalışmaları yapan biri olarak metni dikkatli okudum, bir kez daha okudum. Hatta "Kadın erkek eşitliği politikalarında bugüne kadar hiçbir şey başarılı bir şekilde hayata geçmemiştir." ifadesini esefle okudum. Dün 28 Şubatı hazin bir şekilde burada yâd ettik. Ben de o dönem çalışma hayatının içinde olan bir kadındım. Yaklaşık on yıllık bir süreçte, çalışma hayatında bu sürece muttali olan bir kadındım.

Özellikle şunu ifade etmem lazım, parti kurucu liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan kadınla ilgili pek çok konuşmasında şu düsturu söylerken biz de onun arkasından ilerledik: "Kadına karşı ayrımcılık, ırkçılıktan beterdir." Partimizin bugüne kadar yaptığı tüm çalışmalardaki en önemli düsturlarından birisi de budur.

Aynı zamanda, az önce bazı veriler verildi. Benim de elimde var bazı veriler, onları da paylaşacağım şimdi sizinle. Eğitim, cinsler arası, cinsiyetler arası ve sosyoekonomik yapılar arası en önemli fırsat eşitliği araçlarından birisidir. Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak en önemli görevlerimizdendir.

Bakın, burada bir rakam paylaşacağım sizinle. 2002'de kız çocuklarının üniversitelileşme oranı -Sayın Vekil, az önce verdiğiniz rakam 2002 yılına aitti- yüzde 13,5. Bugün 81 ilde açılan üniversitelerle ve bundan önce de, tabii, akabinde ortaöğretimin on iki yılla zorunlu hâle getirilmesiyle kız çocuklarının yükseköğrenime katılım oranı yüzde 43'tür, 2016 rakamını veriyorum. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamadığımız süre içinde biz ne istihdamdaki ne de karar alma mekanizmalarındaki eşitlikten çok fazla bahsedemiyoruz çünkü hayatın bir gerçeği. Özellikle, karar alma mekanizmalarını ve istihdamı besleyen en önemli alan eğitimdeki fırsat eşitliğidir.

Diğer yandan, 2005 ile 2015 yılları arasında yaklaşık 3 milyon kadın, istihdam piyasasına yeni katılmıştır ve bu oran, o anlamda yükselmiştir.

Aynı zamanda, şu an içinde bulunduğumuz Parlamentoya, biliyorsunuz, 1935'te, o yıl yapılan seçimlerle kadınlar, bu Parlamentoya ilk defa girdiler, o dönemdeki oran, yüzde 4 civarındaydı. Ne yazık ki ve ne yazık ki 2002 yılına kadar bu oran hiç aşılamadı. 2002 yılına kadar AK PARTİ mi iktidardaydı? Hatta ve hatta öyle dönemler oldu ki yüzde 1,5'un altına dahi düştüğü dönemler oldu. Bugün Parlamentodaki kadın oranımız yüzde 14. Tabii ki kabul edilebilir eşiği henüz yakalamış değiliz ama geçmiş dönemlere, son üç-dört seçime baktığınızda oranın tatmin edici oranda arttığını göreceksiniz.

Diğer yandan, tabii, 6284 sayılı Yasa'mız var biliyorsunuz, kadına yönelik şiddetle mücadele için çıkardığımız bir yasa. O yasanın yapım sürecinde Bakanlık personeli olarak yasada emek vermiş bir kardeşinizim. Özellikle, sivil toplum kuruluşlarının yasa yapım sürecine katılım ve katkısının sağlanması ve katılımcı bir perspektifle hazırlanmış bir yasadır. Hatta, İstanbul Sözleşmesi'ni çekincesiz olarak ilk imzaladıktan sonra Parlamentodan geçirdiğimiz bu yasadan dolayı... Avrupa ülkelerinin pek çoğunda İstanbul Sözleşmesi'nin uyum yasası çıkartılamamıştır, gerekçe de ekonomik gerekçelerdir. Çünkü çıkardığınız her yasanın ekonomik bir karşılığı vardır, oluşturduğunuz her kurumun ekonomik bir karşılığı vardır. Pek çok Avrupa ülkesi, İstanbul Sözleşmesi'nin uyum yasası olan bu yasayı ne yazık ki çıkartamamıştır.

Tabii, az önceki konuşmacılar Anayasa değişiklik paketinden de bahsettiler kadınlarla ilgili, ben de onlara şunu sormak isterim: 2012 yılında kadınlara pozitif ayrımcılığı içeren bir Anayasa değişiklik paketimiz vardı, o pakete de, bugün "hayır" diyenlerden yeterince destek görmediğimizi buradan kayda geçirmek istiyorum.

Diğer taraftan, önerge metnine baktığımda... Uluslararası siyasette şöyle bir kavram var değerli milletvekilleri: Kadın ve çocuk konuları için uluslararası siyaset "soft topic" der yani yumuşak konular, siyaset üstü olmaya çok müsait kavramlar ve ortak dil geliştirilebilen kavramlar. Ama ne yazık ki okuduğumda, metnin sonuna doğru şunu gördüm: Kadın hakları ve kız çocukları hakları için başlatılan bir iddianın, sonunda, gelip parti politikalarına ve kayyumlara atfedilmesinin, kayyum sürecine atfedilmesinin bu "soft topic" alanın istismarı olduğunu düşünüyorum.

Tabii, şunu da sormak isterim: Keşke bu önerge metni hazırlanırken birkaç kalem daha konu içinde olsaydı. Bugün kız çocuklarının eğitime erişimini, evet, önemsiyoruz, bu konuda ittifak hâlindeyiz ama bugün, doğu ve güneydoğuda yakılan okullarla kaç kız çocuğunun eğitimi engellendi? Bu soruyu soruyor muyuz kendimize ya da dağa kaçırılan 18 yaş altı kız çocuklarının bugün bir meslek sahibi olmasının engeli bu önergede niçin yok?

Size birkaç fotoğraf göstereceğim. Buradaki ve buradaki kız çocuklarının cinsel istismarı niçin bu önergede yok? Dağa kaçırılan 18 yaş altı kız çocuklarının burada ne işi var? Bu çocukların bugün okulda olması, meslek öğrenmesi gerekirken bu çocukların burada ne işi var? Buna itiraz etmeyenler, kadın hakları mücadelesinden nasıl bahsediyorlar diye sormak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Aynı zamanda, biliyorsunuz, yapılan araştırmalar şunu söylüyor: Dağa devşirilenlerin yüzde 80'i çocuk. Bu çocukların aileleri, biliyorsunuz, 2014 yılında çocuklarını istemek için eylemler yaptılar. O günlerde, daha sonra, HDP'nin de yöneticisi olan Sayın Demirtaş, acaba ne demişti annelere, o eylemi yapan ailelere ne demişti? Nasıl hakaret etmişti? "Ücret alıyorsunuz, para karşılığı bu eylemleri yapıyorsunuz." demişti. Hatta o aileler, örgüt tarafından ölüm tehditleri almışlardı ve eylemlerini bırakmak zorunda kalmışlardı. Niçin o çocukların hakkı bu önergede yok?

Aynı zamanda, şunu da ifade etmek istiyorum ki, sadece ve sadece... Az önce konuşmacı, "kadın hakları tarihi" diye bir tabir kullandı. Biz siyaseti kadın-erkek omuz omuza yapmaya inanıyoruz, ne önde ne arkada, biz, AK PARTİ olarak kadın-erkek omuz omuza siyaset yapmaya inanıyoruz. Bu anlamda, partimiz yaklaşık on beş yıllık siyasi tarihinde, hem meclis üyeleri listelerinin belirlenmesinde hem milletvekilleri listelerinde bu omuz omuza güce inanmıştır. Aynı zamanda, kadınların siyasette kalıcı olması son derece önemlidir. Biz, sivil toplum kuruluşlarından, parti örgütlerinden yetişen kadınların parti listelerinde yer alması konusunda kararlıyız. O anlamda, atfedilenlerin hiçbirinin, hiçbir iddianın doğru olmadığını düşünüyorum.

Diğer yandan, dağa kaçırılan kız çocuklarının tecavüzleri, intiharları ve infazları niçin konuşulmuyor bu önergeyi verenler tarafından? Bakın, üniversite öğrencisi olup kandırılarak dağa kaçırılan gençlerin büyük bir kısmına -örgüt infazıyla- infaz yapıldığı biliniyor ve bununla ilgili, ailelerine de "Devletle çatışırken öldü." denerek bir de cenaze törenleri yapılıyor. Üniversite öğrencisi çocuklar niçin dağda olduğunu sorguluyor çünkü. Sorgulayan, soran bir gençlik istenmediğini de buradan görüyoruz.

Aynı zamanda, elimde bir araştırma daha var, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yaptığı bir araştırma. PKK'daki 15 yaş altı çocukların varlığından bu araştırma da bahsediyor. Bunları sadece şifahen söylemiyorum, gazete haberlerine dayandırarak söylemiyorum. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün... 15 yaş altı çocukların, kız ve erkek çocuklarının PKK'da varlığı niçin sorgulanmıyor diye sormak isterim.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)