Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 76 |
Tarih: | 01.03.2017 |
BURCU ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel, kadın sözcülerimiz Besime Konca ve Ayla Akat Ata, Grup Başkan Vekilimiz Çağlar Demirel, milletvekillerimiz Nursel Aydoğan, Meral Danış Beştaş, Selma Irmak, Gülser Yıldırım ve Diyarbakır Belediye Eş Başkanı Sayın Gültan Kışanak şahsında tüm belediye eş başkanlarını ve kadın mahpusları saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün konuşmamı dinlerken politikalarınız ve söylemlerinizle kadın karşıtı bir noktada olup olmadığınızı sorgulamanızı öneriyorum. Kadın tarihi salt katliamlar ve mağduriyetler tarihi değildir, kadın tarihi eşitlik ve özgürlük mücadelesinin kazanımlarıyla taçlandırılan bir tarihtir aynı zamanda. Tarihimizden devraldığımız mirastan güç alarak özgürlük alanlarımızı daha fazla geliştirip büyüteceğimiz bir dönemdeyiz. Açığa çıkan politikalardan ve yaşananlardan anlaşıldığı gibi, erkek egemen sistemdeki krizin ne kadar derinleştiği görülmektedir. Erkek egemen sistemin kendini yeniden inşa girişimleri halklara, kültürlere ve kadınlara şiddet politikaları olarak geri dönüyor.
Elbette açığa çıkan ve esasen hedef olan her zaman olduğu gibi kadınlar ve büyük mücadeleler sonucu elde edilmiş olan kadın kazanımlarıdır. Erkek egemen sistemin kendini var edebilmesi, kadının sosyal, siyasal ve çalışma alanlarındaki kazanımlarının ortadan kaldırılmasıyla, örgütlendiği kurumların hedeflenmesiyle, kadının biat kültürünü kabullenmesiyle mümkündür. Hükûmetin kadına karşı bakış açısı ve politikalarını daha iyi anlayabilmek için sizinle bazı rakamları paylaşmak istiyorum.
2002-2015 yılları arasında 13.928 kadın cinayeti yaşanmıştır. Kadına yönelik şiddet son on dört yılda yüzde 1.400 artmış, kadına yönelik cinsel taciz ise yüzde 449 artmıştır. On beş yılda her 100 kadından sadece 30'u istihdam edilebilmiştir. Sadece 2016 yılında en az 328 kadın katledilmiştir.
Burada iktidarın kadın milletvekillerine sormak istiyorum aslında: Mesela, neden 21 bakandan sadece 1'i kadındır? Bundan AKP kadın milletvekilleri de rahatsız değil midir acaba? Sadece bu rakamlar bile kadının siyasal, sosyal yaşamdan nasıl uzaklaştırılmak istendiğini göstermektedir. Bir yandan tecavüz ve istismar yasalaştırılmaya çalışılırken diğer yandan cezasızlık politikaları ve iktidarın cinsiyetçi nefret söylemleriyle evde, sokakta ve iş yerlerinde kadınların yaşam alanları daraltılıyor. Kadına yönelik her türlü şiddet meşrulaştırılarak teşvik ediliyor.
Korku ve baskı iklimini fırsat bilen Hükûmetin OHAL öncesi ve sonrası hedefi yine kadınlar ve kadın kazanımları olmuştur. Hâlbuki biz kadınlar, tarih boyunca tekliğe dayanan egemenliklere karşı özgürlüğümüz için mücadele ettik, baskıcı bütün yönetim biçimlerine karşı kentlerde, iş yerlerinde, evde, sokakta, yani yaşamın filizlendiği her alanda tüm kadınlarla birlikte el ele mücadele verdik. Biz kadınlara nesne olarak bakan erkek egemen sisteme karşı, kadın özgürlük mücadelesinin tarihsel deneyimleri, birikimleri ve geleneğiyle barış, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin birer öznesi olduk.
OHAL sonrası halkın iradesinin temsil edildiği belediyelere memur atanmasının ardından gözaltına alınan veya tutuklanan kadınlar, kadın eş başkanlar olmuştur. Eş başkanlık kurumuyla kadının sosyal ve siyasal alanda etkinliği ve görünürlüğü artmıştır aslında. Ancak bugün eş başkanlık kurumuna bir suçmuş gibi bakılması, Hükûmetin kadın karşıtı politikalarının en açık kanıtıdır.
Kayyum olarak atanan memurların ilk işi kadın çalışmalarını durdurmak, kadın merkezleri ve kadına yönelik şiddet ihbar hatlarını kapatmak, kadın müdürlüklerini lağvetmek olmuştur. Bununla da yetinemeyen Hükûmet ve kayyumlar, kadın çalışanları meslekten ihraç etmişlerdir. OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle pek çok kadın emekçi mesleğinden, işinden olmuştur. Bununla da yetinilmeyip kadın dernekleri, kadın kooperatifleri ve dünyanın ilk kadın haber ajansı olan JINHA kapatılmıştır. Bunlar, çok açık, kadını siyasi yaşamdan, çalışma yaşamından ve toplumsal yaşamdan tasfiye saldırılarıdır. Hükûmet kadınların yaşam koşullarını zorlaştırdığı gibi, bu koşullara çözüm üretebilen politikalardan çok uzaktadır. Ancak bilinmelidir ki binbir emek ve mücadeleyle elde edilen bu kazanımları hiçbir erkek sisteme teslim etmeye niyetimiz yok. Kadına yönelik cinsiyetçi nefret söylemlerinin normalleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde öncelikle, sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı bölgelerde duvarlara, yatak odalarına yazılan hakaretler ve hiçbir savaş hukukunda karşılığı olmayacak şekilde kadın bedeninin teşhiri Türkiye tarihine büyük bir utanç vesikası olarak geçmiştir.
Şimdi, karşımızda, her maddesi geleceğimizi ipotek altına alacak, toplumu kutuplaştıracak, savaşı derinleştirecek, yoksulluğu büyütecek, kadınları yaşamın her alanından tasfiye edecek bir anayasa teklifi var. "Cumhurbaşkanlığı teklifi" dediğiniz bu teklifin özünde tek adam rejimi olduğu bilinmelidir, en azından biz kadınlar bunu iyi biliyoruz. Çok açık dille söyleyelim: Bu tasarıyı kapalı kapılar ardında sadece erkekler olarak yazdığınızda ne düşündüğünüzü bilmiyoruz. Biz kadınlar için bu teklif, tekçi ve otoriter bir sistemi, kadın karşıtlığını esas alan baskı ve sömürüyü devam ettirerek olağanüstü hâl ve kanun hükmünde kararnamelerle düzenin kalıcı hâle getirilmeye çalışılmasıdır. Kadınların açığa çıkardığı sağduyulu, eşitlikçi, özgürlükçü yaklaşım bu sisteme kurban edilmek isteniyor. Burada tüm kadınlara şunu sormak istiyoruz: Şiddetin, hiyerarşinin, erkek egemen sistemin, ayrımcılığın, güvensizliğin tırmandırıldığı bir toplum mu istiyoruz; yoksa barışın, özgürlüğün, demokrasinin, birlikteliğin, çoğulculuğun yaşam bulacağı bir toplum mu istiyoruz değerli arkadaşlar? Hiçbir güç tarafından denetlenmeyen, denetleyecek bütün kurumlara prangalar takılan sistem mutlak iktidardır. Mutlak iktidar kimsenin niyetine bırakılacak bir durum değildir. Bir kere, her şeyin tek olduğu yerde demokratik bir sistem beklememiz gerçekçi olamaz. Biz kadınlar, yasamanın, yürütmenin ve yargının, yani bütün yetkilerin ve gücün tek bir kişinin elinde merkezîleşmesine, kurmaya çalıştığımız özgürlükçü ve demokratik yeni yaşamın tehdit edilmesine, siyasetin tamamen erkekleştirilmesine ve kadınların her alandan tasfiyesine izin vermeyeceğiz.
Önemli bir konuya daha değinmek istiyorum değerli arkadaşlar: Kadın mahpuslar. Şu anda ekranları başında bizleri seyrediyorlar. Kadın ve cezaevi olgularının bir araya gelmesiyle, erkek egemen tekçi zihniyetin keskinleştirilmiş uygulama alanı olarak karşımıza çıkıyor kadın cezaevleri. Ceza infaz sisteminde, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere rağmen, cinsiyete duyarlı ve kadın özgün ihtiyaçlarına ilişkin yasal düzenlemelerin bulunmaması, cezaevinde kadına yönelik rejimin uygulama içinde gelişmesi ve bu uygulamanın idari anlamda hükûmetler ve cezaevi yönetimi tarafından günlük değişebilen tutum ve politikalarla belirlenmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu sebeple, gerek mimari, fiziki koşullar gerekse idari yönden erkek egemen tekçi zihniyetin keyfî uygulamaları son derece açık bir şekilde cezaevlerinde yaşanmaktadır. Dışarıda erkek egemen zihniyet tarafından kuşatılan, kamusal alandan izole edilen kadın, izolasyon içerisinde izolasyon yaşatılarak cezaevlerinde de yine erkek egemen sistemle karşı karşıya bırakılmaktadır. Evet, halkları yok sayan, sadece bir avuç yandaş ve sermayenin çıkarlarını gözeten ekonomi politikaları nedeniyle de biz kadınlar esasen yoksullaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, söyleyecek çok şey var ama biz kadınlar yüzümüzü tarihimize çevirdiğimizde göreceğiz ki hakikati giyinen binlerce kadının emeği, bilinci ve mücadelesi bizim asıl gücümüzdür. Bilinmelidir ki kadınların mücadele yaşı, gelmiş geçmiş bütün iktidarların yaşından daha büyük ve tarihîdir. Kadınlar, çoğulculuğun, renkliliğin, farklılıkların eşit haklarda bir arada ve birbirine saygı duyarak yaşamasının güvencesidir.
Kadınların barış, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi aynı zamanda yaşamı kurma mücadelesidir. Bu umudun tek bir kişi, zümre ya da sistemle kesintiye uğratılma girişimine izin vermeyeceğiz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz mart ayı direniş ve mücadele ayıdır. Önümüzde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü var. Buradan bütün kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum ve son olarak şunu söylemek istiyorum: OHAL'de de bu hâlde de "kadın, yaşam, özgürlük" yani "..."(x) diyerek hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)