| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 28.02.2017 |
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün Halkların Demokratik Partisi eş genel başkanının milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili verilen önergeyi görüşüyoruz, bir araştırma önergesi talebi üzerine konuşma yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, içinde bulunduğumuz tablo içerisinde, bir referandum atmosferi altında ne yazık ki çok hızlı çatışma ve kutuplaşma iklimine doğru sürükleniyor. Şimdi, sorulması gereken doğru soru nedir? Bence sorulması gereken doğru soru: "Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu huzurlu geleceği yakalayabilmek için uzlaşmaya mı ihtiyacımız var, çatışmaya mı ihtiyacımız var, ne yapacağız, nasıl bir karar vereceğiz?" Anayasa gibi temel bir mesele önümüzde, "yönetim sistemi" ya da "rejim", farklı farklı pencerelerden farklı tarif edilen bir tartışmanın içerisine girmişiz ama Türkiye, bir başka bir çerçevede, bölgedeki çatışmanın, sıcak çatışmanın merkezinde, önüne bir hedef belirlemek gibi esaslı ve temel bir sorunla karşı karşıya.
Değerli arkadaşlar, böyle bir tabloda Parlamentoyu her zamankinden daha etkili ve etkin kılmak zorundayız ama ne yazık ki görüyoruz ki sistemli bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Sistemli bir şekilde Parlamento yok sayılmaya, etkisizleştirilmeye, yetkisizleştirilmeye, işlevsiz bir hâle, kimliksiz bir hâle sokulmaya çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, demokrasilerde milletin meclisi siyasetin üretildiği yerdir. Demokrasilerde milletin meclisi sorunların tartışıldığı ve çözümün bulunduğu yerdir. Dolaysıyla, demokrasilerde milletin meclisi, göz ardı edilecek ya da canım istediği zaman politikalarıma ambalaj, kılıf uyduracağım diye kullanılabilecek bir araç değildir, milletin sesinin ta kendisidir. O zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, milletvekillerinin şu veya bu şekilde milletvekilliği sıfatını, yetkilerini kullanamamasına dönük her adım milletin hukukuna yönelmiş bir tecavüzdür. Dikkat edeceğiz.
Biz, herhangi bir milletvekiliyle ilgili verilen mahkeme kararının burada tartışılmayacağını biliyoruz, biz bir mahkeme kararı tartışmanın peşinde değiliz, böyle bir tartışmayı yapmayacağız, yapmıyoruz. Hukuk tartışması mahkemenin önünde yürütülecektir ya da milletin vicdanı önünde yürütülecektir; o başka bir şey ama siyaset kurumu, hukuk işlerken dahi siyasetin milletin iradesini temsil etmesi yönünde önünde bir engel olmadan işlemesinin yolunu açmak zorundadır, siyasetçi bunun için vardır.
Şimdi, bu çerçevede baktığımızda, ne yazık ki Parlamentoyu böyle önemli meselelerde devre dışı bırakma girişimleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Yakın zamanda, 24'üncü Parlamento Döneminde "çözüm süreci" diye tarif edilen süreçte de aynı şey yapılmıştı. "Çözüm süreci" diye tarif edilen süreçte, dönüp baktığımız zaman dönemin iktidarı aynı anlayışla, "Aman ha bu işin içerisinde çözüm olur da nemasını Parlamento yer, yiyebilir." kaygısıyla, "Hükûmet bu işin nemasının tek başına sahibi olsun." düşüncesiyle hareket edip Parlamentoyu devre dışı bırakmıştı. O dönemde Parlamentonun devre dışı bırakılmasının sonucunu bugün Türkiye'de görüyoruz. Acımızı yüreğimize gömerek her gün şehit cenazelerine gitmek zorunda kalıyoruz. Bu, Parlamento iradesini yok sayan bir anlayışın Türkiye'yi hangi uçurumun kenarına getirdiğinin çok somut ve açık bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, bu tablo içerisinde bakacağız konuya. Milletvekillerinin milletvekilliği yapma hakkı ve hukukuna bakarken de bu tablo içerisinde bakacağız. Parlamento hukuku sadece yazılı kurallardan oluşmaz, parlamento hukuku parlamento geleneğinden de oluşur. Parlamenter demokrasinin en köklü temsilcisi olan İngiltere'de yazılı bir anayasa olmadığı hâlde, Parlamento, gelenekleriyle, teamülleriyle hiç tartışılmayan bir dokunulmazlık içerisinde siyaset yapma hakkını yürütür.
Şimdi, Türkiye'de bütün bu tabloyu tersine çevirip Parlamentoyu yok sayan bir siyaset iklimini yerleştirmeye çalışıyoruz ve ne yazık ki, son dönemde, bugün referanduma sunulan Anayasa değişiklik teklifi de bugüne kadar hâkim iktidar pratiğinin, siyasete yerleştirdiği iktidarın hâkim siyaset pratiğinin Anayasa'ya yazılı olarak dercedilme sürecidir yani Meclisi Anayasa'da da yok saymanın bir başka adımının içerisindeyiz. Biz meseleye bu çerçevede bakıyoruz.
Bakın, şimdi, bu tablo öyle bir tablo ki, siyaset yapma hakkının sadece iktidar kudretini elinde bulunduranlara teslim edildiği bir Türkiye tablosu yaratılmaya çalışılıyor. Siyaset yapma hakkının sadece muktedirlerin elinde olduğu bir Türkiye yaratılmaya çalışılıyor. Önümüzde bir referandum teklifi var, "evet" ya da "hayır" diye bir oylama yapılacak ama ne ilginç ve ne hazindir ki, "evet" propagandası yapmak serbest, "hayır" propagandası yapmak yasaktır, Türkiye böyle bir tablo içerisinde. "Evet" propagandası yapmak için devletin bütün imkânları açılmıştır; valiler seferber edilmiştir, kaymakamlar seferber edilmiştir, TRT, devlet televizyonu seferber edilmiştir, Yüksek Seçim Kurulu seferber edilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle Türkiye'de referandumun dizayn edilmesi ayıbının altına imza atacak hâle gelmiştir. Böyle bir tablo içerisinde "evet" demenin taltife, iltifata şayan olduğu, "hayır" demenin ise ciddi hesap vermeyle karşı karşıya bulunduğu bir tablo önümüzde duruyor.
Değerli arkadaşlar, şunun izahını birilerinin yapması lazım: Sevgili milletvekilleri, bir referanduma gidiyoruz, Samsun Valiliği çıkıp diyor ki: "'Hayır' propagandası yapamazsınız, 'hayır' bildirisi dağıtamazsınız." Samsun'da bir ilçe seçim kurulu çıkıp diyor ki: "Sivil toplum örgütleri 'hayır' propagandası ve referandum propagandası yapamaz. Propaganda yapmak için sadece seçime giren 10 tane siyasi parti yetkilidir." Bugüne kadar, kurulduğunuz günden bu yana mağduriyet edebiyatı yapan Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine sesleniyorum, "Sesimiz kısıldı." diye feryat eden Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine sesleniyorum: Devriiktidarınızda, sizin muktedir olduğunuz bu dönemde valilerin talimatıyla "evet" propagandasının serbest olduğu ama "hayır" propagandasının yasak olduğu bir referandumdan çıkan sonuç vicdanınızı yaralamayacak mı? Nasıl çıkarsa çıksın, yaralamayacak mı vicdanınızı? (CHP sıralarından alkışlar)
Aydın Valiliği... Aydın'da Aydınspor maçı var, gençler biraz da mizahi bir anlayışla bir pankart götürmüşler rahmetli Barış Manço'nun doğum gününe denk gelen günde Barış Manço'yu yad etmek için, "Yüz bin kere hayır." afişiyle gözaltına alındı gençler. "Hayır" diyen Barış Manço'nun türküsünü, şarkısını pankarta yazdı diye gençler gözaltına alındı. "Hayır" afişi dağıtan, bildirisi dağıtan gençler gözaltına alınıyor ama Antalya'da bir savcı vekili çıkıp şunu rahatça söyleyebiliyor: "'Hayır' diyenlere terörist muamelesi yapacağız, ayağınızı denk alın." Kimden alıyor bu gücü, kimden alıyor bu cesareti? Hukuksuzluğun iktidar eliyle bu kadar yerleştirildiği bir ülkede buna rağmen bu anayasaya bu millet "hayır" diyecek; bundan hiç tereddüt duymuyorum, hiç tereddüt etmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, burada 71 maddede "hayır" diyenlere uygulanan yasakları tespit etmişiz. Türkiye'de sadece seçim takvimi başladıktan bu yana 71 ayrı yasaklama getirilmiş "hayır" propagandası yapanlara. Yani siz bu tablonun içerisinde "evet"in serbest, "hayır"ın yasak olduğu bir Türkiye'de siyaseti etkisizleştirerek, işlevsizleştirerek, Parlamentoyu kimliksizleştirerek arzu ettiğiniz tek adam rejimini dayatma peşindesiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bütün uygulamaların arkasında yatan sebep budur ve bu niyete, bu girişimlere "hayır" diyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tezcan.