GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: DÜNYA YOKSULLUKLA MÜCADELE GÜNÜ?NE İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:10
Tarih:17.10.2012

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yoksulluk, insanlığın var olduğu günden beri kendini farklı seviye ve formlarda göstermiş temel gerçeklerden biridir. Günümüzde ise mevcut ekonomik düzenin bir sonucu olarak derinleşmiş, kronik hâle gelmiş ve küresel bir boyut kazanmıştır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün 2010 açlık verilerine göre, dünyada 925 milyon insan kronik açlık sınırında yaşamaktadır. Yine, UNICEF verilerine göre ise 1,1 milyar insan en temel ihtiyaçlarından biri olan temiz su bulamamakta ve her gün yoksulluk ve açlıktan dolayı 30 bin çocuk hayatını kaybetmektedir.

Yoksullukla mücadelenin salt ekonomik büyümeye indirgenen bir ekonomik olgu olarak görülmesinden vazgeçilmeli, onun siyasal ve sosyal bir problem olduğu kabul edilmelidir. Çözüm, ekonomik tedbirlerle değil, ancak ve ancak toplumsal dayanışma ve siyasal tedbirlerle mümkündür.

2011 yılında dünyada gerçekleştirilen toplam üretim, 1980 yılında dünyada gerçekleştirilen toplam üretimin tam olarak 2,7 katıdır.

Nüfusa bakıldığında ise rakam 4,4 milyar iken 2011 yılında 7 milyara çıkmıştır. Yani dünya nüfusunda yaklaşık olarak yüzde 60'lık bir artış meydana gelmiştir. Bu rakamlara dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri. Nüfusta gerçekleşen yüzde 1'lik artışa karşılık üretimde yüzde 3'lük bir artış sağlanmasına rağmen, yoksulluğun daha makul seviyelere çekilmesinde ciddi bir mesafe maalesef kat edilememiştir. Bu rakamlar da açık bir şekilde göstermektedir ki yoksulluğun nedeni, kaynakların kısıtlı olması değil, kaynakların dağılımındaki aşırı adaletsizliktir. Bu da yoksulluk krizini istatistiksel sorun olmaktan çıkarıyor, ahlaktan yoksun bir zenginliğin yalnızca varlıklı insanların insaf ve merhamet duygularına bırakıldığı bir zihniyet sorunu hâline getiriyor. Eğer ekonomik büyüme yoksulluğun panzehiriyse, onca büyümeye, onca zenginleşmeye rağmen neden yoksulluk ve sefalet çığ gibi büyüyor? Devasa zenginlik artışına neden akıl almaz bir yoksulluk ve sefalet eşlik ediyor?

Değerli milletvekilleri, 2008 küresel finans krizi sonrası dünya ekonomik büyümesinin sekteye uğraması ile kapitalizmin ekonomik bir üretim sistemi olarak krize girdiği tartışmaları yaşanıyordu. Kapitalizmin asıl krizi, sürdürülebilir ekonomik büyüme sorunsalı değil, gelir dağılımındaki derin uçurumların ortaya çıkardığı küresel yoksulluk krizidir. Bu kriz, ekonomik boyutunun ötesinde, yarattığı sosyal ve siyasal riskler ile kendine yeni kriz alanları doğurmuştur. Fransa ve İngiltere banliyölerinde yaşanan ayaklanmalar, Wall Street isyanı ve en önemlisi Arap Baharı süreci, var olan yoksulluk krizinin en somut sosyal ve siyasal sonuçlarıdır.

Yüzyıllar boyu, bugün yoksulluk ve açlık çeken bölgelerin kaynaklarını sömürerek, talan ederek kendi medeniyetlerini ve metropollerini inşa eden Batı medeniyetinden çözüm beklemek ise abesle iştigaldir. Nitekim, üzülerek söylemem gerekir ki küresel barışı, güvenliği ve nizamı tesis etmek amacıyla kurulmuş olan, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlar hem geçtiğimiz sene Somali'de hem de bu sene Myanmar'da yaşanan insanlık krizinde gösterdikleri duyarsızlık ve acziyet ile insanlığın vicdanında büyük bir hayal kırıklığı yaşatmışlar, kötü birer sınav çıkartmışlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre yoksulluk sınırı altındaki fert yoksulluk oranı yüzde 27 seviyesinde iken, geçen ay yayınlanan araştırmaya göre günümüzde yüzde 16,1 seviyesine inmiştir. Ülkemiz, son on senede kendi içinde yoksulluğa karşı mücadelesinde başarı sağlarken, Somali, Pakistan, Myanmar örneklerinde olduğu gibi küresel yoksulluğa da çare aramıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, sizleri bir kere daha selamlıyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.