GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:72
Tarih:21.02.2017

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Biz de HDP sözcüsü çıkacak diye geride bekliyorduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. 456 sıra sayılı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Sayın Elitaş'ın Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım tekrar.

Değerli arkadaşlar, sıkıntılı bir dönemdeyiz, bunu herkes biliyor, gerçekten sıkıntılı bir dönem. Başbakanın "Beka sorunu yaşıyoruz, yani gelecek sorunu yaşıyoruz, geleceğimizle ilgili sıkıntılar var." dediği bir dönem bu dönem. Sayın Cumhurbaşkanının millî seferberlik ilan edilmesi gerektiğini söylediği bir dönem bu dönem.

Tabii, bütün bunlar sadece terörle ilgili değil, sadece millî güvenlikle ilgili değil, fiziki güvenlikle ilgili değil, ekonomiyle ilgili de çok sıkıntılı bir dönemdeyiz kabul etmek lazım. Riskli bir dönemdeyiz ve ekonomiden anlayan herkesin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, akademisyenlerin ve -burada oturuyor- Sayın Başbakan Yardımcısı Şimşek'in söylediği aşağı yukarı, mealen, hemen hemen herkesin kabul ettiği şöyle bir görüş var: Türkiye sıkıntılı bir dönemde. Derin yapısal sorunlarımız var, sıkıntılarımız var; bu yapısal sorunları, sıkıntıları, bu strüktürel sorunları aşabilmek için reformlara ihtiyacımız var, yapısal reformları yapmak zorundayız. Bunların başında da hukuk reformu geliyor. Hukuk altyapısını düzeltmek zorundayız, hukuk uygulamalarımızı düzeltmek zorundayız. Uluslararası alanda kabul edilebilir, öngörülebilir bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var.

Evet, ekonomide gelinen sıkıntıların sebebi sadece bizden değil, Türkiye'den kaynaklanmıyor; küresel, kapitalist ekonomideki sıkıntılar bunun bir sebebi. Ama bizim "orta gelir tuzağı" veya "orta teknoloji tuzağı" diyebileceğimiz, kendimize has sorunlarımız var; istihdam, büyüme gibi konularda ve kamu yönetimi alanında sıkıntılarımız var.

"Reform" deyince de, hukuk reformu, vergi, sosyal güvenlik reformu, tarım, finans alanında reformlara ihtiyacımız var; AR-GE konusunda, imalat sanayisi konusunda reformlara ihtiyacımız var ve kamu organizasyonları konusunda reformlara ihtiyacımız var. Kısaca, öyleyse yapılması gereken ne? Yapısal reformların yapılması.

Peki, değerli arkadaşlarım, siz, buraya, şimdiye kadar -bu kadar kanun çıktı, torba kanunlar çıkıyor- hiç "yapısal reform" adı altında bir konunun getirildiğini duydunuz mu, gördünüz mü?

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yok.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Hep torba kanunlar, oradan, buradan, özellikle inşaat sektörü gibi -bu torba kanunda da var, yine inşaat sektörüyle ilgili 3 tane madde var ki inşaat sektörünün de desteklenmesi lazım, buna da katılıyoruz ama- getirilenler reform niteliğinde değil ama pansuman niteliğinde, bugünü kurtarma niteliğinde, işte, önümüzde bir referandum süreci var ya da şu tarihe kadar günümüzü kurtaralım anlamında konular. Zaman zaman vergi afları, prim afları getiriliyor, bunlar reformla ilgisi olmayan konular; hatta Türkiye Varlık Fonu; bunlar, devletin birliğini, hazine birliğini bozan, devleti sıkıntıya sokan konular; üzerinde tartışılmadan, konuşulmadan getirilmiş düzenlemeler maalesef.

Türkiye'nin yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme sürecine ihtiyacı var ve bir reform programına ihtiyacı var, ama bir reform programı yok maalesef Hükûmetin ve kendisini feshetme kararı almış bir Hükûmetin bunu yapma gücü de yok değerli arkadaşlarım. Kendisini feshetme kararı almış Başbakanın ve Hükûmetin bu reformları yapma gücü de yoktur, bunu da bilmemiz gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Maalesef böyle.

Değerli arkadaşlarım, biz, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak, değerli arkadaşlarımla birlikte ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, ülkenin bu duruma gelmesinden, bu durumda olmasından mutlu değiliz. Tabii ki beka sorunu yaşıyorsak, Başbakanın deyimiyle, biz de bu konularla ilgili elimizden gelen yardımı, desteği yapmak zorundayız ülkemiz için, hazırız da ve elimizden geldiğince de yapıyoruz. Ancak bu konularla ilgili, maalesef, Hükûmetin anlayışını da protesto ediyorum. Özellikle bu son torba kanunun görüşmeleri sırasında yaşadığımız olaylar, inanın, anlatılacak, ifade edilecek gibi değil. Keşke burada iktidar partisi milletvekillerinin çoğunluğu olsaydı, Meclis çoğunluğu olsaydı şu Genel Kurulda, yaşananları anlatabilseydik sizlere. Hepimiz burada halk oyuyla bulunuyoruz, hepimizin üzerinde bir vebal var. Özellikle bu sıkıntılı dönemde hepimiz daha fazla gayret göstermek zorundayız, daha fazla çalışmak zorundayız, bir şeyler üretmek zorundayız ama özellikle geçen hafta gördüğümüz tavır, bardağı taşıran son damla oldu ve gerçekten bizleri çok üzdü, sıkıntıya soktu.

Bu huzurunuza getirilen 456 sıra sayılı... Tasarı mı teklif mi, bunu da tam olarak anlayamadık çünkü önce teklif olarak getirildi AK PARTİ grup başkan vekilinin imzasıyla, daha sonra kendisi gelmedi, hiçbir açıklamada da bulunmadı, bununla ilgili hiçbir açıklama da yapılmadı. İki günlük süre içerisinde Komisyona 3 ayrı sayın bakan geldi, konuları tam olarak bilmiyorlardı. Haklı olabilirler ama bürokrasiden, ilgili kamu kuruluşlarından gelenler de, sivil toplum kuruluşlarından gelenler de konudan bihaberdi. Gereken açıklamalar yapılmadı maalesef, yapılamadı, alelacele... Çok da önemli maddeler var -biraz önce değerli arkadaşım anlattı, belki muhalefet şerhini sıra sayısından okumuşsunuzdur- çok önemli konular var vatandaşlarımızı ilgilendiren ama bunlarla ilgili, maalesef, gereken çalışma yapılmadan, çok eksik bir şekilde, buraya, Genel Kurula gelmiş oldu. Burada da -biliyorsunuz, bu "temel kanun" diye nitelendiriliyor, maddeler görüşülmüyor, sadece verdiğimiz önergeler görüşülüyor- yine görüşülmeden geçecek, gidecek. Hâlbuki birçoğuyla ilgili, birçok maddeyle ilgili, çok hayati, çok önemli maddelerle ilgili gereken görüşmeler, tartışmalar yapılamadı, gereken bilgiler alınmadı.

Sayın Muş, siz, Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yaptınız, hâlen de Grup Başkan Vekilisiniz; inanın, bunları söylerken utanıyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda da özellikle usulle ilgili söz aldık. Yine torba kanun, söz verilmiş olmasına rağmen, yine diğer ilgili komisyonlar tarafından görüşülmemiş, yine cuma günü akşam getirilip salı günü görüşme gündemine alınarak -ki hafta sonları, biliyorsunuz, bütün milletvekillerinin programları vardır, memleketlerine giderler, çalışırlar, oradaki seçmenlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla görüşürler- alelacele yapıldı bu işler. Anayasa'ya aykırılık iddialarımız vardı, dikkate alınmadı. Etki analizi yapılmamış. Birçoğu Maliye Bakanlığından geliyor, Maliye Bakanlığı gibi bir bakanlık dahi etki analizini yapmıyor.

Bize şöyle bir şey verdiler ısrarlarımız sonucu. Burada da birçoğu boştur, dikkat ederseniz birçok yer de boş bırakılmış. Yani, bu getirenler kamuya ne getiriyor, ne götürüyor, alternatifi nedir? Yani, biraz önce konuştuk, mesela, yabancılara katma değer vergisi muafiyeti tanıyorsunuz. Yabancı gelirse, bir konut veya iş yeri alırsa yüzde 18 katma değer vergisi ödemeyecek, biz ödeyeceğiz, o ödemeyecek. Peki, bunun getirisi nedir? Katma değer vergisinden vazgeçiyorsunuz. Kaç kişi alacak bundan? Ne kadar döviz gelecek? Bu bunu karşılar mı, değer mi? Bununla ilgili bir çalışma var mı? Yok. Buna benzer konularla ilgili, maalesef, gereken çalışmalar hiçbir şekilde yapılmış değil. Hâlbuki bunlar birlikte yapılması gereken işler.

Şimdi, bu saatte, gecenin bu saatinde konuşmak da zordur, dinlemek de zordur. Bir hikâye anlatayım o zaman ben size müsaadenizle. Genç bir delikanlı mücevherlerle, taşlarla çok ilgileniyormuş, bu konuda kendisini yetiştirmek istemiş. Araştırmış, ülkenin en büyük mücevherat ustası, taş ustası kimse onu bulmuş. Epey bir randevu beklemiş, ondan sonra kendisiyle görüşmüş, amacını anlatmış: "Ben çok seviyorum taşları, bu konuda uzman olmak istiyorum, yetişmek istiyorum. Bana ne tavsiye ediyorsunuz? Ben sizin yanınıza girip çalışmak istiyorum." demiş. Usta "Aç avucunu." demiş, avucuna bir taş koymuş, demiş ki: "Kapat. Bu, yeşim taşıdır. Şimdi gideceksin, bir sene sonra geleceksin ve avucunu hiç açmayacaksın," "Allah, Allah!" demiş ama dediğini de yapmış, avucunu kapatmış. Gitmiş, anne babasına durumu anlatmış ama avucunu açmıyor. Ondan sonra eşe dosta, soranlara anlatıyor; bir sene böyle geçmiş. Anlatıyor, anlattıkça da hırslanıyor, kızıyor. "Ya, bu, ne saçma iştir? Niye bana bunu yaptırdı?" falan diyor ama avucunu da açmıyor, hatta gece yatarken bile avucunu açmıyor, böyle uykusunda... Yarım uyuyor, epey sıkıntıya girmiş ama bir seneyi de tamamlamış. Bir sene konuşmuş, şikâyet etmiş falan filan ama azmini de yitirmemiş, avucunu açmamış. Bir sene sonra gitmiş ustaya, demiş ki: "Usta, bir sene doldu ve ben de hiç avucumu açmadım, bak dediğini yaptım. Şimdi beni yanına alıyor musun?" Usta "Bırak o taşı, şimdi ben sana bir başka taş vereceğim, onu da bir sene aynı şekilde taşıyacaksın." Bu sefer, tabii, bunu söyleyince kızmış, ustaya bağırmaya çağırmaya başlamış: "Allah kahretmesin, böyle şey mi olur? Böyle ustalık mı öğrenilir?" falan... Ama o arada yine bir başka taşı avucunun içine almış. Bu arada söylenirken, bağırıp çağırırken "A, usta, bu, farklı bir taş, yeşim taşı değil."

Şimdi, bir şeyler sabırla oluyor, sebatla oluyor, zamanla oluyor, zamanla öğreniyorsunuz. Buralarda kanun yapmak da böyle. Yani bir taş ustalığı da zamanla öğrenilir, sebatla öğrenilir; kanun yapmak da yasama da zamanla öğrenilir. Bunun için birlikte bir ekip olmak, birlikte çalışmak, sebat etmek gerekir. Böyle yalap şalap... "İki günde komisyondan çıkacak, uzatmayalım, hadi çabuk olun." Bu şekilde kanun yapmak olmaz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi size iki şey okuyacağım, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşadıklarımız, lütfen bakın. Şimdi, çok önemli bir konuydu, buradaki maddelerden belki de en önemlisiydi: Esnaf Ahilik Sandığı kuruluyor; milyonlarca esnaf ve ailesini ilgilendiriyor, çok önemli, esnaf çok zor durumda. Esnaf Ahilik Sandığı kuruluyor. "Esnaf Ahilik Sandığı kuruluyor." deyince ne anlarsınız? Esnaf Ahilik Sandığı, demek ki zor durumda olan esnafları kurtaracak bir girişim. Takdir edersiniz, değil mi? Öyle değil tabii. Biz de bunu sorgulamak istedik. Ya, bir kere, Sayın Bakan, biliyor musunuz Esnaf Ahilik Sandığı, esnaf iflas etmeden yardımda bulunmuyor. İlla iflas edecek, BAĞ-KUR kaydını sildirecek, ondan sonra yardım alabiliyor. Böyle bir sandık olur mu, bir de adı "Ahilik Sandığı", bu nasıl bir mantıktır?

Bunları sorguluyoruz ve işin ilginç tarafı şöyle: Şeye söz verdirdik; Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Genel Sekreterine. Şunu ifade etti, bakın, tutanaklardan aynen okuyorum: "Esnaf Ahilik Sandığı içeriğine hiçbir şekilde dâhil edilmedik, madde kaleme alınırken bizim fikrimiz sorulmadı. Dolayısıyla, fonun ilgili hükümleri bize biraz ağır geldi. Bu fonun çalışmalarına hiçbir şekilde dâhil edilmedik." diyor. Hükûmeti temsil eden Sayın Bakan söz aldı: "Esnaf ve sanatkârlar odaları birliklerimizin görüşleri alınmıştır, bunu özellikle ifade etmek istiyorum çünkü bu fon oluşturulurken birlikte aslında karar verildi. Sayın Başbakanımız, bakanlarımız görüştü." vesaire.

Şimdi, yanımızda bunlar oluyor, biz de orada seyrediyoruz. Yani, bunlara gerek yok ki, bu tiyatroyu oynamaya gerek yok ki. Samimi olmamız lazım ve birlikte samimiyetle bunu çıkarmamız lazım. Bu şekilde çıktı bu, oradan bu şekilde geçti. Esnaf iflas etmeden Esnaf Ahilik Sandığı devreye giremiyor, o da asgari ücret kadar birkaç aylığına, en fazla dokuz ay yardımda bulunuyor, buna da "Esnaf Ahilik Sandığı" diyoruz, bunu her yerde söyleyeceğiz. Var mı böyle bir şey? Böyle bir yasama tekniği var mı Allah aşkına? Yazık değil mi bu kadar harcanan zamana, esnafa? Böyle bir mantalite olabilir mi?

Bakın, bir örnek daha vereyim: Hükûmeti temsilen katılan bir Sayın Bakan da "Etki analiziyle ilgili kısa, özet tablo sizlere takdim edilmiş dün gece." diyor. Biz "Edilmedi." dedik Komisyon üyeleri olarak. "Edilmedi mi? Bana öyle aktardılar ama. Şu anda elimde bu projeksiyonlar yok ama çok detaylı çalışmalar yaptık." Ya, elinizde projeksiyonlar yok, Komisyonda olmuyor, Genel Kurulda olmuyor da nerede olacak? Hani yaptıysanız vardır. "Elimde yok ama yaptık." diyor. Ya, biz çocuk muyuz Allah aşkına? Birbirimizi niye kandırıyoruz? Böyle bir anlayış olabilir mi? Böyle bir yasama yapma tekniği olabilir mi? Böyle bir bakanlık olabilir mi? Bir madde söz konusu oldu -teknik bunlar, bunlar her konuda olabiliyor, 19 ayrı konuda bu torbada madde var- bir maddeyle ilgili -usuldür, önce bilgi verilir getirilen maddeyle ilgili- açıklama istedik. "Evet Sayın Bakanım bu maddeyle ilgili bir açıklama yapacak mısınız?" diyor Komisyon Başkanımız. Hükûmeti temsilen katılan sayın bakan diyor ki: "Sayın Başkan, madde açık, okunabilir, bu kadar açık madde." Allah Allah, yani böyle bir şey var mı? Komisyon üyesi diyor ki: "Gerekçesini falan anlatmayacak mısınız Sayın Bakanım?" Hükûmeti temsil eden bakan diyor ki: "Gerekçesi de var, onu da okuyabilirsiniz." Yani siz bakan olarak oraya gelmişsiniz, konunuza vâkıf değilseniz, bilmiyorsanız olur mu böyle bir şey?

Biliyorum sizleri de üzmüştür, iktidar milletvekillerini ama bakanlarımız maalesef bu durumda. Bu şekilde geldi bunlar, çıktı ve buraya bu şekilde geldi. Hepimizi utandıran, sıkıntıya sokan konular bunlar. Gerçekten çok üzüldük, böyle olmaması lazım.

Şimdi, biraz da konulara girelim, maddelerde de konuşacağız ama.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Neresinden tutalım, diyorsun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Neresinden tutalım, evet.

Biraz önce söylediğim gibi, Esnaf Ahilik Sandığı, bu teklifin, bu torba teklifin en önemli maddelerinden bir tanesi, esnaf, dediğim gibi, iflas etmeden devreye girmiyor ve şu anda BAĞ-KUR'luların dörtte 3'ü prim ödeyemiyor, dörtte 3'ü primlerini aksatıyor, dörtte 3'ü. 2 milyon 800 bine yakın -yanlış olmasın- BAĞ-KUR'lu var. Bunların bir kısmı esnaf değil, şirket ortağı olduğu için onlar primlerini aksatmıyorlar şirket ortağı olanlar ama geri kalan esnaf, büyük ölçüde primlerini aksatıyor. Esnafa bu getiriliyor, bunlar da primlerini aksatıyor.

Esnaf Ahilik Sandığından faydalanabilmek için şartlardan bir tanesi de priminin düzenli ödenmesi. Peki, zaten aksatıyor, zaten sıkıntıda, zaten krizde bu adam; kriz olduğu için zaten aksatıyor. Şart olarak aksatmaması, aksatmaması hâlinde, iflas etmesi durumunda, asgari ücretle bağlantılı, dokuz ayı geçmeyecek bir maaş kendisine veriliyor. Ya, bu esnaf, maaşı ne yapsın? İşiyle ilgili kendisine destek oluyor musunuz, esas olan odur. Onu yapamıyorsunuz, maaş veriyorsunuz. Böyle bir Esnaf Ahilik Sandığı olur mu? Bu sandıktaki "Ahilik" ismine yazıktır. Vallahi Kırşehir milletvekili olsaydım itiraz ederdim buna özellikle, hepimizin itiraz etmesi lazım ama...

Ayrıca, biraz önce okuduğum gibi, ilgili meslek kuruluşu olan TESK'e de sorulmadan, onlarla görüşülmeden hazırlanmış getirilmiş.

Şimdi, önemli bir madde de vergiye uyumlu mükelleflerin desteklenmesi. Yıllardan beri biz de bunu istiyorduk; vergisini düzgün ödeyen, aksatmayan, beyannamelerini veren mükelleflerin desteklenmesi lazım. Madem sık sık aflar çıkarıyoruz, özellikle vergisini ödemeyenler teşvik edilmiş oluyor, vergisini düzgün ödeyenleri de teşvik edelim dedik, yüzde 5'lik bir indirim söz konusu ama burada bankacılık, finans ve sigortacılık sektörü dışarıda kaldı. Zaten bu yüzde 5'ten istifade edebilmesi için önemli ölçüde bunların da aksatmaması lazım, bütün vergilerini düzenli ödemeleri lazım, aylık ya da belli dönemler itibarıyla verilen beyannamelerini aksatmamaları lazım, hiçbir beyannamenin aksamaması lazım, ödemelerin aksamaması lazım, 10 liranın üzerinde bir ödemeyle ilgili yanlışlık yapılmaması lazım vesaire. Korkuyorum ki o kadar çok şart ve detay getirilmiş ki bu mükelleflere getirilen bir teşvik mükellefleri sıkıntıya sokacak.

Mali müşavirlik yapan arkadaşlarımız varsa bilirler, maalesef öyle olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Diğerlerini maddeler hâlinde açıklarız. (CHP sıralarından alkışlar)