GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hidrokarbon Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:71
Tarih:16.02.2017

CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmanın onaylanması hakkında kanun tasarısı üzerinde konuşacağım. Tabii, biraz uluslararası anlaşmalardan bahsetmek gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bizim en büyük şikâyetlerimizden birisi, özellikle de Anayasa konusunda tek adamlığa yönelten bir Anayasa Değişiklik Teklifi kabul edildi.

Bunun uluslararası yansımaları nasıl, şöyle kısaca geçmişteki bir tarihimize bakabilirsek eğer. Örnek olsun, İsrail'le ilişkilerimize bakalım. İsrail'le ilişkilerimiz, "one minute" hadisesi ve Mavi Marmara gemisi olayıyla beraber bir çıkmaz hâl almıştı. O dönemde, dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Mavi Marmara'yla ilgili açıklamalar yapmıştı. İlk açıklamaları şöyle; mesela, 16 Temmuz 2014'te bir şeyler söylemiş, ne demiş? "Hınçlarını bir insani yardım kuruluşundan alıyorlar. Mavi Marmara ile Gazzeli bebeklere mama götüren, ilaç götüren, bunun için ölümü göze alan bir yardım kuruluşu. Ne istiyorsunuz bundan?" demiş 16 Temmuz 2014 tarihinde.

Devamında, yine bir gün sonra, 17 Temmuz 2014 gününde de "İsrail'in, Mavi Marmara'dan dolayı bu insani yardım kuruluşuna kini var. Pensilvanya'nın da bu insani yardım kuruluşuna kini var." demiş o dönemde, 2014'te.

Gelmişiz 2016'ya, İsrail'le ilişkileri yumuşatmak gereği duymuş. Tek adam ya, önce geriyor, sertleştiriyor, Mavi Marmara içerisinde bulunan, insani yardım kuruluşunun 10 üyesi ölüyor. "Otoriteden izin almaksa, biz otoriteyiz ve izin verdik." İlk, yine 2014'teki konuşması.

Onun bu açıklamasından, 2014'ten iki sene sonra tekrardan bir açıklama yapıyor 2016'ya gelince "Siz kalkıp da Türkiye'den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanından izin mi aldınız?" diye gürlüyor Sayın Cumhurbaşkanı.

LEVENT GÖK (Ankara) - Evet, aynen öyle oldu.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Dönemin Başbakanı, bu açıklamayı yaptığı zaman da Cumhurbaşkanı.

Peki, 20 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladılar Mavi Marmara dolayısıyla. Bu 20 milyon dolarla, "İsrail'e diz çöktürdük biz." diye, Türkiye'deki bizim 80 milyon mazlum insanımızı inandırmaya gayret ettiler.

Peki, bu bir tazminat mıydı, diz mi çöktürülmüştü İsrail? Anlaşmanın bu maddesine baktığımızda, 20 milyon dolarlık tazminatla ilgili maddesine baktığımızda "ex gratia" yani tazminat değil lütuf, yani borcu olmadığı hâlde ödenen bir para, mecburiyeti olmadığı hâlde ödenen bir para.

Bakın, Anayasa değişikliğiyle gelmek istediğimiz, tek adamın daha değiştirmeden yaptıklarına bir bakarsak her şeyi daha iyi göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yine, dış ilişkilerden devam edelim, Suriye. Şimdi, Suriye'de bizim isteğimiz neydi? İşte, Suriye'de diktatörlük vardı, Esad rejimi vardı. Esad rejimi dünyanın en diktatör, en pis rejimi de olabilir ama bağımsız bir ülke. Bağımsız bir ülkenin içişlerine böyle tankla, topla, tüfekle ya da onları göndererek, oradaki bir kısım mezhepçi terör örgütlerine, bir kısım İslami terör örgütlerine bu yardımları, lojistik destekleri yaparak iç işlerini böyle karıştırmak mıydı yapılması gereken?

Örnek olsun, şimdi, yine, Sayın Cumhurbaşkanının Başdanışmanı İlnur Çevik var. Bunu özellikle ülkücü vatandaşlarımıza ve Milliyetçi Hareket Partililere de söylemek istiyorum, İlnur Çevik bir açıklama yapmış birkaç gün önce New York Times gazetesine. Ne demiş Başdanışman? "Türkiye, Suriye'nin kuzeydoğusunda bir Kürt kantonunu tolere edebilir." Ben özellikle ülkücü vatandaşlarımıza, Milliyetçi Hareket Partili yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum, tabii, Türkiye'de duyarlı, bütün 80 milyon insanımıza da seslenmek istiyorum. Yine, devam etmiş, bununla da kalmamış: "PYD de bir Barzani olamaz mı? Barzani'nin Türkiye'yle ilişkileriyle muhteşem." Bakın, böyle bir açıklamayı -ki Başdanışman bu İlnur Çevik- Sayın Cumhurbaşkanının izni, en azından haberi, muvafakati olmadan yapabilir mi? Madem bu noktalara gelecektiniz -ben bu açıklamanın doğruluğunu, yanlışlığını ya da PYD'yle ya da oradaki kantonunu tolere etmeyle ilgili işin doğruluğunu, yanlışlığını tartışmıyorum, bu konuşmanın içeriğine de dâhil değil ama- madem böyle bir noktaya gelecekti tek adamımız, niye peki, orada onlarca, milyonlarca insanın evlerinden olmasına, on binlerce, yüz binlerce insanın ölmesine ve yüzlerce yoksul Türk halkının evlatlarının da orada ölmesine, şehit düşmesine yol açmadan yapabilseydiniz keşke, böyle bir barışçıl yol vardı da. Taktınız kafayı "Cuma namazını Emevi Camisi'nde kılacağım." Cuma namazını şimdi Şam fatihi, Suriye fatihi olarak kılamayacaksın ama zorunlu olarak, Esad'ın yeniden dostu bir Cumhurbaşkanı olarak belki orada kılabilirsin yani zorunlu komşuluk artık. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakın, uluslararası ilişkilerde tek adamın bizi getirdiği noktalar: Bugün, Türk Hava Yolları, geçtiğimiz gün 6,5 milyar dolar zarar açıkladı, bir önceki yıldaki kârı yaklaşık 1 milyar dolar yani bugünün parasıyla 4 milyara yakın bir para. Bir yıl geçmiş, on iki aylık sonucu, bilançoyu vermiş; 6,5 milyar zarar. Bunun sebebi ne? Bunun bir tek sebebi var: Suriye'de uyguladığın dış politikanın Türkiye'de terörü azdırması; bir, Rus uçağının düşürülmesi. Bakın, Rus uçağı düşürülebilir, hata da yapılmış olabilir, Rus uçağının düşmesi değil mesele. Mesele, Rus uçağının düşmesinden sonra yaptığınız aymazca açıklamalar ve Rusya'dan 4,5 milyon turist gelmediği için bugün Türk Hava Yolları 6,5 milyar zarar açıklamak zorunda kalmış. Yani, tek adamın ülkemize verdiği zararlar öyle saymakla bitmiyor.

Şimdi, işin esasında konuşulacak çok konu var. Basın özgürlüğünde son sıralara düşmüşüz, işte, gelir dağılımı bozuk, eğitimin geldiği nokta belli fakat daha önemlisi, bizim bugün görüşmemiz gereken, 16 Nisanda yapılacak halk oylamasıyla ilgili. Komisyonlara televizyonu sokmayarak vatandaşın bilgisinden kaçırdığınız, Genel Kurulda da saat yediden sonra televizyon kameralarını kapatarak vatandaştan kaçırdığınız ve sadece vatandaşa "Kardeşim; teröristler, FETÖ'cüler, FETÖ 'hayır' diyor, PKK 'Hayır' diyor. E, onlar 'hayır' diyorsa biz 'evet' diyoruz..." Ya, nereden biliyorsunuz siz FETÖ'nün 'hayır' dediğini, hâlâ görüşmeleriniz devam mı ediyor, ilişkiler devam mı ediyor FETÖ'yle? Yani, PKK'yla çözüm süreci hâlâ devam mı ediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Vallahi, biz bilmiyoruz, ben FETÖ ne diyor bilmiyorum yani 'hayır' mı diyor, 'evet' mi diyor? Kaldı ki şimdi FETÖ "Allah bir." dese haşa biz "Allah bir değil." mi diyeceğiz yani böyle bir açıklama, böyle bir propaganda olabilir mi, insanların aklıyla böyle alay edilebilir mi? Niye içeriğini saklıyorsunuz? Ben onu da söyleyeyim, niye içeriğini sakladığınızı: Dünyada örneği yok, başarılı örneği de yok.

Bakın arkadaşlar, ülkemizi bir maceraya sürüklüyorsunuz, sürüklediniz bu değişiklikle. İnşallah, 16 Nisanda sağduyulu yurttaşımız, sağduyulu milletimiz buna izin vermeyecek, bundan da adımın Tufan Köse olduğu kadar eminim. Ülkemizi bilinmezliğe, bir maceraya sürüklüyorsunuz.

Şimdi, başkanlık sisteminin ana ekseni ne? Kuvvetlerin kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığı bir sistem. Kuvvetler kesin çizgilerle birbirinden ayrılacak. Var mı bizde böyle bir şey? Cumhurbaşkanı tek başına Meclisi feshedebilecek. Diyorsunuz ki: "Meclis de seçimleri yenileyebiliyor." Kardeşim, bir tarafta 400 milletvekillinin iradesi, bir tarafta bir kişinin iradesi. İşin esasında, ikisi de meşruiyetini halktan aldığına, hatta Meclisin halktan aldığı oy oranının çok daha yüksek olmasına karşın... Cumhurbaşkanı yüzde 35-40 oyla da seçilebilir ama Meclis aşağı yukarı milletin tamamının temsil edildiği bir yer olacak. E, şimdi ikisi de meşruiyetini, gücünü halktan aldığına göre niye bir tarafta 400 kişi, niye bir tarafta 1 kişi? Bu, bunun karşılığı mıdır?

Değerli arkadaşlarım, yine, Cumhurbaşkanı seçiliyor, 1 kişiyi seçiyoruz. Hani diyordunuz ya "Seçilmişler, atanmışlar.", "Anayasa Mahkemesi çıkar cübbeni gel." İmamlara da deyin, cübbeleriyle propaganda yapıyorlar gerçi de... "Yargıtay üyeleri, üniversite rektörleri; gelin siyaset yapın." Şimdi, seçilmişleri kutsuyordunuz böyle, doğrudur da. Peki, Cumhurbaşkanını seçtik biz. Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanların hepsini kim seçiyor, kim atıyor daha doğrusu? Cumhurbaşkanı atıyor. Tamamı kamu görevlisi olacak.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Bütün kamu görevlilerini.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Nerede kaldı sizin seçilmişleri kutsayan, seçilmişleri öne çıkaran tavrınız?

Peki, Cumhurbaşkanı gitti bir yere, kim vekâlet edecek? Yardımcısı. Yardımcısı damat olabilir mi? Bakın, ben bu Cumhurbaşkanımız damadını Cumhurbaşkanı yardımcısı yapacak filan demiyorum, bundan sonra seçilebilecek bir cumhurbaşkanı damadını, oğlunu başkan yardımcısı yapabilir mi? Yapabilir.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Bacanağını yapabilir.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Yaptığında babadan oğula geçer mi Cumhurbaşkanlığı? Geçer.

Bakın arkadaşlar, önümüzdeki on yıllara sirayet edecek değişikliği buradan hepinizin oyuyla kabul ettik. Millet buna izin vermeyecektir ama bu noktalarda da milletin aydınlatılması gerekiyor.

Yine, yargı... Bakın, Anayasa Mahkemesi üyelerini Cumhurbaşkanı seçiyor, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin tamamını da Cumhurbaşkanı seçiyor.

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) - Hadi be!

TUFAN KÖSE (Devamla) - İtiraz edeceğinizi biliyorum, itiraz edeceksiniz. Doğru, hepsini seçmiyor, yarısını seçiyor, yarısını da tamamını seçtiği milletvekilleri seçiyor çünkü aynı günde seçim yapılıyor. Bakın, bu Cumhurbaşkanıyla alakası yok bunun. Aynı günde yapılan seçim hiçbir başkanlık sisteminde yok. Her birinin arasında iki yıl vardır. Senatonun seçimleri her iki yılda bir ayrıca yenilenir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, böyle bir yargıdan bağımsız bir tavır beklemek mümkün mü? Bakın, 2010 Anayasa değişikliğinde de "Bağımsız, yansız, adil karar verecek yargı getireceğiz." diyordunuz, ne oldu? Başınıza bela oldu Fetullah Gülen yargısı.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Tufan Bey, o cübbeliler fermuar taksın.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Bundan sonra da eğer bu yargı, bu sistem...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Köse, tamamlayınız.

TUFAN KÖSE (Devamla) - Türk milletinin sağduyusuna yürekten inanıyorum, güveniyorum. Bu Anayasa değişikliğinde öyle yüzde 51'le, 52'le, 55'le de "hayır" çıkmayacak, en az yüzde 70'lerle "hayır" çıkacak, bundan da zerre kadar tereddüdüm yok. (CHP sıralarından alkışlar) Türk milleti, böyle bir bürokratik yönetime, böyle bir Cumhurbaşkanı vesayeti yönetimine -her ne olursa olsun adı, siz "cumhurbaşkanlığı" diyorsunuz bunun adına ama ne başkanlık ne Cumhurbaşkanlığı ne parlamenter demokrasi, ne idiği belirsiz, Türk tipi de değil bu iş esasında, Türk tipinde de sadrazamlık falan var geçmişe baktığımızda- bu Anayasa değişikliğine izin vermeyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse.