| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hidrokarbon Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 16.02.2017 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün tutuklu iki milletvekili arkadaşımızın yargılamaları yapıldı. Biri, belki bu Mecliste en çok söz alan, en çok konuşan, halkımızın sorunlarını en çok dile getiren Grup Başkan Vekilimiz Sayın Çağlar Demirel. Diğeri ise yine, Türkiye'de 6,5 milyon oy almış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin üçüncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanı Sayın Figen Yüksekdağ. Her iki milletvekili arkadaşımız hakkında bugün gerçekleşen yargılamada tutukluluk hâllerinin devamına karar verildi.
Tabii, biz başından beri, milletvekillerimize ve partimize yönelik uygulamaların aslında hem Anayasa'ya hem mevcut hukuk düzenine aykırı olduğunu birçok kez bu kürsüde dile getirdik. Hukuk sistemi ciddi bir şekilde, henüz Anayasa değişikliği gerçekleşmediği hâlde, fiilen yürütmenin, siyasal iktidarın vesayeti altına girmiş bulunuyor ve bunu her seferinde de dile getirdik. Öyle ki yine bu kürsüden defalarca, Anayasa Mahkemesinin tutuklu milletvekillerine ilişkin geçmişte vermiş olduğu, yasama faaliyetinin tutuklamayla engellenemeyeceğine dair içtihadı olmasına rağmen bu içtihat ve Anayasa Mahkemesinin bu net, bağlayıcı kararı, âdeta kanun hükmünde olan bir kararı, maalesef, Halkların Demokratik Partisine yönelik uygulamalarda uygulanan hukuk anlayışında görmezden geliniyor, uygulamadan alıkonuluyor ve keyfî kararlar veriliyor. Öyle ki bakın, yine dün -bizi sevindiren- tutuklu milletvekillerimizden Sayın Ferhat Encu tahliye oldu. Şimdi, Sayın Ferhat Encu'ya ilişkin yerel mahkemenin vermiş olduğu utangaç kararda Anayasa Mahkemesinin bu içtihadına yer vermemesine rağmen, yine de bu kürsüde -özellikle 34 yakınını Roboski'de kaybetmiş olan- Ferhat Encu hukuksuz, bölgede şehir yıkımlarına, sivil katliamlara yönelik uygulamaları dile getirirken iktidar tarafından âdeta linç girişimine tabi tutulup "hain", "terörist" gibi akla hayale gelmeyen en ağır suçlamalarla saldırıya uğradı. Ferhat Encu arkadaşımız dün tahliye oldu ve umarım, umut ediyorum o dönemde o çirkin sözleri sarf eden, o utanmazca, o çirkince ve yüzü kızarmadan, ar etmeden bu Meclisin, bu kürsünün adabına uymayan o saldırganlığı yapan şahıslar dün bu yerel mahkemenin vermiş olduğu karar karşısında azıcık vicdan, azıcık onur varsa utanç duyarlar.
Bakın, vesayet altında olan ve her gün çifte standart uygulayan mahkemelerin tutumu bir yana, dün bu utangaç kararı veren mahkeme dahi Ferhat Encu hakkında tahliye kararı verirken gerekçesinde şunu söylüyor: "Sanığın tutuklulukta geçirdiği süre..." Yani "Biz yeteri kadar tutukladık, yeteri kadar yattı, dört ay." Başka? İkinci gerekçesi: "Mevcut delil durumu..." Yani bu arkadaşımız dört ay tutuklu kalmış, dosyasında tutuklandığı günden bugüne tek bir delil değişikliği olmamasına rağmen, "Mevcut delil durumu..." diyor. Yani mevcut delil durumuna göre tutukluluğu gerektiren bir durum yok. Peki, yoksa dört aydır niye tutuklu? Yine, sanığa isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetinin değişme ihtimali. Peki, arkadaşımıza yöneltilen, isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetinde bir değişiklik olma ihtimali varsa mahkeme dört ay sonra mı bunu görebiliyor? Dört ay boyunca yargı bu durumu değerlendiremiyor mu? En vahimi de şu: "Tutuklulukta umulan yani istenilen sonuç elde edildiğinden adli kontrolle bu sonucun devam edebileceği", adli kontrolle de istenilen amacın, istenilen sonucun elde edileceğini kararında belirtiyor ve arkadaşımızı tahliye ediyor.
Peki, soruyorum buradan: Ferhat Encu, konuşmalarından yani yasama faaliyetleri içerisindeki konuşmalarının ötesinde hangi suçu işlemiştir, söz söylemekten öte hangisini işlemiştir? Keza eş genel başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve tutuklu milletvekili arkadaşlarımızın söyledikleri sözden öteye dosyalarında hangi delil vardır ve Ferhat Encu hakkında verilen bu karardan farklı onların hukuki durumu nedir? Hiçbir fark yok ama Ferhat Encu tahliye edilir, bir iki arkadaşımız tahliye edilir.
Öte taraftan, yine siyasi saiklerle, siyasi kin ve nefretle anayasa değişikliğinin Komisyondaki görüşme sürecinde belki en çok konuşan, anayasa üzerinde fikrini, halkımızın duygularını özgürlük adına, demokrasi adına, demokratik bir anayasa adına en çok söz alan arkadaşımız Meral Danış Beştaş bu referandum sürecinde susturulmak adına, bir milletvekilimiz tahliye edilirken yerine herhâlde en çok konuşan bir başka milletvekilimizi alınıyor, eş başkanlarımız alınıyor. Halkların Demokratik Partisinin susabileceği, ketum kalabileceği düşünülüyor ama partimizin sözcüsü Sayın Ayhan Bilgen, bir ikinci Selahattin Demirtaş, bir ikinci Figen Yüksekdağ gibi hiçbir boşluk bırakmadan partimizin görüşünü, felsefesini; demokrasi, barış, özgürlük adına çabalarını dile getiriyor, susturmak adına bu sefer siyasi saiklerle tutuklanıyor.
Bakın, Figen Yüksekdağ Eş Başkanımızın bugün yargılandığı davanın iddianamesi ve konusu nedir biliyor musunuz? Sayın Yüksekdağ bir konuşmasında "Barış ve demokrasi şehitlerini saygıyla anıyorum..." Cümle bu, barış ve demokrasi şehitlerini saygıyla anmak. Siyasal iktidarın tetikçisi olan, onun âdeta emir kulluğunu yapan cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianamede barış ve demokrasi uğruna şehit düşenler, özgürlük uğruna şehit düşenler, hak, adalet adına şehit düşenleri anmak örgüt propagandası sayılıyormuş. Evet, Sayın Figen Yüksekdağ bugün Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinde bu sözünden dolayı yargılanıyor. Biz, bu kürsüde her alanda; sokakta, caddede, dünyanın neresinde olursa olsun zulüm olduğu sürece, diktatörlük olduğu sürece, faşizm olduğu sürece ve buna karşı direnen barışseverler, demokratlar, özgürlük sevdalıları olduğu sürece, bu uğurda şehit düşenler olduğu sürece biz bir kere değil, bin kere, yüz bin kere onların önünde saygıyla eğileceğiz, onları saygıyla anacağız. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın neresinde olursa olsun özgürlük, barış ve kardeşlik isteyenlerin önünde elbette saygıyla eğileceğiz, onları anacağız.
Değerli arkadaşlar, açık bir şekilde görünen o ki AKP kendisinden olmayan herkesi düşman görüyor. Bakın, kendi bölgemden özellikle Caferi yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Iğdır ve Kars yöresinden yurttaşlarımızla -ki benim yaşayıp büyüdüğüm köyün yarısı Caferi'ydi- bir arada yaşadık, kardeşçe yaşadık; babalarımız, dedelerimiz Caferi yurttaşlarımızla aynı camide namaz kıldılar ve Caferi yurttaşlarımızın inancına yönelik, iki televizyon kanalı yayın yapıyor -yapıyordu daha doğrusu- 14 TV ve Kanal 12. Siyasi hiçbir faaliyetleri yok, siyasi hiçbir çizgileri yok, yaptıkları tek şey Caferi yurttaşlarımızın inançlarına yönelik yayınlar yapmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Adıyaman.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Caferi yurttaşlarımızın salt inançlarını öğrenebilmeleri, kendi inançları içerisinde âlimlerinin, hocalarının çıkıp konuştuğu, siyasetle, herhangi bir partiyle, herhangi bir örgütle hiçbir bağı olmayan iki kanal, salt Şiâlığa yönelik, Caferiliğe yönelik yapın yapıyor diye 683 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle kapatıldı ve gerekçesi şu: "Devletin güvenliği ve örgütsel ilişki." Hükûmet çıkıp buradan açıkça ortaya koymalı; TV 14 ve Kanal 12'nin hangi terör örgütüyle ilişkisi vardır, ortaya koymalı, dürüst davranmalı. Aksi hâlde Caferi yurttaşlarımızdan özür dileyerek her iki kanalın bir an önce açılmasına izin vermelidir. Bu bir zulümdür. Bu bir diktatörlüktür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Bu bir mezhepçi anlayıştır. Bunun halklarımıza hiçbir faydası yoktur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.