GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:71
Tarih:16.02.2017

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP Grubunun iş sağlığı ve güvenliği hakkında vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çalışma hayatı istihdamdan çalışma şartlarına, sosyal güvenlikten mesleki eğitime, iş sağlığı ve güvenliğinden yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın haklarının korunmasına kadar çok geniş bir alanı ve toplumun büyük bir kesimini kapsamaktadır. İş sağlığı ve güvenliği konusu ise sadece iş yeri ve çalışan düzeyinde değil, toplumun genelini doğrudan ilgilendiren ve aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde alınması gereken siyaset üstü bir konudur. Sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma tüm çalışanlarımız için en temel insan haklarından biridir. İş sağlığı ve güvenliğinin sağlanamamasıyla bağlantılı sorunlardan kaynaklanan insani ve ekonomik kayıplar tüm ülkeleri olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, çalışanların hayat seviyesini yükseltecek istihdamı, insana yaraşır işi ve verimli çalışmayı destekleyecek tedbirleri almak ve çalışma barışını sağlamak tüm hükûmetlerimizin öncelikleri arasında yer almıştır. Türkiye bu konuda gerek ulusal mevzuatını ve gerekse de uluslararası anlamdaki sorumluluklarını yerine getirme noktasında özellikle son yıllarda son derece önemli adımlar atan ve yasal düzenlemeler yapan bir ülke. Uluslararası anlamda bizi bağlayan ve adım atmamız gereken uluslararası sözleşmeler var. Bu konuda Uluslararası Çalışma Örgütünün İş Sağlığı ve Güvenliği ile Çalışma Ortamına İlişkin 155 Sayılı Sözleşme'si, yine aynı şekilde ILO'nun 161 no.lu Sözleşme'si AK PARTİ hükûmetleri zamanında onaylanan uluslararası sözleşmeler. 155 sayılı Sözleşme 5038 sayılı Kanun'la, 161 sayılı Sözleşme ise 5039 sayılı Kanun'la onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir. Özellikle 155 sayılı Sözleşme'nin bütün ekonomik faaliyet kollarına uygulanacağı, "ekonomik faaliyet kolları" teriminin kamu hizmetleri de dâhil olmak üzere çalışanların bulunduğu bütün kolları kapsadığı, kamu çalışanlarını da dâhil etmek üzere istihdam edilen bütün herkesin iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alınması gerektiğine vurgu yapan uluslararası bir sözleşme. Elbette bu 155 ve 161 no.lu sözleşmenin yanında Türkiye'nin 2013 yılında imzalamış olduğu 187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi ve yine hemen akabinde, 2014 yılında Türkiye'nin 176 sayılı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık hakkındaki ILO Sözleşmesi kabul edilen ve onaylanan sözleşme. Yani iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili Türkiye'nin uluslararası anlamdaki yükümlülükleri noktasındaki bütün sözleşmeler son yıllarda AK PARTİ hükûmetleri döneminde onaylanan sözleşmeler.

Kendi mevzuatımızda da bu anlamda -bizden önceki değerli hatip arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi- çok önemli bir yasal düzenleme yapıldı aslında iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili, o da 26 Haziran 2012'de yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası. Türkiye, 2012 yılına kadar kendine ait özel iş sağlığı ve güvenliği yasası olmayan bir ülkeydi. Türkiye'de iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bütün tedbirler 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde yürütülmeye çalışılan bir durumdayken 2012'de yapılan yasal düzenlemeyle birlikte Türkiye'de bütün çalışanların iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alındığı, iş yerlerine çok önemli sorumluluklar yüklendiği, bütün iş yerlerinin bu anlamda risk analizi yapmak zorunda olduğu ve alacağı tedbirlerde de mutlaka ve mutlaka çalışanların paydaş olmasını zorunlu hâle getiren bir İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası yürürlüğe girdi. Türkiye 2012'den önce, bu İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'ndan önce 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındaki çalışan sayısı son derece sınırlıydı. Hepinizin malumu olduğu üzere, 2012'den önce 50 ve üzeri çalışanlar dışındaki hiçbir çalışan iş sağlığı ve güvenliği kapsamında değildi, kamu kurumları iş sağlığı ve güvenliği kapsamında değildi ki Türkiye'de 50'den aşağı iş yerlerinin sayısı neredeyse toplam iş yerlerimizin yüzde 75'i yani Türkiye'de İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çıkmadan önce iş yerlerinin neredeyse yüzde 75'i bu kanun dışındaydı. Şimdi, gerek bütün çalışanları kapsaması, 10 ve daha aşağı çalışan yerlerde İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nın uygulanmasından dolayı iş yerlerine yeni bir yük gelmemesi noktasında bu konudaki bütün ödenecek olan ücretlerin Sosyal Güvenlik tarafından ödenmesi bu anlamda kamunun, devletin iş sağlığı güvenliği uygulamalarının hayata geçmesi noktasında ortaya koyduğu irade açısından son derece önemli.

Şimdi, bu kadar düzenleme yapıldı, gerek uluslararası sözleşmelerin imzalanması gerek 6331 sayılı Yasa. Bunun uygulama sonuçları ne? Maalesef, uygulama sonuçları istediğimiz noktada değil. Yani, bu kadar önemli düzenlemeler yapıldı, gerek kendi mevzuatında gerek uluslararası sözleşmede çok daha ileri bir noktada olmamız gerektiği noktasındaki yaklaşımı kabul ediyoruz ancak 2012 ve bugün gelinen noktadaki gelişmelere dikkat ettiğinizde aslında çok önemli mesafeler aldığımızı ama istenilen noktada olmadığımız gibi bir tespitin çok daha doğru ve hakkaniyetli olduğunu düşünüyorum. Bunu neye göre söylüyorum? Türkiye'de 2002 yılında 727 bin iş yeri var, 2015 yılı sonunda iş yeri sayısı 1 milyon 740 bin; toplam artış yüzde 139. Çalışan sayısı 2002 yılında -ya bu eski SSK'lı olarak tabir edilen işçi sayısı itibarıyla söylüyorum- 5 milyon 223 bin, 2015 sonu rakamlar 14 milyon. Eğer biz iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınan tedbirlerin sonuçlarını, iş kazalarının sayısı veya ölümlü iş kazaları üzerinden değerlendirirsek doğru bir istatistik yakalayamayız. Toplam çalışan içerisindeki bir yaklaşıma bakıldığı zaman çok daha doğru bir neticeye varma imkânımız olur. Bununla ilgili uluslararası standartlar var, o da nedir? 100 bin çalışandaki kaza sayısı veya ölüm sayısı. Bu anlamda, Türkiye'de 2002 yılında her 100 binde ölümlü iş kazası oranı yüzde 16,8; 2002 rakamları. 1990'lı yıllarda bu rakam yüzde 40'ın üstünde; hepimizin elinde veriler var. 2015 rakamı 100 binde yüzde 8,9. Ciddi anlamda düşüş var mı? Var. Ama olması gereken rakam mı? Kesinlikle değil. Bu kadar tedbire rağmen, bu kadar yasal düzenlemelere rağmen hâlâ bu rakamlar çok yüksek. O zaman ne yapmamız gerekiyor? Demek ki yasal mevzuat tek başına yeterli değil, mutlaka bu konuda denetim sistemi üzerinden iş sağlığı ve güvenliği koşullarının iyileştirilmesinin yanında güvenlik kültürünün yaygınlaştırılması son derece önemli. Güvenli davranışın hem işverende hem de tüm çalışanlar için bir refleks hâline gelmesi bu manada son derece önemli.

İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının etkin şekilde uygulanmasının en önemli faktörlerinin başında kişisel düzeyde kendi sağlığını koruma ve güvenli davranış biliminin geliştirilmesi, bir başka ifadeyle toplumun güvenlik kültürüne erişmesi önemli. Son yıllarda, özellikle güvenlik kültürünün oluşması noktasında son derece önemli faaliyetler yapılıyor gerek sanayi ve ticaret odalarımız eliyle gerek Sosyal Güvenlik Kurumu ve gerekse millî eğitim sisteminde; ilkokuldan lise sonuna kadar iş güvenliğinin uygulanması konusunda özellikle çalışanlarımızda bir güvenlik bilinci geliştirilmesi ve her şeyden önce çalışanlarımızın kendi sağlıklarını ön plana alan bir yaklaşım içerisinde hareket etmesi bu manada son derece önemli. Son derece önemli yasal düzenlemeler yapıldı, Türkiye ILO'nun birçok sözleşmesini son üç dört yıl içerisinde yaptığı yasal düzenlemelerle onayladı. Kendine müstakil İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nı çıkardı, önemli yükümlülükler getirdi. Yükümlülükler noktasında, Sosyal Güvenlik Kurumunun ekonomik anlamda elini taşın altına koyması noktasında önemli düzenlemeler yapıldı ama bunun yanında toplumun güvenlik bilincinin artırılmasının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT KAÇAR (Devamla) - ...zannediyorum bu sorunun önümüzdeki birkaç yıl içerisinde gündemden kalkması noktasında önemli bir adım olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaçar.