| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 70 |
| Tarih: | 15.02.2017 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkanım, değerli kâtip üye arkadaşlarım, yazman arkadaşlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarımız; üzerinde konuşacağım önergeye ilişkin düşüncelerimi ifade etmeden önce, benden evvel konuşan değerli hatibin "temizlik" biçimindeki nitelemesinin hukuk diliyle de, etikle de son derece bağdaşmadığı inancındayım. Bu söz bize Hitler dönemlerinin bir kavramını anımsatıyor. O sebeple, burada, demokrasiyi inşa etmek, geleceği aydınlık bir Türkiye hâlinde inşa edebilmek için, kullandığımız dile, doğal olarak, tabii, kafamızın içine de çok özen göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, arkadaşlarım konuştular, sayılar verdiler, durumla ilgili lehte ve aleyhte görüşlerini ifade ettiler. Ben, başka bir pencereden, bugün Türkiye nasıl görünüyor, buna ilişkin birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliğinin bugünkü tarihi taşıyan, 15 Şubat tarihini taşıyan bir raporu var, bir memorandumu var. Burada çok önemli saptamalar bulunuyor. Bu raporda "Biz daha önce de, nisan ayı içinde de bir ziyarette bulunmuştuk ve bu ziyarette özellikle ifade özgürlüğü noktasında ciddi problemler olduğu kaygısına kapılmıştık ama OHAL ilanından sonra gelişen süreç, bunun, bir kaygı olmaktan, somut, endişe verici bir durum olmaktan daha ciddi bir tehlike hâline geldiğini ortaya çıkarıyor." deniliyor ve özellikle de gözaltı ve tutuklamalarda mahkemelerinin tutumunun eleştirisi yapılıyor. Şöyle deniliyor: "Mahkemeler, Türk Ceza Yasası'nın ve Terörle Mücadele Yasası'nın uygulanması sırasında önemli bir taraflılık içinde. Ancak, taraflılık kadar yani kendisini bağımsız bir yargıç, karar verici bir yargıç gibi hissedememekten öte, başka bir durum da söz konusu, ciddi bir tehdit altındalar. Bu tehdit, söylenmiş, belki ifade edilmiş, korkutulmaya bağlı bir tehdit değil, bu tehdit âdeta bir otosansür. Çünkü o kadar çok sayıda insan herhangi bir hukuki gerekçe, herhangi bir delillendirme yokken tutuklanıyor ki kendi kürsülerinin de aynı tehdit ve tehlikeyle karşı karşıya kalmaları konusunda ciddi bir endişe içindeler."
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu saptama hepimizi düşündürmelidir. Acaba bu raporu hazırlayan kişi bir taraflılıkla, A partisi, B partisi, C, D partilerinden yana bir tutumla mı hareket ediyor yoksa insan hakları bilincine ulaşmış, insan haklarını yansız bir biçimde bütün toplumlarda egemen kılmak için çalışan bir komisyonun üyesi olarak mı bunları ifade ediyor, hepimiz düşünmeliyiz. Eğer derseniz ki "Bu bir taraflılığı ifade ediyor, aslında Türkiye'deki durum tam da öyle değil.", sıkça buradan verilmiş olan bir rakamı sizinle hemen, yeniden paylaşmak isterim, üstelik de resmî makamların açıklamış olduğu rakamı. Örneğin, 15 Temmuz ya da OHAL'in ilanından itibaren -ama 15 Temmuz diye koymamız gerekiyor- gözaltına alınmış olan 71.274 kişi var, bunlardan 41.326'sı tutuklanmış durumda. Tutuklama ve gözaltı böyle.
Şimdi, bir örnek de izninizle vermek istiyorum. Dün bir tahliye kararı verildi, ben biliyorum ki çok sayıda anne, çok sayıda aile bu tahliye kararının sevincini duydu. Neredendi tahliye edilenler, nerede görevliydiler? Askerî öğrenciydiler, Hava Harp Okulu askerî öğrencileriydiler, emir komuta içinde kampa diye götürülmüşlerken kamptan alınıp bu darbeye alet edilmek istenmişlerdi. Biz bu durumu bu çocukların gözaltına alındığı günden itibaren şöyle ifade ettik: "Evet, darbeciler elbette yargılansınlar ve cezalandırılsınlar ama darbe gerekçe gösterilerek geniş bir kesime acı salmayın. Bu çocukların hemen bırakılması gerekir." Yedi ay sonra ilk duruşmada bırakıldılar. İddianameleri çok geç hazırlandı, duruşmaları son derece geç yapıldı; tabii, daha geçe de kalabilirdi, yine de öne alındı. Bugün, astsubay öğrencileri var, Balıkesir'deki astsubay okulunun öğrencileri, aynı durumdalar; 47 çocuk, 9'u bırakıldı, neden bırakıldığı belirsiz, 47 öğrenci bırakılmadı.
Şimdi, gerçek durum böyle iken, elimizdeki tablo böyle iken, biz herhangi bir biçimde, OHAL sonucu, OHAL'e dayalı olarak yarattığımız yasa dışı uygulamaları savunamayız; savunursak, burada hukuku sağlamak için bir araya gelmiş arkadaşlar, bir Meclis sayılamayız.
Başka bir rakamdan daha size söz edeceğim, parça parça hep duyuyorsunuz ama son rakamları söylüyorum: 15 Temmuzdan sonra OHAL kararıyla 121.183 kişi ihraç edildi arkadaşlar, yani görevlerine son verildi. Atılanların 19.248'i geri alındı. 120 bin nerede arkadaşlar, 19.248 rakamı nerede? Daha arada 80 binden fazla ya da 100 bine yakın insan yargılanmayı bekliyor idari ya da adli yolla; yargılanmayı da beklemiyor aslında, sokağa bırakılmış durumda. Sayın savcım, hukuk bize ne emreder? Hukuk der ki: "Önce delilleri toplayın, delilleri topladıktan sonra herhangi bir hukuki işlem yapın." Sadece varsayımla görevlerine son verilmiş insanlar.
Şimdi, devam ediyorum, akademisyenler, yani bilim insanları... Bilim insanlarının 4.180'i şu anda üniversiteden atılmış durumda ve 2.808 akademisyen de kapatılan üniversiteler nedeniyle işsiz kalmış durumda. 13.170 öğretim üyesi yetiştirme programı kapsamındaki akademisyen kadrosunu kaybetmiş bulunuyor ve cezaevlerinde 156 kişi ve de milletvekillerimizden 12 kişi tutuklu bulunuyorlar. Her birinin durumu aynıdır arkadaşlar ve Birleşmiş Milletler Sivil ve Politik Haklar Sözleşmesi açık bir biçimde siyasetçilerin özel bir koruma altında olmaları gerektiğini emreder. Biz, bırakın siyasetçileri, yurttaşları ya da tersinden söylemem lazım, Hava Harp Okulu öğrencileri ya da diğerleri ya da EĞİTİM SEN'li öğretmenler ya da doktorlar ya da mühendisler, bırakınız bunları, kendi kürsümüzdeki siyasetçileri dahi koruyabilme başarısına ulaşamıyoruz. Bu gerçekliği hepimizin hep birlikte kabul etmesi ve bu kabul üzerinden "Ne yapılabilir?" konusunu ciddi bir şekilde düşünmemiz gerekiyor.
Elbette biz yargıya emir veremeyiz. Biz bugün yeni getirilen Anayasa değişikliğine niye karşı çıkıyoruz? Cumhuriyet Halk Partililer ve diğer muhalif partilerdeki arkadaşlarımız olarak ifade ediyorum, diyoruz ki: Denetim şarttır, yargı denetimi şarttır, bir ülkede yargıya darbe vurulursa o ülke bütünüyle darbe altında kalmış olur, karanlığa mahkûm olmuş olur. Şimdi, biz yargı makamlarına elbette ki emredemeyiz ama siyasetçiler olarak bu haksızlığı yüksek sesle ifade etmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. İşte, biz bu nedenle getirdiğiniz Anayasa değişikliğine, bütün yetkileri, yargı yetkisini de yani denetleme yani dengeyi sağlayacak en önemli mekanizmayı da bir şahsın eline teslim etme biçimindeki değişikliğe "hayır" diyoruz ve yine ısrarla diyoruz ki: Bu şartlarda, içinde bulunduğumuz şartlarda yani OHAL şartlarında, hukuksuzluk bu kadar tırmanmışken böyle bir tırmanış altında referanduma gitmek, esas olarak, sonucun ne olduğu konusunda güçlü olana olanak tanımaktır ama şükretmeliyim ki herhâlde veya hepimiz de sevinçle karşılamalıyız ki bugün kamuoyundan, dipten gelen bir dalgayla herkes "hayır" diyor, kimse OHAL'in devamlı hâle geleceği bir yeni yönetimi kabul etmiyor. Bu nedenle bugün hep birlikte "hayır" diyenleri kutsayarak geleceğin aydınlığının bizim ellerimizde olduğunu bir kere daha anımsamak isterim, halka olan güven duygumu da tekrar saygıyla ifade ederim.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)