GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti Topraklarında Bulunan Rus Defin Yerleri ile Rusya Federasyonu Topraklarında Bulunan Türk Defin Yerleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:69
Tarih:14.02.2017

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu Hükûmeti arasında Rus defin yerleri ile Türk defin yerleri hakkındaki anlaşma üzerinde söz almış bulunuyorum.

Ancak öncelikle bu anlaşmadan önce, gerçekten, ölen askerlerimizin ve "dost ateşi" diye yapılan açıklamanın hesabının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle, Rusya'yla herhangi bir anlaşmayı imzalamadan önce, gerçekten şu anda ne durumdayız, başka ne anlaşmalar yapıyoruz acaba ve bunların arkasında neler var, askerlerimiz niye öldüler; bunların açıklanması gerekiyor Türkiye kamuoyuna ve Parlamentoya.

Bugün onlarca uluslararası anlaşma ve sözleşme üzerine görüşüyoruz. Uluslararası sözleşmeler devletlerin birbirlerine verdikleri sözlerdir aslında fakat sözleşmelerin birçoğu da halk hareketlerinin yaptıkları basınçla devletlerin masasına gelir. İnsan hakları sözleşmelerinin en önemlileri İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkım bir daha yaşanmasın diye halkların barış talebini karşılamak için oluşturulmuştur. Avrupa'da ve dünyada barışı koruyan bu sözleşmelerdir. Türkiye de ILO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Konseyinin önemli sözleşmelerinin imzacısıdır fakat "Bu sözleşmelere ne kadar uyuluyor?" derseniz, Parlamentolar Arası Birlik (IPU), dünya genelindeki milletvekillerine, insan hakları ihlallerinin devam etmesi ve parlamentonun dokunulmazlığına saygı gösterilmemesi konusundaki endişelerini bir kez daha dile getirdi. Ocak 2017 oturumu sırasında IPU Parlamenterler İnsan Hakları Komitesi 16 ülkeden 227 milletvekili davasıyla ilgili kararlar aldı. 100'den fazla milletvekili, değerli arkadaşlar, 227 milletvekili davası görülen 100'den fazla milletvekili sadece 3 ülkeden, Malezya, Nikaragua ve Türkiye'den geliyor ve bunların başında tabii Türkiye'den partimiz Halkların Demokratik Partisi bulunuyor. Birlik, Türkiye'deki durumu o kadar ciddi buluyor ki Türkiye'deki durumu incelemek üzere özel bir heyet görevlendirdi. Yaptığı açıklamada HDP'li vekiller hakkında yaptıkları açıklamalar yani ifade özgürlüklerini kullanmaları sebebiyle 500'den fazla dosya bulunduğunu şaşkınlıkla kamuoyuna açıklıyor. Hükûmete milletvekillerinin acilen bırakılmasını talep etmeyen siyasi uluslararası kuruluş kalmadı. Birlik de tutuklu bulunan milletvekillerimizin acilen serbest bırakılmasını, toplanma, ifade ve örgütlenme haklarının ihlal edilmemesini talep ediyor. Türkiye, Avrupa Konseyinin tarafıdır. Avrupa Konseyinin parlamenterlerin dokunulmazlığıyla ilgili bir raporu vardır. Rapor, her milletvekilinin özgürce parlamenterlik görevini icra etmesini ülkelere şart koşar, özellikle azınlıkta bulunan partilerin özgürce düşüncelerini ifade etmesinin demokrasilerin temel şartı olduğunu ifade eder. Fakat maalesef AKP için sözleşmeler de, anlaşmalar da, uluslararası insan hakları temayülleri de tamamen terk edilmiş durumdadır.

Yasama ve yargı erklerinin birbirinden ayrılmadığı bir demokrasi mümkün olabilir mi? Bu güçler sadece ayrı değil aynı zamanda eşit de olmalıdır. Oysa bugün siyasi iktidar yargıya talimat vererek, kimi zaman da yargı kurumlarının tarafgir tutum almalarına sebebiyet vererek yargıyı araçsallaştırıyor. Milletvekillerimiz hakkında verilen tutuklama kararları da, bugün partililerimize yönelik gözaltılar da demokratik hukuk devleti ilkesini tamamen zedelemiş ve halkın yargı kurumlarına olan güvenini yitirmesine neden olmuştur. Anayasa Mahkemesi milletvekillerinin yasama faaliyetlerinin engellenemeyeceği yönünde vermiş olduğu emsal kararına rağmen tutuklu vekillerimize ilişkin kararını hâlen açıklamadı. Sekiz günde Twitter'a ilişkin karar veren bir mahkemenin, milletvekillerinin aylardır tutuklulukları nedeniyle sistem krizine sebep olmuş yargı kararına ilişkin hâlen kararını açıklamamış olması mahkemenin nasıl bir kontrol altında olduğunun açık kanıtıdır. 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklanan HDP Eş Genel Başkanları Sayın Figen Yüksekdağ ve Sayın Selahattin Demirtaş'ın tutuklu bulunduğu dosyaların iddianameleri tutukluluklarından doksan gün sonra mahkemelerce kabul edilmiştir; evet, tutukluluklarından doksan gün sonra arkadaşlarımızın iddianameleri mahkemelerce kabul edilmiştir. Figen Yüksekdağ'ın iddianamesi Ankara'ya gönderilmiştir, bu nedenle hâlâ duruşma günü belirlenememiştir. Demirtaş'ın duruşma tarihi de tutuklanma tarihinden yüz yetmiş beş gün sonraya, 28 Nisan 2017 tarihine verilmiştir. Aynı tarihte tutuklanan diğer vekiller için de durum aslında aynıdır. Tutuklu oldukları dosyaların ilk duruşmaları tutuklanmalarından aylar sonrasına, özellikle referandumun yapılacağı 16 Nisan tarihinden sonrasında yapılacaktır. Manidar değil mi? 6 milyon oy almış, Parlamentonun üçüncü büyük partisinin eş başkanlarının ve vekillerinin duruşmalarının tutuklanmalarından altı ay sonra yapılacak olması demokratik siyaset içerisinde, yargı içerisinde -demokratik yargı içerisinde tabii- asla kabul edilebilir bir şey olmamalıdır. Ama burada, iktidarıyla, muhalefetiyle herkes sanki hayat çok normal akıyormuş gibi, bu durumu gayet normal karşılayarak devam ediyor ve hayat olağanlaştırılmaya çalışılıyor. Hayat bizim için olağan akmıyor arkadaşlar. Eğer bir referanduma gidiyorsak, eğer bu referandumun meşruiyetinden söz edeceksek, Türkiye'nin üçüncü büyük partisinin eş başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklu bulunduğu bir referandum süreci meşru bir süreç olamaz. İnsan haklarından, adaletten, demokrasiden dem vuranlar gerçekten gidip aynaya bakmak zorundadırlar. Demokrasi herkes için olmalıdır, eşit, özgür propaganda herkes için olmalıdır. Bugün sadece eş genel başkanlarımızın, milletvekillerimizin tutukluluğu yetmiyor aynı zamanda muhtarlar görevlerinden alınıyor. Referandum sürecine giderken çok tehlikeli bir süreç değil mi muhtarların görevden alınması. Ne amaçlanıyor muhtarların görevden alınmasıyla? Kayıtlarla ilgili değişiklikler mi amaçlanıyor? Ya da bizim bütün seçim çalışmalarını yürütmüş olan arkadaşlarımız -sadece son üç gün içerisinde neredeyse 800'e ulaştı bu rakam- referandum için aynı arkadaşlarımız çalışacakken bu arkadaşlarımız gözaltına alınıyorlar. Hepsi sahalarda olan, hepsi herkesin gözünün önünde çalışan insanlar. Böyle meşru bir referandum olmaz. Bunu kaldırın, yerine kanun hükmünde kararnameyle "Evet denilecektir." diye getirin. İşte o zaman, açık açık, ne istiyorsanız onu yapmış olursunuz. "Hayır" seçeneğini koymayın oraya, "hayır"ı kaldırın "Sadece evet seçeneği vardır." deyin. İşte o zaman daha şık bir şey yapmış olursunuz gerçekten, daha açık sözlü olursunuz. Belki ileri bir tarihte, tıpkı Kenan Evren'in yargılandığı gibi, o zaman biz de bu uygulamalar nedeniyle, bu meşru olmayan uygulamalar, yargı kararları nedeniyle yargılanıldığını da görürüz.

Evet arkadaşlar, burada Meclis yayını sırasında değiliz, biraz biz bizeyiz ama bizler milletvekiliyiz. Milletvekili aslında itibarlı bir kişi olmalı yani milletvekilliği kolay kazanılan bir şey olmamalı; değil. O zaman hepinizin sözleri olmalı. Hukukçu olmasanız da hukuk kurallarını, evrensel kuralları biliyorsunuz, biliyoruz, bilmek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - O zaman, lütfen seslerinizi yükseltin ve bir gün aynı şey sizlerin başına gelmesin diye, sizler de demokrasiye, evrensel kurallara olan bağlılığınızı belirtin ve arkadaşlarımızın tutukluluğuna son verilmesi için gerekeni bu Meclis kendine yakışacak bir şekilde yapsın eğer yakıştırıyorsa.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.