| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 14.02.2017 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Gündemimizde uluslararası anlaşmalar var. Uzun zamandır bekleyen bu anlaşmalar konusunda Cumhuriyet Halk Partisi, her zaman olduğu gibi, yapıcı bir anlayışla, imzaladığımız anlaşmaların Mecliste onaylanmasından yana bir tavır sergileyecektir; bunda hiçbir şüphe yok. Aslında bu anlaşmaların bu denli uzun sürelerden sonra Meclise getirilmesi bence tartışılmalı. Niçin bunlar yıllarca bekliyorlar? Üç yıl bekleyen var, dört yıl bekleyen var. Yani, bu, aslında, Meclisin de önemli sorunlarından bir tanesi. Madem altına Hükûmet imza attı, bunlar, uluslararası anlaşmalar da hepimizi bağlayan konular yani Mecliste Türkiye'nin çıkarları çerçevesinde bunları daha hızlı ve seri bir şekilde geçirebilmenin yollarını aramalıyız. Örneğin, Anayasa değişiklik teklifini günlerce bekleteceğinize bunları daha rahat tartışabilirdik, görüşebilirdik. Bakın, sonunda önümüze geliyor. Yapıcı olanlar konusunda Cumhuriyet Halk Partisi her zaman yapıcı anlayışını gösteriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir referandum sürecine doğru hızla gidiyoruz. Yaklaşık altmış gün sonra Türkiye, önemli bir referanduma, milletin iradesinin tecelli edeceği ve her hâlükârda "evet" diyenin de "hayır" diyenin de, herkesin alnının akıyla oyuna sahip çıkacağı bir referanduma gidiyor. O nedenle, ülkemizi kutuplaştırmadan, millet iradesinin gereği, millet nasıl oyunu kullanacaksa o yönde kullanılacak olan iradeye saygı göstererek -onu suçlayarak değil, başka algı operasyonlarıyla beğenmediğiniz şekilde oy kullananları suçlayan bir anlayışla değil; tam tersine, millet egemenliği, hodri meydan- Cumhuriyet Halk Partisi, bugün Genel Başkanımızın koymuş olduğu iradeyle, Anayasa Mahkemesine de gitmiyor, milletin hakemliğine başvuran bir yöntemle referandum sürecine en doğru ve en kararlı bir şekilde hazırlanıyor. [AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Bravo (!)
HASAN TURAN (İstanbul) - Bravo (!)
LEVENT GÖK (Devamla) - Milletimizin alacağı karara saygılıyız. "Evet" diyenlerin de başımızın üstünde yeri var, tıpkı bizim gibi "hayır" diyecek yurttaşlarımızın da başımızın üstünde yeri var. (CHP sıralarından alkışlar)
Tablo bu, böyle olmalı. Biz "evet" diyenleri terör örgütleriyle ya da başka algı operasyonlarıyla, onların verdikleri oyu değersiz kılan, küçümseyen bir anlayışla götüremeyiz; böyle bir tablo kimsenin haddine değildir, yetkisinde değildir. Tam tersine, işte bugün 14 Şubat Sevgililer Günü, sevgiyi örebiliyorsak, birbirimizle bütünleşeceksek, kavga etmeden, kırmadan dökmeden bu referanduma gidelim. Güler yüzlü bir referandum yapalım. Herkes seçeneklerini anlatsın, medya özgür olsun. Keşke olabilse, keşke; bakanların, Cumhurbaşkanının, Başbakanın konuşabildiği kadar medyada Cumhuriyet Halk Partililer, diğer muhalefet partileri de konuşabilseler ama böyle bir ortam yok.
Bakın, olağanüstü hâl sürecinde referanduma doğru gidiyoruz. Peki, olağanüstü hâl sürecinde referanduma gitmek uygun mu değerli arkadaşlar? Olağanüstü hâl ilan edildiğinde, burada Adalet Bakanı Sayın Bozdağ geldi, konuştu. Burada yaptığı konuşmada, ilk ilan edildiği konuşmada "Hedefimiz üç ay. Biz üç ay içerisinde olağanüstü hâli kaldıracağız." dedi değerli arkadaşlar. Bunlar tutanaklarda var. Peki, Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş daha ileri gitti, dedi ki: "OHAL kırk-kırk beş güne kadar bitecek." Şimdi, biz kime inanacağız değerli arkadaşlarım? Adalet Bakanı diyor ki: "Üç ayda bitiririz." Numan Kurtulmuş diyor ki: "Kırk-kırk beş günde bitecek." Peki, onu geçtik, Başbakan ne dedi o günlerde? Başbakan da dedi ki arkadaşlar: "Biz 'Olağanüstü hâl döneminde referanduma gidiliyor.' dedirttirmeyiz. Olağanüstü hâl koşullarında referandum yaptırmayız, olağanüstü hâli kaldırırız." diyen bir Başbakan. Adalet Bakanının durumu bu, Sayın Numan Kurtulmuş'un durumu bu, Başbakanın durumu bu. Yani her biri "Olağanüstü hâl kaldırılacak." diye nutuklar atıyorlar, gereğini yapan yok. E, şimdi, ben Başbakana haklı olarak soruyorum: Sayın Başbakan, o sözlerinizi çiğneyecek misiniz? Ve çiğniyorsunuz da. Niçin "Biz 'Olağanüstü hâl döneminde referandum yaptırılıyor.' dedirtmeyiz." sözlerini söylediniz? Ya o sözlerin arkasında durun ya da istifa edin. Böyle bir tablo kabul edilebilir bir tablo değil değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Yani koskoca devletin Başbakanı bunları söylerse bir ciddiyeti, bir anlamı yok mu? Biz kime güveneceğiz? Adalet Bakanı atıyor, Sayın Numan Kurtulmuş daha fazla atıyor, e, Başbakan da çıkmış diyor ki: "Biz olağanüstü hâl döneminde biz referandum yaptırılıyor.' dedirttirmeyiz." Böyle bir tablo kabul edilebilir bir tablo değil.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'ye yakışmayan tablolar bunlar. Tutmayacağınız sözü veremeyeceksiniz. Siyasetçi verdiği sözün arkasında olacak. Öyle mi? Mert olacağız. Hele bir Başbakansanız söylediğiniz sözün gereğini yapacaksınız. Biz Sayın Başbakandan bu sözünün gereğini yapmasını bekliyoruz; daha zamanı var, geç kaldı ama zamanı var.
Bir başka konu değerli arkadaşlarım, bu Hükûmet nasıl kararlar alıyor derseniz, bakın, geçtiğimiz iki gün önce birçok akademisyen görevinden alındı, ihraç edildi, başta İbrahim Kaboğlu olmak üzere çok saygın bilim adamlarının olduğu akademisyenler ihraç edildi. Tam Hitler Almanyası'nın bir örneği. Hitler Almanyası'nda da bunlar yapıldı, faşizm dönemlerinde birçok Alman bilim adamı -bakın, elimde listeler var, burada 300 kişilik bir liste var- hepsi okullarından atıldı, sürüldü. Onlara kucaklarını kim açtı biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti açtı. Türkiye Cumhuriyeti o bilim adamlarını kucakladı, onlara yer verdi. Hukukçu arkadaşlarımız bilirler, Türkiye'deki ticaret hukukunun yazarı Ernst Hirsch, Türk hukukunun en ünlü isimlerinden bir tanesi olarak Türkiye'de parladı. Alman faşizminden kaçıp Türkiye'ye gelen bir değerli bilim adamıdır. Şimdi bu salonda oturuyoruz, bu salonu kim yaptı değerli arkadaşlarım, mimarı kimdir buranın? Clemens Holzmeister, Alman faşizminden kaçan mimarın yaptığı bir binada oturuyoruz, yani Türkiye kucağını açmış. Niçin biz kendi bilim adamlarımızı elimizin tersiyle itiyoruz? Yazıktır, ayıptır, günahtır.
Peki, diyeceksiniz ki: "Bunlar bir kararnameyle atıldı." E, kararnameler sağlıklı mı? Değerli arkadaşlarım, olmaz böyle bir şey, olamaz. Bakın, olağanüstü hâl döneminde çıkarılan kararnamelerde Cumhurbaşkanının imzası var, Bakanlar Kurulunun imzası var, Başbakanının imzası var; olması gerektiği gibi. 2 Ocak 2017 tarihinde Cumhurbaşkanının başkanlığında Bakanlar Kurulu toplanıyor; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu; karar alıyorlar değerli arkadaşlarım, karar alıyorlar. Şurada işaretli olan kişilerin ve daha pek çok kişinin, 2 Ocak 2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak ihraçlarına karar veriliyor, burada gördüğünüz listedeki maviyle işaretlenmiş kişilerin. Sonra ne oluyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? 2 Ocak 2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gerekçe yapılarak, aynı kararla, aynı gün ihraç edilen kişiler görevlerine iade ediliyor. Bu, nasıl oluyor değerli AKP'liler, sayın bakanlar varsa eğer?
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin ne yaptığından haberi yok, ne olduğunun farkında değil. Paralel bir Bakanlar Kurulu mu var acaba? Yani bana birisi bunu mantıklı bir şekilde açıklasın. Siz aynı kişiyi 2 Ocak 2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararını dayanak göstererek ihraç edeceksiniz, aynı kişiyi 2 Ocak 2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararını dayanak göstererek geri alacaksınız; nasıl oluyor değerli arkadaşlarım bunlar? Biri bir anlatsın. Devlet aklı çökmüş arkadaşlar, yani devletin gelenekleri, görenekleri, kuramları, kuralları. Altında Cumhurbaşkanının imzası var, Başbakanın imzası var, Bakanlar Kurulunun imzası var. Birileri bunu mertçe açıklamalı değerli arkadaşlarım.
Bu soru, dün Numan Kurtulmuş'a soruldu. Ben bu soruyu dün yaptığım basın açıklamasında sordum, Sayın Bakana da ifade ediyorum: 2 Ocak 2017 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı'yla aynı kişiler nasıl ihraç ediliyor ve o kararla nasıl geri alınıyor? Bir açıklayın bunları bize. Numan Kurtulmuş açıklayamadı dün, "Bir bakayım." dedi, "Ya, öyle mi?" dedi. E, koskoca Başbakan Yardımcısı hangi karara imza attığını bilmiyor değerli arkadaşlarım. Bu tabloda götürülüyor devlet, bu tabloda işliyor her şey; yazıktır, günahtır. Yani, bunlar evrakta tahrifattır değerli arkadaşlarım. Yani Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar neyin altına imza attıklarını bilmiyorlar mı? Orada bir FETÖ yapılanması mı var, yine sizleri yanlışa sürüklüyor? Bunları bize açıklayın. Net cevaplar bekliyoruz, bu cevapları bulana kadar da bu soruların takipçisi olacağız diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök.