| Konu: | Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014, 3/2/2015 ve 9/2/2016 tarihli 956, 984, 1008, 1031, 1054, 1082 ve 1107 sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2017 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri karasuları dışında (2317 [2016] sayılı BMGK Kararı gereğince Somali karasuları dâhil olacak şekilde) denizde terörizml |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 08.02.2017 |
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bahse konu tezkerede adı geçen Aden ve Somali sahillerinde olan korsanlık ve diğer kanun dışı hadiselere yönelik olarak birlik gönderme ve deniz kuvvetlerinin o bölgede konuşlandırılması konusuna girmeden önce bölge hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Aden, bildiğiniz gibi, Osmanlı toprağı idi ve 1918'e kadar o bölgede bizim bayrağımız dalgalandı. Hemen Aden'in karşısında bulunan Berbera Limanı ki şu anda Somali toprağıdır, o da bir Osmanlı limanıdır. Hâlen Berbera şehrinin içme suyunun yaklaşık yarısı Osmanlı'nın yaptığı su kanallarıyla sağlanmaktadır yani bölgedeki hatıralarımız hâlâ canlıdır.
Peki, o bölgeyle olan kültürel ve tarihî ilgilerimiz sadece bununla mı ilintili? Hayır. Bildiğiniz gibi 1991'de Somali'de bir iç savaş başladı. Esasen, korsanlığı anlatmadan önce bu iç savaşın nasıl olduğundan bahsetmek lazım çünkü korsanlık bunun bir sonucu. İç savaş şöyle oldu: 1969'da Somali'de yönetimi ele geçiren General Siad Barre askerî yönetimi 1991'e kadar görevde kaldı ve son dönemlerinde, son üç yıl, 1988-1991 arasında çok ciddi bir biçimde, 3 ayrı kurtuluş ordusu tarafından, başkent kuşatılarak yerinden edildi. Ocak 1991'de Somali'de Siad Barre yönetimi sona erdi, ancak yerine bir başka yönetim tesis edilemedi, kabileler arası rekabet bunu engelledi. General Farrah Aidid ve Ali Mahdi arasındaki rekabet maalesef bir iç savaşı körükledi ve bu iç savaşta Somalililer maalesef kendi elleriyle Mogadişu'yu yerle bir ettiler. Bu iç savaşa uluslararası toplum müdahale etti. Biliyorsunuz, Birleşmiş Milletler o dönemde birlik gönderdi. Hatta bir Türk generali, Çevik Bir, o dönemde o Birleşmiş Milletler birliğinin de komutanlığını yaptı.
1993 yılında, Amerika'nın önerdiği bu tekliflere "Hayır." diyen General Farrah Aidid'e karşı yapılan bir operasyon -ki bu operasyon askerî operasyondu Mogadişu'da- başarısızlıkla sonuçlandı ve 18 Amerikan askeri öldürülerek Amerika geri çekilmeye zorlandı. Bu "Kara Şahin Düştü" isimli meşhur film bu konuyu anlatır, gerçek bir olaydır. Ben olayın bizzat şahitlerini de yakından tanıyorum.
Sonrasında, bu kabileler arası iç savaş, devlet çöktüğü için 2009'a kadar devam etti. 2009'da geçici bir hükûmet kuruldu. 2009-2011 arasında bu geçici hükûmet işbaşına geldi, ancak savaş hâlâ devam ediyordu. Savaş, başlangıçta kabileler arası bir savaş iken, bilahare kabileleri geçerek daha ideolojik bir savaş hâline dönüştü ve "El Şebab" dediğimiz, bilahare El Kaide'ye katılan bir terör örgütünün burada yönetime karşı savaştığını görmeye başladık.
2009'da uluslararası toplumun desteğiyle Şeyh Şerif Ahmet başkanlığında geçici bir hükûmet kuruldu, ancak o dönemde bile Mogadişu'nun yaklaşık yarısı Şebab'ın kontrolündeydi. Sonrasında 2011'de çok ciddi bir kuraklık ve açlık sorunu yaşandı ve özellikle bu kuraklık ve açlık sorunu basına yansıdıktan sonra, o dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanımızın tarihî Mogadişu ziyareti 19 Ağustos 2011'de gerçekleşti ve bu ziyaret akabinde Somali'de yeni bir devlet oluşumu için adım atıldı. Biz de ekim sonu itibarıyla oraya büyükelçilik açtık ve ben de orada büyükelçi olarak üç yıl çalıştım.
Bu dönemde, 2011'den sonra Somali'de yeni bir devletin teşekkülü için Türkiye'nin ciddi gayretleri oldu. 2012'de bir seçim gerçekleştirildi bizim desteğimizle ve Hasan Şeyh Mahmud Cumhurbaşkanı oldu. Daha sonra bu süreç içinde Türkiye hem kalkınma yardımları hem insani yardımlar hem de iş adamlarımızın yatırımlarıyla Somali'de en etkin aktör hâline geldi. Bu siyasi süreç hâlen devam etmekte ve bugün daha şu anda Somali'de cumhurbaşkanlığı seçimleri Parlamentoda yapılmaktadır, henüz daha kimin kazandığı belli değil.
Bu bölge, tarih boyunca -eğer coğrafi olarak bakarsanız- daima bir istikrarsızlık sorununa muhatap olmuş çünkü stratejik olarak çok önemli bir bölge. Kuzeyiyle Aden Körfezi'ni, Kızıldeniz'in çıkışını kontrol ediyor, doğusuyla da Hint Okyanusu geçişini kontrol ediyor; böyle stratejik bir bölge.
Peki, bu bölgede nasıl oldu da korsanlık başladı? O da ayrı bir hikâye. O da şöyle: 1991'de devlet çöktükten sonra Somali sınırlarını koruyan herhangi bir askerî güç olmayınca... Özellikle, Somali'de çok ciddi balıkçılık kaynakları var -mavi orkinos- yılın altı ayı orkinos akını var ve özellikle Japonya'dan, Kore'den bu bölgeye gelen balıkçılar en ufak bir para ödemeden burada balık tutmakta ve hatta kendi çöplerini de buraya bırakıp gitmekteydiler. İlk başta bu korsanlık aslında iyi niyetlerle başladı. Bunlara bir ders vermek, Somali'nin kıyılarını korumak amacıyla oradaki balıkçılar bir şekilde bunları korkutmaya başladılar ve birkaçını rehin aldılar. Rehin aldıktan sonra serbest bırakmak için ödenen paralar çok cazip geldi ve balıkçılığı bırakıp korsanlığa başladılar. Özellikle 2006-2011 arası bu had safhaya ulaştı, uluslararası sigorta giderleri, sigorta ücretleri 5 katına çıktı. Türkiye'den Afrika'nın doğusuna mal gönderen bütün firmalar çok yüksek fiyatlara -aynı zamanda diğer ülkeler de tabii- sigortalandırılmaya başladılar.
2010 sonlarında "Atalanta Misyonu" adı altında NATO tarafından bu bölgede korsanlığı önlemek amacıyla bir girişim başlatıldı ve Türkiye bu girişimde bir ortak olarak, girişime paydaş olarak gemi gönderdi ve uzun süre orada gemimiz kaldı ve hâlen de o bölgede bizim bu çalışmalar devam ediyor. Bu, aynı zamanda Türkiye'nin bölgede askerî olarak da bulunmasının yolunu açtı.
Bildiğiniz gibi -daha önceki konuşmacılar da bahsetti- Türkiye Somali'de bir askerî üs açacak. Esasen bu bir eğitim üssü, Somali ordusunun subay ve astsubayı Türk ordusu tarafından eğitilecek. Yani oraya bir harp okulu ve astsubay okulu kurduk, yakında inşallah faaliyete geçecek ve bu yolla uzun vadede Somali ve o bölge, bir anlamda, istikrara kavuşacak.
Unutmayalım ki Türkiye açısından -elbette tarihî ve kültürel bağlarla bağlıyız bu bölgeye ancak- dediğim gibi, stratejik olarak, jeostratejik olarak bu bölge çok önemli bir bölge, hem Kızıldeniz çıkışını hem Hint Okyanusu geçişini kontrol ettiği için uzun vadede bizim bigâne kalabileceğimiz bir yer değil.
Ayrıca, Türkiye ekonomik olarak da... Doğu Afrika'da bir ekonomik üs olarak, Somali, uzun vadede bizim için bir ekonomik üs olarak, bizim menfaatlerimizi ya da ortak ticari çıkarlarımızı beraberce sürdürebileceğimiz iyi bir ortaktır çünkü Somalililer gerçekten o bölgenin en çalışkan ve iş bilen insanlarıdır. Hemen hemen bölgedeki bütün ülkelere gidin, o ülkelerin iş adamları, önde gelenleri genelde Somali asıllıdır.
Dolayısıyla, Türkiye orada doğru bir iş yaparak yeni bir devlet kuruluşuna öncülük etti. Esasen, bu, bizim, Kıbrıs'tan sonra ikinci devlet kurma deneyimimizdir ve son derece başarılı bir şekilde geçiyor, geçmiştir ve hâlen de devam ediyor bu süreç ve inşallah, yeni cumhurbaşkanı bugün seçildikten sonra, yeni cumhurbaşkanıyla beraber, yeni hükûmetle beraber bu ilişkiler çok daha ileriye götürülecek. Bu açılardan, bu Başbakanlık tezkeresinin onaylanıp bizim bu bölgelerdeki misyonumuzun devam etmesi çok hayırlı bir iştir.
Bu vesileyle, oyumuzun "evet" olması gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Torun.