| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 07.02.2017 |
HAMZA DAĞ (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü hâl, 19 Temmuz 1987 tarihinde o dönemde terör örgütleri üzerindeki meseleden dolayı geçici olarak ilan edilmiş ve 2002 yılına kadar 46 kez aralıksız olarak uzatılmıştır. 2002 yılında AK PARTİ iktidara geldiğinde "Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir." anlayışıyla -AK PARTİ 2002 yılında iktidara gelmesinin hemen ertesinde- o dönemde uygulanan olağanüstü hâli kaldırmıştır ve AK PARTİ iktidara geldiğinde 3 Y, yasaklardan, yolsuzluktan bahsederek yasakları da tamamen ortadan kaldıracağını ifade edip burada olağanüstü hâli ortadan kaldırmış. Neticesinde ve sonrasında bugüne kadar da demokratikleşme anlamında, özgürlük anlamında birçok düzenlemeler yaparak Avrupa Birliği normları noktasında çok önemli düzenlemeler yapmıştır. Bu noktada milletimiz de defalarca AK PARTİ'yle birlikte olduğunu ve AK PARTİ'nin bu düzenlemelerine destek verdiğini girmiş olduğumuz seçimlerde desteğini en üst seviyede vererek göstermiştir. O süreçten bu sürece gelinceye kadar açıkçası ülkemizde tabii, birçok badireler yaşandı. Sadece yönetimden kaynaklanan değil, vesayet rejiminin devamı noktasında da birçok sıkıntılar, birçok problemler yaşandı ama son birkaç yıldır yaşadığımız çok önemli sorunlar var.
Birincisi, 17-25 Aralık sürecini yaşadık. 17-25 Aralık sürecinde o dönemde devletin içine girmiş, hukuk üzerinden seçilmiş iktidara karşı darbe yapma yoluna gittiler. Bu kürsüden defalarca konuştuğumda ve değişik vesilelerle artık darbe girişimi olduğu anlaşılmayınca da birkaç defa başkaca dillerde de ifade ettiğim gibi 17-25 Aralık esasında bir darbe girişimiydi, MİT tırları bir darbe girişimiydi ve bu 17-25 Aralığı, MİT tırları operasyonlarını yapanlarla ilgili terör örgütü ilanı yapıldığında, bunlar terör örgütü olarak Hükûmet tarafından lanse edildiğinde ne yazık ki 15 Temmuza kadar bazı siyasi partilerimiz bu örgütü bazen oyu düşünerek, bazen de başkaca vesilelerle, bazen muhalefet olsun diye destekleme gibi bir durum içine geldiler. 15 Temmuza geldiğimizde gerçekten, 15 Temmuz bu milletin tarihinde, sadece bu milletin tarihinde değil, belki de dünya tarihinde eşi görülmemiş belki bundan sonra da eşi benzeri görülmeyecek bir hadisedir. 15 Temmuzda kendi ülkemizin askerleri, silahını verdiğimiz, topunu verdiğimiz, uçağını verdiğimiz askerleri başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis olmak üzere Türkiye'nin birçok yerinde bombalara, mermilere mahal vererek bu milletin insanlarına, milletimize, insanlarımıza, vatandaşlarımıza kurşun sıkar noktaya gittiler. O gece 246 kardeşimizi şehit verdik ve birçok da yaralımız vardı. Açıkçası olağanüstü hâl biraz önceki konuşmacının da ifade ettiği gibi, uluslararası hukukta kabul edilen bir düzenlemedir. Ben bakıyorum, 15 Temmuz gibi bir hadise dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın açıkçası, mutlaka sonrasında olağanüstü hâl gerektiren bir düzenlemedir. Bu 15 Temmuzun bir adım ötesi açıkçası olağanüstü hâl ilanı değil, savaş ilanıdır. O gece yaşananlara baktığınızda, olağanüstü hâl ilanının ne kadar doğru olduğuna bakarsınız.
Grup önerisine baktığımızda, grup önerisinin gerekçesi olarak söylenen araştırma önergesi kurulmasıyla alakalı bu düzenlemeye baktığımızda insan hakları ihlallerinin bazılarından bahsediliyor. Bunların içinde gazetelerin kapatılması var. Değerli arkadaşlar, kapatılan gazeteler, bu milletin değerlerine hakaret eden, şehidiyle dalga geçen, gazisiyle dalga geçen, patlayan bombalardan sevinç duyan gazetelerdir. Samanyolu televizyonu, Zaman gazetesi, Bugün televizyonu ve gazetesi, Özgür Gündem, İMC TV hepsi kapatılmıştır. İyi ki de kapatılmıştır çünkü bunlar, bu ülkenin değerlerine sürekli olarak hakaret etmekte, şehidimize, gazimize hakaret etmektedir. Dolayısıyla bunun kapatılmasından dolayı bir insanlık ihlali olduğu kanaatinde değilim, biz bunu iyi yaptığımızın da kanaatindeyim.
Aynı şekilde, işkence ve kötü muameleden bahsediliyor bu öneride. İşkence ve kötü muamele noktasında, birkaç gün önce biliyorsunuz Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı tahliye oldu ve tahliyesinden sonra da kendisi bir demeç verdi, bir röportaj verdi ve röportajında da her şeyi anlattı: "Dürüstçe konuşmak lazım. Bana karşı zorlayıcı bir yaklaşımları olmadı. Tam tersine çok insani bir yaklaşım sergilediler. Beni bıraksanız da kaçmam diye şakalaştım." Onlar da bana, kaçmayacağımı bildiklerini, birinin bana saldırmaması için bir şey olduğunda çok zor duruma düşeceklerini ifade edip... Gayet insani bir konuşmayla, sonrasında yaşanan o kola girme meselesinin de buzdan dolayı düşme ihtimaline karşı yapıldığını ifade ettiler. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk dahi, bulunmuş olduğu cezaevinde buna dair bir vesileye, bir duruma açıkçası şahit olmadığını ifade ediyor. Dolayısıyla, işkence ve kötü muameleyle ilgili bugüne kadar bize de herhangi bir şikâyet, herhangi bir durum söz konusu olmamıştır.
Gözaltı süreleri konusundan burada bahsediliyor. Otuz güne yakın bir gözaltı süresi olduğundan bahsediliyor. Bu, ilk olağanüstü hâl ilan edildiğinde o şekildeydi, otuz güne yakın gözaltı süresi vardı. Bu da açıkçası birçok hâkim, savcı tutuklanmıştı, onlar da yargılanıyor, aynı zamanda yargılananların çok olması yargılayanların bu anlamda az olması bu süreci mutlaka uzatmak gibi bir mecburiyet ortaya koyuyordu. Herhâlde bu grup önerisi verildiği zaman olduğu için -onuncu ayda verilmiş- o sebeple bu yazılmıştır. Şu anda ise bu gözaltı süresi "yedi artı yedi" güne düşürüldü. Bu dahi aslında bu sürecin yani bu yaşanan meselenin ne kadar insan haklarına bakarak, insan hakları noktasında dikkat ederek -bu sürecin- işletilmeye çalışıldığının en büyük göstergesi.
Bu öneriyi veren arkadaşa baktığımızda, Ertuğrul Kürkcü Bey bu öneriyi vermiş, ne yazık ki -geçenlerde karşılaştığımız- her seferinde Avrupa İnsan Hakları Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şikâyetleri söz konusu. Ne yazık ki sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti'ni bu tarzda kuruluşlara şikâyet ederek ve bu tarzdaki kuruluşlara şikâyet edip bir sonuç almaya çalışmak, orada yalvarır noktada Türkiye'ye karşı yaptırım uygulanmasını istemek, o dönemden bu döneme Türkiye'ye hâlen girmemiş olmak açıkçası çok dürüstçe bir yaklaşım değildir.
Benim tavsiyem: Oralarda bu tarzda fiiliyatla uğraşmaktansa -burada Ertuğrul Kürkcü'ye de, şahsına, Ertuğrul Kürkcü'nün şahsına sataşıyorum özellikle- kendisi, orada bu tarzda işler yapmaktansa -her ikimiz de İzmir Milletvekiliyiz- sahada millete anlatarak bu yolu izlese çok daha faydalı olacaktır, çok daha sonuca gidecek bir durum olacaktır.
Olağanüstü hâl kesinlikle ve kesinlikle muhalefete ilan edilmemiştir. Olağanüstü hâl terör örgütlerine, devletin içine sızmış teröristlere ve terör örgütlerine karşı ilan edilmiştir. OHAL'i muhalefete karşı yapılmış bir operasyon olarak lanse etmeye çalışmak tam bir acziyetin ve çaresizliğin göstergesidir. Çünkü terör örgütlerinin saldırıları karşısında milletin değil terör örgütlerinin yanında olanlar, hendeklere karşı milletin değil terör örgütünün yanında saf tutanlar, vatandaşa haraç kesmeye çalışanlara karşı vatandaşı savunmayanlar, milletin iradesine ipotek koymaya kalkan terör örgütüne "Yanlış yapıyorsun." dahi diyemeyenler, terör örgütleri karşısında üç maymunu oynayıp milleti kan akan musluklarla tehdit edenler elbet çaresizliklerine bir bahane arayacaklardır. Açıkçası bu bahane, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ya da Birleşmiş Milletler değildir, milletin kendisidir, millete "Biz yanlış yaptık, affedin." demektir.
Olağanüstü hâl sürecinde, yaşam hakkı, işkence, kötü muamele, din-vicdan hürriyeti, açıkçası bu noktada bir insan hakkı ihlali olduğu iddiası boş bir iddiadan ibarettir.
Bu süreçte, Allah'a hamdolsun Fırat Simpiller, Yasin Börülerin vefat etmemiş olması ve bu tarzdaki vefatların bundan sonra, inşallah, olmayacak olması olağanüstü hâlin bir kazancı olacaktır diyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)