| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 20.01.2017 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliğinin 15'inci maddesini görüşüyoruz, aslında sona doğru geliyoruz. Bu Anayasa değişikliği üzerine aslında pek çok hatip arkadaşımız söz aldı, çok değişik görüşler ileri sürüldü. Türkiye'nin daha da demokratikleşeceğine yönelik özellikle iktidar partisi ve Anayasa değişikliğini destekleyen her iki gruptan beyanlar geldi. Buna karşılık bu değişikliğin ülkemizi diktatöryal bir rejime, otoriter bir rejime, tek adam rejimine götüreceğine ilişkin de değerlendirmeleri sıkça dile getirdik. Tabii, demokrasi sorunu, tek adam ya da çoğulculuk temeline dayalı sistemler elbette çokça tartışıldı, tartışılmaya da devam edilecektir. Demokrasi bütün ülkenin, bütün halklarımızın aslında ortak sorunu çünkü yaşamımızın temelini oluşturacak olan özgürlükçü, eşitlikçi ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir sistemin gerçekleşmesi hepimizin ortak arzusu.
Değerli arkadaşlar, ama başka bir yönü daha var bu Anayasa değişikliğinin, o da şu: Ülkemizde ister demokratik diye iddia edelim ister otoriter diye iddia edelim mevcut Anayasa değişikliği ve geçmiş tekçi anayasalar ülkemizin temel, kronik sorunlarına da bir çözüm üretememiştir. Bakın, defalarca dile getirdik bu kürsüden, bir kez daha dile getiriyorum. Bu anayasa değişikliği ister iktidar grubunun iddia ettiği gibi her şey güllük gülistanlık gibi gözüksün ister bizim iddia ettiğimiz gibi totaliter bir rejim olsun ama her iki hâlde de bu anayasa ülkemizin temel, kronik iki sorununa çözüm üretemiyor. Birincisi Kürt sorunudur. Kürt sorunu bir temsiliyet, bir kabul, bir ortak duyguda, ortak vatanda eşit ve özgürce yaşama sorunudur. Bu soruna bir çözüm üretemediğiniz sürece ister tekçi ister mevcut 1982 Anayasası'yla devam edelim bizim sorunlarımız daha da devam edecek, daha da derinleşecektir.
Bakın, Kürt sorunundaki çözümsüzlük, inkâr, tanımamazlık, hatta Lozan'da kabul edilen azınlık haklarına dahi sahip olmayan bu ülkenin asli unsurlarından biri olan Kürt halkının son derece demokratik, meşru taleplerinin görmezden gelinmesi, hatta hiç yokmuş gibi davranılması önümüzdeki süreçlerde de bu sorunu daha da derinleştirecek. Kaldı ki sadece ülke içinde sorunu derinleştirmiyor, bizim Orta Doğu'da ve dünyadaki politikalarımızı da âdeta rehin alıyor. Suriye'de sadece Türkiye'nin bugün terör örgütü diye ilan ettiği PYD'yi bütün dünya IŞİD barbarlığına karşı direnen en demokratik, en meşru güç olarak görüyor.
Bakın, sorunumuzu biz çözemediğimiz sürece örneğin Suriye'de de, Irak'ta da doğru politikalar üretemiyoruz, Osmanlı'nın hinterlandı konumunda olan bütün Orta Doğu'da ittifak yapabileceğimiz gerçek tarihsel ortaklığımız olan, duygu ortaklığımız olan Kürt halkıyla birlikte ortak bir politika da geliştiremiyoruz. Nasıl bir algı oluşuyor? Suriye'de Kürt halkının IŞİD barbarlığına, Şengal'de, Kobani'de yaşadığı vahşete karşı kendisini örgütlemesi, kendi geleceğini belirlemesi, kendi geleceğini tayin etmesini biz Türkiye için bir tehdit unsuru olarak görmeye başlıyoruz ya da Türkiye içinde Kürtlere ilişkin en demokratik, en meşru bir talep ya da Kürtlüğe ait, Kürt tarihine ait, Kürt edebiyatına ait en ufak bir cümle bölücülük açısından bir suç sebebi sayılabiliyor, kovuşturma ya da soruşturma nedeni olabiliyor. Bu gerçek değildir. İslam âleminin yetimleri muamelesi yapılıyor Kürtlere. Hepiniz İslam adına, ümmet adına çok şey konuşuyorsunuz. Gelin, şu kürsüden ümmet hukuku açısından Kürtlerin Farslar, Araplar, Türklerle hukuku nedir, hangi haklara sahip, şeriat hukuku nasıl bir hak tanıyor, bunu dürüstçe, onurluca tartışalım ya da evrensel hukuk açısından tartışalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen. Bir dakika daha ek süre veriyorum Sayın Adıyaman.
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, inkârla, görmezden gelmekle, şiddetle, ötekileştirmekle ya da zor ya da çoğunluğun tahakkümüyle biz bu politikayı, bu anlayışı devam ettirirsek dışarıda bir üst akıl aramamıza gerek yok. Üst akıl, bizatihi bu anlayışın kendisidir. Üst akıl -bölücülük, bizzat beraber- son beş yüz yıldır kader birliği yapmış olan, Kürdistan'ın her karışında, Anadolu'nun her karışında iç içe yaşamış Türk halkı ile Kürt halkı arasında ayrımcılık yapan, birini kabul, birini reddeden anlayıştır. Üst aklın ta kendisi budur. Dolayısıyla tekrar söylüyorum: Bu Anayasa bu hâliyle sorunlarımızı çözmez. Olsa olsa, işte Suriye'de, Irak'ta izlenen politika benzeri Kerkük'ten, Hanekin'den Afrin'e kadar 2 bin kilometrede bir Kürt-Türk savaşı yaratmaktan başka bir şey getirmez bize. Dolayısıyla bizim o tarihsel değerlerimizle birlikte, kader birliğimizle birlikte...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - ...demokratik, eşit, özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacımız var diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Adıyaman.