GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:62
Tarih:19.01.2017

LEYLA BİRLİK (Şırnak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ'ı, yine, Sayın Selahattin Demirtaş'ı, rehin tutulan milletvekili arkadaşlarımı ve diğer tüm siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde, medeniyetlere beşiklik etmiş Nuh Peygamber'in tufandan kurtulmak için sığındığı kent olan "Şehr-i Nuh" yani Şırnak'tan milletvekiliydim yani bugün kendisinden başka hiçbir inanç, kültür, dil ve yaşam tarzına tahammülü olmayan bir zihniyet ve bir iktidar tarafından yerle bir edilen Şırnak'tan. Halkın bütün teveccühüyle seçilmiş bir vekil olarak bugün buradayım.

Halkımın en güzel çocukları, en kadim anaları bu katliamla yüz yüzeyken benim Ankara'nın karanlık dehlizlerinde ışık aramamın bir anlamı yoktu. Biz de Ankara'nın bir çözüm, bir hukuk, bir vicdan kapısı olmasını çok arzulardık ancak Roboski katliamı dâhil, binlerce katliam, faili meçhul, o derin dehlizlerde unutulmaya bırakılmıştı zaten. Miray bebeğin minicik bedeni hastane morgundan kaçırılıyorken, 12 yaşındaki Cemile'nin minicik bedeni buzdolabında bekletiliyorken, Taybet ananın cansız bedeni çocuklarının gözü önünde sokak ortasında çürütülmeye bırakılıyorken, Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar'ın bedenleri parçalanıyorken, Mehmet Tunç, Feride Yıldız, Mehmet Yavuzer ve yüzlerce gencecik insan Cizre bodrumlarında cayır cayır yakılıyorken ve Şırnak sokaklarında kaynım Hacı Lokman Birlik'in cansız bedeniyle birlikte insanlık yerlerde sürükleniyorken benim Şırnak Milletvekili olarak Şırnak'ı terk etmem imkânsızdı. Bu yüzden, benim bugün bir buçuk yıllık milletvekilliğim boyunca burada yaptığım ilk hitabım, konuşmam olacak.

Ankara'nın, Meclisin vicdanından yoksun çözümsüzlük duvarları arasında duramazdım. Yani bir kent bütün güzel varlıklarıyla yok ediliyorken, evleri yıkılan ve çadırlarına sığınan halkımın çadırları bile başlarına yıkılıyorken ben hiçbir şey olmamış gibi duramazdım.

60 kiloluk bir Kürt siyasetçinin eşine, bir torba içinde 6 kilo vücut parçası verilip "Al, bu, senin kocan." demenin ne demek olduğunu anlayabileceğinizi zannetmiyorum ama tutanaklara geçsin istiyorum, oğlunun diri diri yakıldığı bodrum duvarlarına sarılan annenin çığlıkları, buzdolabında bekletilen Cemile'nin ağıdı tutanaklara geçsin istiyorum.

İşte, bir buçuk yıllık vekilliğim boyunca kimsenin arzulamayacağı ve dinlemekten dahi hoşlanamayacağı bu vahşetlere tanıklık ettim. Ben tanıkken sanık sandalyesine oturtulmaya çalışıldım. Bir kez daha buradan söylüyorum: Yargılamaya çalıştığınız bizler, hiçbirinizin tanıklığını dahi kaldıramayacağı böyle bir vahşetin, böyle bir trajedinin sanığı değil, tanığıyız.

Bizler, Anadolu'nun bütün renklerinin, inançlarının, kültürlerinin ve yaşam tarzlarının binlerce yıl önce olduğu gibi birlikte, özgür, onurlu bir şekilde yaşayabileceğinin umudu ve inancında olarak Mecliste var olmaya çalışırken, kendi gibi düşünüp yaşamayan herkesi yok sayan bir anlayış, vicdanın sesi olan grubumuzun sesini duymadı, duymak istemedi. Gerçekleri her şart altında sizlere, halka anlatmak isteyen diğer vekil arkadaşlarımın sesini kısmak, halkla buluşmalarına engel olmak için her yol ve yöntemi kullanmaktan geri durulmadı.

Yetmedi, halkın iradesini dilinden düşürmeyen, muktedirlerin talimatıyla Anayasa ve yasaya aykırı bir şekilde, zaten olmayan dokunulmazlıklarımız, 6 milyon insanın iradesi hiçe sayılarak kaldırıldı. Vekiller darbedilerek ayrıntılarını anlatamayacağım işkencelerle... Gözaltına alındık ve tutuklandık. 100'e yakın belediye başkanı görevden alındı, halkın belediyeleri gasbedildi.

Bu ülkenin vicdanı olan, barış ve özgürlük uğruna bir ömür vermiş Sayın Ahmet Türk başta olmak üzere, Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ dâhil 11 milletvekili arkadaşım ve Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel tek kişilik hücrelerde, yasalarla güvence altına alınmış tutuklu haklarından dahi mahrum bir şekilde tecrit ve işkence altında tutulmaktadırlar.

Bir hukuk devleti olduğunu iddia ettiğiniz bu ülkenin seçilmiş bir milletvekili olarak defalarca hakarete, saldırıya maruz bırakıldım ve bana suikast girişiminde bulunuldu ama her ne hikmetse, bütün suç duyurularıma rağmen tek bir dosya açmayan savcılar, ifadeye çağrılmamama rağmen, tebligat almamama rağmen, bir gecede, ben ve diğer milletvekili arkadaşlarımın onlarca dosyasını birleştirip, her birimizi aynı dakikada farklı savcılarla, farklı kentlerde gözaltına alabiliyor. Ben ve diğer vekil arkadaşlarım, 4 Kasım gecesi, siyasi bir talimatla, siyasi bir darbeyle, tek merkezden yönetildiği her açıdan aşikâr olan bir gece yarısı operasyonuyla bulunduğumuz yerlerden gözaltına alındık. Saatlerce süren nakiller boyunca ters kelepçe takılarak işkenceye maruz kalırken, Adalet Bakanı bu Meclisten, bu kürsüden işkencenin olmadığını hepinizin ve halkın gözlerinin içine bakarak söylemekten geri durmadı.

Sormak istiyorum: Acaba Meclis Başkanı, Başkanlık yaptığı Meclis üyelerinin bu şekilde gözaltına alınıp işkence edilmesinden zerreyimiskal kadar hicap duymuş mudur?

Bırakılmam Türkiye'de küçük de olsa bir umut uyandırmıştır. Tek başıma bırakılmam bu doğan umut için yeterli değildir. Derhâl, hiç vakit kaybedilmeden eş genel başkanlarımızın, milletvekili arkadaşlarımın, belediye başkanlarımızın ve düşüncelerinden dolayı cezaevinde tutulan tutsakların serbest bırakılması gerekmektedir. Bizler, halkın iradesini her koşul ve şart altında temsil edip onurlu bir barışın ve özgür bir yaşamın yaratılması için mücadele ederken ve her türlü bedeli göze alırken bu Parlamento, halkın ona vermiş olduğu iradeyi tek bir kişiye devretmek, "yeni Anayasa" adı altında bir dikta rejimine geçmek için gecesini gündüzüne katmakla meşgul olmaktadır.

Ülke, içte ve dışta bugün tarihinin en büyük, derin krizini yaşamaktadır; ekonomi dibe vurmuştur, halklar arası uçurum giderek artmıştır, dış siyasette fiyasko üstüne fiyasko yaşanmış, tek bir dost ülke kalmamıştır. Bu durumdan çıkış yolu asla yeni bir Anayasa'yla, böyle yeni bir Anayasa'yla, tüm yetkileri bir kişiye ve dar bir zümreye devretmekle sağlanamaz. Bir dikta rejimine geçiş değil, tam tersine, radikal demokrasinin birlikte bir yaşamın vazgeçilmez temel unsuru olarak tesisi ve bütün sorunların temel kaynağı olan Kürt sorununun bu çerçevede çözülmesi, bunun için de üç yıldır tecrit altında tutulan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve Sayın Öcalan'la görüşmelerin yeniden gerçekleştirilmesi ve tüm siyasi tutsakların özgürleşmelerinin sağlanmasıdır. Muhalif olan en cılız sese bile tahammül etmemek kaybetmişliğin en bariz göstergesidir. Sizler için daha geç olmadan, bu halkın vicdanına sığınmaktan korkmayın.

Dönün ve tarihe bakın, hakikat savaşçıları asla boyun eğmemiştir; ne Hallâc-ı Mansûr ne Nesimî ne Şems-i Tebrîzî ne Mevlâna ne Şeyh Bedreddin ne Şeyh Sait ne de darağacına yürürken bile "Ben size boyun eğmedim, bu size dert olsun." diyen Seyit Rıza ve bilin ki tarihi yaratanlar, zulme karşı direnenlerdir, baş eğmeyenlerdir, biat etmeyenlerdir. Bizler, Hakk'ın yolunda, halkımızın verdiği güçle hakikati her yerde haykırmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Her şartta, zindanda, dışarıda, sokakta, Mecliste, her alanda hakikati her seferinde herkesin yüzüne haykıracağız. Yine, her şeye rağmen asla hakikati söylemekten geri adım atmayan ve katledilişinin üzerinden on yıl geçen güvercin yürekli güzel insan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Birlik, devam edin.

LEYLA BİRLİK (Devamla) - ...sevgili Hrant Dink'i saygıyla anıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)