GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:61
Tarih:18.01.2017

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin ilan edildiği 20 Temmuz tarihinden bu yana insan hakları ihlalleriyle ilgili raporlar 12 Eylül dönemini hatırlatıyor maalesef. Gözaltına alınanların sayısı, keyfî gözaltılar, gözaltı süresi, gözaltında kaybetmeler bile şimdi bu dönemde istatistiklere girmeye başladı. İşkence ve kötü muameleyle ilgili bilgiler, çok ciddi iddialar, yargısız infazlar; bütün bunlara baktığınızda sanki 12 Eylül dönemini yeniden yaşıyormuşuz gibi bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bu tablodan gurur duyanlar var mıdır, bilmiyorum. Bu tabloyu herhangi bir makul gerekçeyle meşrulaştırabilecek bir iktidar sözcüsü, milletvekili, bakanı var mıdır bilmiyorum fakat bütün enerjiyi, iktidar partisi ve Hükûmet bütün enerjiyi, olağanüstü hâli en etkili şekilde kullanıp bu Anayasa değişikliğini geçirmeye yoğunlaştırmış görünüyor. Olağanüstü hâl güya devletin kendi içine uygulanmak üzere ilan edilmişti ve mümkünse üç ay dolmadan kaldırılacaktı ama maalesef o günden bugüne aylar geçti, olağanüstü hâli kaldırma niyeti yok Hükûmetin. Neden yok? Belli ki bu kadar keyfî yönetme imkânı büyük avantajlar sağlıyor, bunu gördüler. Bir de iktidar yoğunlaşması, gücün artması bir tür zehir etkisi yaratıyor ama keyif veren bir zehir gibi bünyeye giriyor ve bünyede yayılıyor, uyuşturuyor "iktidar sarhoşluğu" diyoruz buna. Güç uyuşturuyor, iktidar sarhoşluğuna kapılanlar daha çok iktidar istiyorlar, daha çok iktidar istedikçe de onlara itiraz eden her çevreyi susturmayı kendilerine hak olarak görüyorlar. Rakamları okumayacağım çünkü gerçekten vahim bir tablo burada sıralanan rakamlar, ihlallerle ilgili veriler, ihlallerle ilgili tespitler son derece vahim. İktidar partisi sözcüleri Anayasa değişikliğiyle ilgili bugün de söz aldılar, konuştular. Evet, ikinci tur görüşmeler bugün başlıyor. Vurguladıkları tek nokta var: "Halk karar verecek, Cumhurbaşkanını seçecek, seçimle gelecek dolayısıyla demokratik meşruluğu olacak, sistem de buradan hareketle tam demokrasi olacak." "Neye göre tam demokrasi olacak?" diye sorduğumuzda verdikleri tek cevap var: 1982 Anayasası'na göre veya bundan önceki vesayetçi sisteme göre. İroni şurada: Evet, uzun yıllar bir vesayetçi sistem hâkimdi bu ülkede ve Türkiye'de bütün demokratlar vesayetçi sisteme karşı her şart altında mücadele ettiler, ben de bunlardan biriyim. Vesayetin her türüne karşı çıkarım. Fakat eski dönemdeki vesayetin kendi içinde bir kuvvetler ayrılığı vardı. Mesela yargı, ordu ve hariciye ya da sivil askerî bürokrasi diye ikiye ayrılıyor ve orada vesayet yetkileri içinde kendine göre bir kuvvetler ayrılığı ilkesi fiilen uygulanıyordu. Şimdi önerilen sistemde, şu ironik kuvvetler ayrılığı uygulamasına bile imkân yok, çünkü kuvvetleri tek elde toplamaya yönelmiş bir sistem bu. Cumhurbaşkanına yetkiyi verin. Neyle vereceğiz? Efendim, seçimle vereceğiz. Seçimde ne kadar yeterli? Oylamaya katılanların yüzde 50'sinin 1 oy fazlası yeterlidir. Yani milletin tamamını temsil edecek diye yetkilendirilen Cumhurbaşkanı da yüzde 50+1 oy aldığında göreve gelmesi yeterli olacak ve bütün milleti temsil edecek, millet adına sonsuz görünen denetimsiz yetkileri kullanabilecek. Bundan daha büyük vesayet olmaz arkadaşlar.

Getirdiğiniz sistem, içinde ironik kuvvetler ayrılığını bile barındırmayan, ona da imkân vermeyen tekçi bir sistemdir. "Tek adam yönetimi" dediğimizde kastettiğimiz, sadece yetkilerin tek adamda toplanması değil, aynı zamanda bütünüyle tekçi bir siyasal mantık ve anlayışın hayata geçirilmesidir. Tekçiliğin karşıtı, çoğulculuktur. Çoğulculuk ise özgürlükler ve haklarla ancak sağlanabilir. Şimdi, hem özgürlüklerle ilgili en ufak bir düzeltme içermeyen bir teklif getireceksiniz, hukuk devleti güvencelerini, ilkelerini sağlamlaştıran hiçbir öneri getirmeyeceksiniz, hakların kullanımını garanti eden hiçbir güvence, hiçbir düzenleme getirmeyeceksiniz ve hem de bu paketi "vesayete karşı demokrasiyi ilerletme hamlesi" olarak niteleyeceksiniz.

Gerçekten, bütün samimiyetimle soruyorum: Bunu söyleyen arkadaşlar bu gerekçeye inanıyorlar mı? Kendi söylediklerine gerçekten inanıyorlar mı? Şunu deseler, defalarca burada belirttim, yeminle, itiraz etmeyeceğim, ya, arkadaşlar, tamam, ne gerekçeye bakmaya gerek var ne de uzun uzun öyle lafları ortalıkta dolandırmaya gerek var. "Bizim istediğimiz, tek adam yönetimi; daha doğrusu biz, bir tür monarşi istiyoruz, bir tür padişah yetkileri istiyoruz. 1786 Anayasası'ndan da geri bir sistem istiyoruz, meşruti olmayan bir monarşi istiyoruz." deseniz, tamam, kalkarız burada iki tezi tartışırız ama öyle yapmıyor iktidar partisi sözcüleri illa da efendim, getirdikleri sistemin özgürlükçü olduğunu, demokrasiyi güçlendirdiğini söyleyecekler. Ee, bu kadar tutarsızlık, daha doğrusu, yani kötü bir söz kullanmak istemem ama biraz fazla pişkinlik gibi görünüyor bana bu, daha samimi bir tartışmayı da önlüyor.

Seçime bu kadar vurgu yapan bir iktidar, seçimi bütün meşruiyetlerin kaynağı olarak gösteren bir parti, hiç olmazsa seçimlerin evrensel ilkelere uygun yapılmasını savunsaydı ve bunu sağlasaydı. Sadece son üç seçime bakın, 7 Haziran seçimleri öncesi partimize yönelen saldırıların listesi çok kabarık, sayamayız, burada defalarca dile getirdik. O baskılar altında dimdik ayakta durduk ve yüzde 13'ün üzerinde oy aldık, tek başına hükûmet kurmasını AKP'nin engelledik. Ne olduysa o zaman oldu işte, intikam operasyonları ondan sonra başladı. 7 Haziranın sonuçlarını geçersiz ilan etti Cumhurbaşkanı, fiilen geçersiz ilan etti. 1 Kasım seçimlerine girdik tam bir baskı ve kaos ortamında. Seçimlerde de evrensel ilkelere uymayı gerekli görmüyor bu yönetim anlayışı. O zaman seçimleri niye yüceltiyorsunuz?

Şimdi, olağanüstü hâl şartlarında seçime gidiyoruz, bizim partinin yani Meclisteki en büyük 3'üncü gruba sahip partinin eş başkanları, grup başkan vekilleri ve milletvekilleri içerideler. "Bağımsız yargı kararıyla" diyeceksiniz, buna yani eminim aranızda inanan bir kişi bile yoktur, bağımsız yargı kararıyla bunların içeride tutulduklarına. Bu, bir rehin alma yöntemidir ve seçimi de kendi avantajına dönüştürmek için her türlü fırsatı kullanma anlayışıdır.

Eğer seçimler kutsalsa serbest, özgür bir ortamda yapılmalı; böylece milletin, kendi iradesini özgürce ifade etmesi sağlanmalı. Özgürlüğü elinden alınmış bir milleti tek kişinin temsil etme iddiası, "vesayet" tanımının en güçlü örneğidir. Önerdiğiniz sistem, gerçek anlamda, güçlü bir vesayet sistemidir. Cumhurbaşkanı, milletin vasisi olacak; "millet" dediğiniz de onu seçen yüzde 50'nin vasisi olacak; diğer yüzde 50, özgürlüklerden mahrum bırakılacak, haklardan mahrum bırakılacak ve eşit, özgür, adil bir yarış yapılmayacak.

Referanduma gider miyiz? Bilmiyorum. Ben buradaki milletvekillerinin, en azından AKP ve MHP içinde de bazı milletvekillerinin çeşitli yöntemlerle rehin alınmak istendiğini düşünüyorum. Bu rehin operasyonunu kıracak milletvekilleri AKP'de ve MHP'de vardır, ben buna inanıyorum.

Bir de, helal seçim...

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - MHP vekilleri terörist değil. Kimse rehin alamaz, kafanızı yormayın siz.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - Milliyetçi Hareket Partisinde kimse rehin olmaz ya!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika rica edebilir miyim.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

Bir dakika daha veriyorum size.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Saçmalıyorsun gene, saçmalıyorsun.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bir de, referanduma adil şartlarda gidelim, helal bir seçim yapalım ama görüyorum ki AKP, bugüne kadar helal olan her şeye sırtını dönmeye çok fazla alışmış.

Bugün bu şartlar altında, her gün gözaltılar... Daha bugün parti örgütlerimiz boşaltıldı, nasıl kampanya yürüteceğiz? Biz yürütürüz, o kampanyayı her şart altında, "hayır"ı her türlü baskıya rağmen haykıracak gücümüz var bizim ama rakibin, hiç olmazsa kendi ahlakını sorgulaması gerekmez mi? "Ya, ben rakibime, bana ait bütün imkânları engelliyorum; ben istediğimi yapıyorum, o yapamayacak." demez mi?

Bu, haram bir seçim olacaktır ama haramdan da medet ummayın, haram olsa bile sonuçlar, eminim sizlere haram olacaktır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)