| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 11.10.2012 |
CEMALETTTİN ŞİMŞEK (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı'nın 18'inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlarım.
Özellikle ve öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki bu yasa tasarısı Sağlık, Aile, Çalışma, Sosyal İşler Komisyonundaki arkadaşlar tarafından biliniyor ki bundan altı yedi ay kadar önce komisyonlarda görüşüldü ve ivedilikle de Genel Kurula indirileceği söylenmişti o zaman ancak nedense -çünkü birçok sendikanın sözleşme yapabilmesi ve işçilerin sosyal haklarından mahrum kalmaması için bu kanunun bir an evvel çıkması önerilmişti.- ama nedenini bilemiyoruz ki altı yedi ay bu kanun geri çekilmiş, Hükûmet tarafından tutulmuştur.
Bugün öncelikle gazetelere baktığımızda TÜRK-İŞ'in, Türkiye'de en eski ve en köklü sendika olan TÜRK-İŞ'in bir ilanını görüyoruz. Bu ilanda TÜRK-İŞ, son değişiklik hâliyle, kendileriyle bunun paylaşılmadığını, sosyal taraflarla iyice paylaşılmadığını ve kendileri dışında başka birileriyle paylaşılarak getirildiğini? Demek ki Hükûmetin başka sosyal tarafları, başka sosyal paydaşları var diye düşünceye sevk eden bir ifadeyle bugün karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi, son on yıldır Adalet ve Kalkınma Partisinin işte değişim, dönüşüm ve ileri demokrasi diyerek getirdiği yasaların bir görünen yüzünün, bir de arkasında esas maksadının olduğu şekliyle getirdiği bu kanunun içeriğinden de anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, daha önce ne demişti Hükûmet? İlk döneminde hani AB ile hemen ortaklığa giriyor idik, ortaklık hemen kabul ediliyordu! Hatta Sayın Başbakan o zaman Başbakan değildi, Başbakan olmazdan önce işte uçağa atladı, AB ülkelerini teker teker gezerek millete bir umut ışığı olarak AB gösterilmişti. Ancak daha sonra anlaşıldı ki bu AB yasalarını çıkarmak, geldiğimiz noktada AB'ye esas üye olmak hedefinde değil ama kendi istedikleri yasaları bir şekilde çıkararak, biraz evvel ifade ettiğim gibi, bunun arkasında başka bir amacın olduğu anlaşıldı. Hatta geldiğimiz noktada, AB'den sorumlu Başmüzakereci olan Sayın Egemen Bağış işsiz kalmış durumda, arada AB'nin yayınladığı bülteni bizlere ulaştırıyor ve sadece görevi o noktaya geldi. Hani bir umuttu bizim için, ne oldu? Unutuldu gitti. AB'ye girecektik ve sanki bir şey bekler gibi bütün halkımız bunu bekliyor idi.
Ekonomide gelinen noktada ise esas her şeyin sosyal adaletini düzenleyeceğiz ve bunun sosyal adaleti sağlayarak gelir dağılımını düzelteceğiz denilen noktada bugün ekonomide gelinen nokta şudur: Gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 80'ini nüfusun yüzde 20'si, geri kalan yüzde 20'sini ise yüzde 80'i kullanmaktadır. Bu, maalesef ne sosyal adalete ne de ileri demokrasiye sığan bir durum değildir.
Bakın, açılımın arkasından ne çıktı değerli arkadaşlar: Açılımın arkasından çıkan da geldiğimiz noktada bölücülük. Kimse açılımın ne olduğunu? İçini doldurmadan bir açılım furyasıdır gitti ama arkasından geldiğimiz noktada ülkede neyi tartışıyoruz? Bugün nasıl bölüneceğimizi. İşte Oslo görüşmeleriyle vesaireyle, önce "Yok." denildi, "şerefsizlik" üzerine konuşuldu vesaire ama gelinen noktada açılımın da bir bölünme projesi olduğu ortaya çıktı.
Dış politikada da sıfır sorunla harekete geçilmişti ve öyle vatandaş inandırılmaya çalışıldı ama geldiğimiz noktada sırf sorun hâline geldik. Bugün Suriye ile bir güç bizi yavaş yavaş savaşa doğru itmeye çalışıyor ve bizim de bu manada kullanıldığımızı düşünüyorum. Elbette Meclisten geçen bir tezkere var bu konuda ama Milliyetçi Hareket Partisi asla bu noktada Suriye'yle savaşı tasvip etmemektedir, izlenen politikaları da tasvip etmemektedir. Bir tür, bir şey ama bir provokasyon?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.