GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:60
Tarih:17.01.2017

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, yazman arkadaşlar ve salonda bulunan çok değerli milletvekili arkadaşlarım; buradan doğrusu, salon dışında olanları selamlamayı düşünmüyorum, sadece salonda bulunanları saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olabilir miyiz lütfen.

Buyurun.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Biraz önce HDP'li arkadaşlarımız tarafından sunulan önergenin sahibinin şu anda aramızda olmayan, tutuklu bulunan Çağlar Demirel olduğu ifade edildi. Aslında bu durum dahi Çağlar Demirel'in bir parlamenter olarak şu anda hepimizle bir arada olup kendi önergesi üzerine konuşamamış olmasının, 15 Temmuzdan bu yana yaşadığımız bir gerçekliği son derece özetle ifade ettiği inancındayım.

Lütfen, salonda sessizliği sağlayabilir misiniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir kez anons ettim ama ikincisine ihtiyaç duyuyorum. Lütfen biraz sessizliğimizi koruyalım.

Buyurun Sayın Konuşmacı, sürenize ekleyeceğim.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu konuda, 15 Temmuzdan sonra yaşananlar konusunda, gözaltı ve tutuklama işlemlerinin alabildiğine hukuk dışı bir hâle geldiği konusunda daha önce buradan çok sayıda konuşma gerçekleştirildi. Şimdi, bir rakamı sizinle paylaşarak konuşmamı sürdürmek istiyorum. Bugüne dek gözaltına alınan sayısı, Sayın Adalet Bakanı tarafından yapılmış olan son açıklamaya göre 71.274 kişi. Tutuklama ise, yine Sayın Adalet Bakanının açıklamalarına göre 41.832 kişi.

Şimdi, bildiğimiz bir gerçeklik var. Biraz önce yine HDP'li milletvekilleri özellikle AKP'ye hitaben "Siz kanun hükmünde kararnameler üzerinden hukuk okuyorsunuz." dediler. Oysa -ben değerli arkadaşlarıma da anımsatmak isterim ki- OHAL dahi, kanun hükmündeki kararnameler dahi hukuk dışına çıkmayı engeller, izin vermez. Olağanüstü hâl rejimi, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir rejimdir, sınırları vardır, bu sınırlar dışına çıkıldığı zaman bir hukuk rejimi diye ifade ettiğimiz OHAL rejimi hukuka aykırı bir yapıya kavuşmuş olur. Aramızda hukukçu arkadaşlar var. Onlarla birlikte ve onlara da anımsatarak birkaç şeyden söz etmek isterim. Gözaltı ne demektir, tutuklama ne demektir ve esas adı, hem tutuklamanın hem de gözaltının hukuk sistemimizdeki asıl adı nedir? Asıl adı, arkadaşlar, koruma tedbirleridir, koruma önlemleridir. Bazen suçtan koruma, bazen suçluyu korumak üzere düzenlenirler ve bunların en basiti yakalamadır, tutuklama, zorla getirme, arama, el koyma, beden muayenesi fiziki ve kimlik tespiti ve iletişim tespiti gibi önlemler arkasından yer alır.

Şimdi, biz, bir gözaltı işlemi yaptığımız zaman o gözaltı işleminde nelere uymak durumundayız, sanıktan ya da zanlıdan suça gitmek mi, yoksa kanıtları saptayıp kanıtlar üzerinden zanlıya ulaşmak ve onu sorgulamak mı? Bugün kanun hükmündeki kararnamelere sığınılarak ama hukuka aykırı olarak yapılan işlemler bireyler hakkında, zanlı diye gösterilen bireyler hakkında -ki, ben bunu sadece milletvekilleriyle sınırlı olarak düşünmemek gerektiğini, bütün yurttaşlarımıza, bu arada gözaltına alınan, bu arada tutuklanan bütün yurttaşlarımıza ilişkin olarak düşünmek gerektiği inancındayım- yapılan işlemler hukuka aykırıdır.

Kanıtlar toplanmaksızın gözaltı işlemleri, kanıtlar toplanmaksızın yakalama işlemleri, herhangi bir uyarı olmaksızın çağrıya uymadı diye bireylerin tutuklandığı ve delillerin göz ardı edildiği bir süreçle karşı karşıyayız. Bu süreç Parlamentomuzun, hukuka uygun kararlar üretme durumunda olan Parlamentomuzun, hukuka uygunluk, yani Anayasa'nın 2'nci maddesinde yer alan hukuk güvenliği ve hukuka uygun eylem ve işlemleri, yasal düzenlemeleri yapan bir kurumun bu konuda çıkardığı kararnamelerin doğrudan doğruya Anayasa'nın 2'nci maddesiyle çeliştiği bir düzenlemede hukuksuzluk açıkça ortaya çıkmaktadır.

Devam ediyorum. Anayasa'nın 10'uncu maddesi vardır. Biz bunların değiştirilmesi konusunda da herhangi bir öneriyle karşılaşmadık. 2'nci madde yerinde duruyor. 10'uncu madde yani eşitliği emreden madde yerinde duruyor; herkese eşit davranılması, her koşulda eşit davranılması konusunda. Anayasa'nın 15'inci maddesi, uluslararası hukuktan doğan yükümlüğünün ihlal edilemezliğine ilişkin. 36'ncı madde, her durumda dava hakkının kullanılması gerektiğine ilişkin. 121/3'üncü madde, OHAL'le sınırlı, OHAL'in ilanıyla sınırlandırılmış önlemler alınmasına ilişkin. Yine 125'inci madde, OHAL'de dahi yürütmeyi durdurma isteminin yasaklanmamasına ilişkin.

Bütün bunlara yani Anayasa'nın açık hükümlerine karşın, yapılan uygulamaların, sayıları binleri aşmış olan, cezaevlerini dolup taşırmış hâle getiren bu uygulamaların ne kadar hukuksuz olduğunun bir örneğini de bugün -umarım ki okumuşsunuzdur- basında yer alan bir haberi sizinle paylaşarak size anımsatmak istiyorum. Sevgili arkadaşlar, elimde bir kovuşturmaya yer olmadığı kararı var. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının müştekisini ve şüphelisinin adlarını vermiyorum ama kimliğini söyleyeceğim: Bir emniyet görevlisi. Zanlı, sanık, şüpheli, bir emniyet görevlisi. Bu emniyet görevlisiyle ilgili, "Bu şahıs tarafından kötü muamele ve işkence gördüm." diye yakınan, belgelerini ve tanıklarını sunmuş olan bir davacı hakkında verilen karar, kamu adına kavuşturmaya yer olmadığı kararı. Nereden çıkarıyor? Burada kabul ettiğiniz, sonra kanun hâline de getirmiş olduğunuz 667 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'nin 9'uncu maddesinden bu sonucu çıkarıyor. Ne dedik? Ne diyor? Daha doğrusu, biz demedik, bunları kullanırken hep hata yapıyorum. OHAL görevi içinde görev yapanların herhangi bir suçla, herhangi bir cezai ve idari yaptırımla karşılaşmayacaklarına ilişkin düzenleme getiriyor. Daha önceki konuşmalarımda size birisini hatırlatmıştım; 12 Eylülün paşalarını hatırlatmıştım. 12 Eylülün işkence emirlerini veren, bireyleri görevden alan, tutuklayan, gözaltına alan, doksan gün süreyle işkenceye izin veren insanların soruşturulamazlığının yarattığı probleme işaret etmiştim.

Şimdi buradan size sesleniyorum: Yarın bir Kenan Evren olarak mı anılmak istiyorsunuz yoksa siz hukuka uygun düzenlemeler yapmış ve gerçekten teröristi terörist olarak değerlendirmiş ve cezalandırmış ama herhangi bir suçla ilgisi olmayan insanlara yönelik de işkenceler yapmış, gözaltılar hazırlamış, tutuklamalar yapmış ve onları ağır cezalarla hak etmedikleri hâlde hukuksuz bir biçimde cezalandırmış olmakla mı anılacaksınız?

Değerli arkadaşlar, bir tercih yapmak zorundayız. Burada hukukun beş yüzü yok, dört yüzü yok. Her siyasi parti temsilcisi gelip burada farklı farklı değerlendirmeler yaparsa demek ki o ülkede hukuk yoktur arkadaşlar. Zaten hukuk da insan haklarına dayalı olmak zorunda bir hukuktur. Şimdi, Anayasa'nın bütün düzenlemeleri, Anayasa'nın açık hükümleri, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun açık hükümleri varken eğer biz Türkiye'de sayıları on binleri bulmuş olan insanları gözaltına alıyor ve tutukluyorsak doğru gitmeyen, yanlış giden bir şey vardır.

Biraz önce değerli Aytuğ Atıcı "Haberiniz var mı?" diye seslendi. O seslenirken şunu anımsadım: "Haberin var mı taş duvar? Demir kapı, kör pencere..." Haberin var mı? Haberiniz var mı cezaevi ne demektir, gözaltı ne demektir, tutuklama ne demektir? Çocuklarınızın dışarıda kalması, annelerinizin dışarıda kalması ne demektir?

Haksızlık varsa her haksızlık bir cinayettir arkadaşlar, bu cinayete ortak olmayalım.

Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)