| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 11.10.2012 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlayarak, Cumhuriyet Halk Partisinin muhtarların özlük haklarına ilişkin araştırma önergesi aleyhine her ne kadar söz aldıysam da, lehine bir konuşmayı yapacağım. Hepinizi selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye 1923'ten bu yana 35.184 köy ve 17.850 mahallesiyle, toplamda 53 bin civarındaki muhtarıyla ve onların sorunlarıyla yüzleşen bir geçmişe sahip. Cumhuriyetin, geçmişinden bugüne çözemediği, çatışması ve çelişkisini yaşadığı üç önemli etmenden biri merkezle ya da devletle çevre arası çatışmayı, çelişkiyi günümüz çağına, günümüz ihtiyaçlarına cevap bulacak tarzda çözememiş olmasıdır. Bu yönüyle de, sorunu tek başına seçme, seçilmeye indirgemiş, oy veren, oya maruz kalan bir ilişkiye dönüştürdüğümüz için de sorunlar içinden çıkılmaz yumağa dönüşmüş bulunmaktadır. Biz, şu anda duyduğumuz ve gündemimize yakın zamanda geleceğini bildiğimiz İçişleri Komisyonunda bulunan Büyükşehir Belediyesi Yasası'na ilişkin tartışmaları yoğunlaşırken, es geçemeyeceğimiz, önemle üzerinde durmamız gereken muhtarlara ilişkin düşünceyi sizlerle paylaşmaya değer buluyorum.
Günümüz küresel dünyanın merkeziyetçi yapılardan giderek yerele ve yerindelik ilkesine dönüştüğü, yerelin, yerel dinamiklerin, toplumsal dinamiklerin öne çıktığı bir süreçte, biz her şeyi merkezileştirip, merkezde toplayan bir algıyı doğru görmüyor, bunun bizi otoriterizme, faşizme götürebileceği tehlikesini ve riskini öncelikle paylaşmak istiyoruz. Yetkinin, gücün paylaşılması, çevreye, periferiye aktarılması gerekirken, mevcut var olanı da yetersiz ve yoksun olan yetkileri ve inisiyatifi de yerelden alıp merkeze toplamak günümüz demokrasi anlayışıyla, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşır bir durum değildir. Bu açıdan, sadece ve tek başına 53 bin muhtarın değil, aynı zamanda beş yıllığına seçtiğimiz belediye meclis üyesinin de, yine beş yıllığına seçtiğimiz il genel meclisinin de biz milletvekillerinin ya da seçilmiş belediye başkanlarının kazandığı haklardan yoksun olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekiyor. 53 bine ilaveten, 70 bin civarında, bu seçilmişlerin, her birinin 4 kişilik aileden ibaret olduğunu varsaydığımızda, 600 bini aşkın, 1 milyon civarında nüfusu direkt ilgilendiren bir konu, Meclisin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konudur. Onların, sadece ve tek başına Meclis oturumlarına bağlı kalmış olmaları, inisiyatiften, siyasal faaliyetten, etkinliklerden alıkoyan, caba ve emekten alıkoyan bir ilişkiye de dönüşmüş bulunmaktadır. Karşılığı ve bedeli olmayan bir emeğin sömürü olabileceği gerçeğinden hareketle, seçilmişlerin hak ettiği özlük haklara, siyasal ve sosyal haklara kavuşturulması demokrasinin olmazsa olmazlarından biridir. Sadece dört yılda, beş yılda bir sandığa gitmiş olmak, seçilmek ya da seçmek adına oy kullanmak demokrasi değildir. Bu, olsa olsa demokrasiciliktir, demokrasi oyunudur. Demokrasi, sosyal, siyasal haklar manzumesidir. Demokrasi, özgürlüklerin, adaletin ve eşitliğin hayat bulduğu günümüzün bizatihi yaşam felsefesidir. O açıdan, büyükşehir belediye yasasının tartışma konusu olduğu, önümüzdeki günlerde enine boyuna tartıştığımız ve tartışacağımız bugünü fırsata dönüştürülebilmeliyiz.
Günümüz küresel dünyası yerele ve yerindenliğe önem verir bir noktaya taşınmışken, hizmetin üretilmesi bireye en yakın birim tarafından yürütülmesi bir zaruret durumuna gelmişken, hizmetin üretilmesinde insan odaklı, birey odaklı olması gerekirken, gücün merkezde toplanması yerine tabana demokratik katılımcılığı esas alacak bir tarzda yayılması gerekirken, hizmetin üretilmesi, yürütülmesinde olduğu kadar kaynakların akılcı kullanılmasında da demokratik katılımcı yaklaşımları öne çıkarmamız gerekirken, ha bire dünyanın tersine gidecek bir uygulamayla kendimizi bireyin, kesimin ikbaline ve geleceğine havale eden bir toplum, bir ülke, bir Meclis durumuna getirilmek isteniyor. Buna herkesten önce, halkın iradesi olan Meclisin itirazı yüksek olmalı, güçlü olmalıdır. Hiçbir irade, halk iradesine rağmen onun üzerinde şekillenebilme hakkına ve gücüne sahip değildir. Bu nedenle, biz büyükşehir belediye yasasında da bu konudaki düşüncelerimizi enine boyuna sizlerle paylaşacağız ama bir mağdur kesim, doksan yıldır halka en yakın, ona dokunan, onun sorunlarıyla iç içe olan, acısını paylaşarak hafifleten, mutluluğunu ortaklaşarak güçlü ve zengin kılan muhtarları, belediye ve il genel meclis üyelerini mağdur kılmaya, mağduriyetlerini gidermemeye yönelik bir duyarsızlık Meclisin hakkı değil. Biz, tez elden, bu mağdur kesimin sosyal, siyasal olduğu kadar özlük haklarının da yasal güvenceye tabi tutulması günümüz gelişmişliğinin bir göstergesidir. Her gün övündüğümüz 16'ncı ekonomik güç olma noktasındaki övüncüyle kendimizi öne çıkardığımız Türkiye, zenginliği paylaşamıyorsa, zenginliği adalet ekseninde halka ve tabana dağıtmıyorsa ve hâlâ da halk iradesine bu konuda bir duyarlılık göstermiyorsa bu hepimizin açmazıdır, hepimizin sıkıntılarıdır.
Bu açıdan, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak muhtarlar ve seçilmiş belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyesi arkadaşlarımız başta olmak üzere, siyaseten hukuk nezdinde muhatap olunacak konumda bulunan herkesin siyasal güvenceye, yasal güvenceye tabi tutulması, bu haklardan faydalanmasının yolunun açılması yanında irade beyanında bulunuyor, bunu desteklediğimizi ifade ediyoruz. Yetinmiyoruz, hizmetin kalitesi, sürdürülebilirliği, hesap verebilirliği, verimliği, adil ve eşitlikçi dağıtımı da ancak yereldeki siyasal organizasyonlar tarafından yerine getirilebilir. Bu siyasal organizasyon köyde muhtarlıktır, ihtiyar heyetidir; ilçede, ilde il genel meclisidir; yerelde, beldede, ilçe ve illerde belediyelerdir. Bunları yetkilendirmek, yetki alanlarını genişletmek, devletin kimi görev ve sorumluluklarını; eğitim gibi, sağlık gibi, çevre ve benzeri kültürel faaliyetler gibi bir kısım yetkilerini devretmek gerekirken her şeyi merkezileştiren süper güçler yaratmak, süper fenomenler yaratmak bizi yarın karşısında duramayacağımız, karşılayamayacağımız ciddi siyasal sorunlarla karşı karşıya bıraktırabilir.
Hâlbuki yine, doksan yıllık cumhuriyet tarihinin açmazlarından biri olan merkez ve kimlik, merkez-din arası çelişkiyi bu paradoksla, bu paradigmayla soruna yaklaşıp çözüme kavuşturduğumuzda, demokratik cumhuriyeti, demokratik ortak vatanı birlikte ortaklaştırdığımızda her şeyin anlamlı ve değerli olmaya başladığını görmüş olur, biz asli işimize dönmüş, bu yönüyle de yasama organı olma faaliyetimizi de gerçekleştirmiş oluruz.
Bu duyarlılıkla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlayarak, başarı dolu yarınlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.