| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 14.01.2017 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Değişiklik Teklifi'nin 16'ncı maddesi hakkında grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Anayasa gibi önemli bir teklifi görüşürken Anayasa'da aranan iki önemli husus var. Çağdaş anayasalarda esasında toplumsal konsensüs aranır; birincisi bu. İkincisi ise, anayasa hazırlama sürecinde halkın iradesinin tam olarak Meclise yansıması gerekir. Oysa şu anda 16'ncı maddesini görüşmekte olduğumuz teklifte -geldiğimiz son 2 maddesinde- bugüne kadar bu Meclisin iradesi tam olarak teşekkül etmemiştir. Bu Meclisin iradesi sakattır, topaldır bu Meclis çünkü bu Meclisin üyesi olan ve öncelikle bütün Türkiye'nin milletvekili olan ama esasında da kendi yörelerinden aday olup seçilen 2 eş başkanımız dâhil 11 milletvekilimiz bu Mecliste bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu Meclisin 550 milletvekillinden teşekkül etmesi gereken Türkiye halkının tüm iradesi bu Mecliste maalesef teşekkül etmemektedir. Bu anlamda Meclisin iradesi hukuken de vicdanen de eksik ve sakattır.
Değerli milletvekilleri, toplumsal konsensüsle hazırlanması gereken anayasalar, aslında çağımızın gereklerine de uygun, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve kuvvetler ayrılığını esas alan değişiklik olması gerekiyor. 1982 Anayasası'nın tüm esasları, ruhu ve felsefesi yerli yerinde dururken Anayasa'nın sadece yönetim şekline ilişkin maddelerini değiştirmekle, yönetim şeklini değiştirmekle, biz, 82 darbe anayasasını demokratik, meşru, özgürlükçü bir anayasa olarak ifade edemeyiz. Esasen değişen tek şey yönetim biçimi. Yönetim biçimi olarak da maalesef, demokratik, çağdaş yöntemler olan halkın farklı kesimlerinin, farklı inançların, farklı etnik yapıların karar süreçlerinde, temsiliyet süreçlerinde yer almadığı, iradenin ve yetkinin tek elde toplandığı bir yönetim biçimini inşa ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu Meclisi kuran ve bu ülkeyi kuran 1921 Anayasası tekçi, tek mezhep, tek etnik esas üzerinden kurulmadı. O Meclis hem Kurtuluş Savaşı'nı veren Meclistir hem bu devleti kuran bir Meclistir. O Meclisin esası, ademimerkeziyetçiliğe yani demokratik bir anayasa ama aynı zamanda bu ülkede doksan yıldır çatışmaların ve bu ülkenin kronik sorunu hâline gelen Kürt sorununun da çözümünü öneren bir anayasaydı. Ama o Anayasa, maalesef 1924 Anayasası'yla mevzuattan kaldırılınca 24 Anayasası'nın sonucu olarak, bildiğiniz gibi Şeyh Sait, Ağrı, Dersim başkaldırıları; 1960 Anayasası, 49'lar olayı, 483 Kürt kanaat önderinin Sivas'a sürgünü, Türkiye İşçi Partisinin kapatılması ve 1970'li yıllarda gördüğümüz süreci yaşattı. 1980 Anayasası'nın yine tekçi ve inkârcı anlayışı kırk yıldır Türkiye'de savaş hâlini yaşatan PKK ve ülkedeki antidemokratik süreçleri yaşattı. Bu tekçi anlayış sadece bunu yaşatmadı hem Kürtlere hem Türklere hem diğer halklara büyük acılar yaşattı. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu son bir buçuk yıl içinde yaşadığımız Cizre, Silopi, Şırnak, İdil, Nusaybin şehir yıkımları da 1982 Anayasası'nın bu tekçi, inkârcı zihniyetinin ürünüdür. Kürt sorununun doksan yıllık problemini -aslında bizim açımızdan tarihsel bir fırsat- çözebiliriz.
Değerli arkadaşlar, bir anayasa değişikliği yapıyoruz. Doksan yıldır kronik sorun hâline gelen Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi ülkemizin temel sorunları açısından bizim için tarihî bir fırsattır. Eğer biz bu tarihî fırsatı demokratik, çağdaş, çoğulcu bir anayasayla çözemezsek doksan yıldır tekçi anlayış üzerinden sürekli bir biçimde problem üreten anayasalarla birlikte bu yeni anayasal düzenleme de belki bir doksan yıl daha, daha derin, daha çetin problemler üretecektir. Bu anlayış, bu inkârcı politika sadece ülke içinde çatışma, ayrıştırma üretmiyor ama aynı zamanda, dış politikada da Türkiye'nin tıkanmasına, manevra alanlarının daralmasına, son dört yıl içinde Suriye ve Irak'a ilişkin politikalarda görüldüğü üzere salt Kürt fobisi üzerinden dış politikanın yürütülmeye çalışılması siyaset alanının da, dış siyaset alanının da daralmasına yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu anayasa bu Meclisten çoğunlukla geçse bile ve yine referandumda yüzde 50'den fazla bir oy alsa bile bu anayasa, demokratik bir anayasa olmayacaktır, bu anayasa olsa olsa çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakküm anayasası olacaktır; zira her çoğunluğa dayanan anayasa demokratik, meşru ve özgürlükçü değildir. Dolayısıyla, çoğunluğa dayalı bir kabul gerçekleşse bile azınlığın çoğunluktan talepleri, çoğunluğun sürekli bir biçimde iktidarı devam ettirmesi, ülkede ancak darbeler sürecini, ancak çatışmalar sürecini, ancak kutuplaşmaların daha derinleşmesine neden olacak süreçleri yaratır.
Değerli milletvekilleri, belki hâlâ fırsatımız vardır, hâlâ zamanımız vardır. Tıpkı bize benzer, bizimle benzer ülkeler demokratik, çağdaş anayasalarla bu tür inançsal ve etnik sorunlarını nasıl çözmüşlerse bizim de sorunlarımızı çağdaş bir anayasayla... Yetkilerin tek elde değil, yetkilerin yerelle paylaşıldığı, yetkilerin halkla paylaşıldığı, demokratik, çoğulcu bir anayasayı yapma şansımız hâlâ vardır. Eğer biz bu şansı kaçırırsak tarih karşısında ve gelecek nesiller karşısında bizim sorumluluklarımız, vereceğimiz hesap çok derin olur.
Bakın, gelişmiş tüm ülkeler sorunlarını kendi anayasalarıyla çözmüşler. Anayasaları demokratik mi değil mi bir yana ama en azından inanç ve etnik temele dayalı sorunlarını çözebilmişler. Çarlık Rusya'sı, bildiğiniz gibi halklar hapishanesiydi; Sovyet Devrimi'nden sonra halkların kendi kaderlerini birlik içinde tayin etme hakkı ve daha sonra Rus Federasyonu'yla birlikte federal sistemle sorununu çözebilmiş ve bugün dünyanın ileri ülkelerinden biri.
Amerika Birleşik Devletleri, İngiliz etnik unsuruna dayalı Amerikan ulusunu yaratmamıştır. İngilizler, İspanyollar, Fransızlar, Portekizlilerden oluşan, Amerikan coğrafyasına dayanan bir ulus kavramını yaratmış ve bugün dünyanın süper gücü ama bir de aksi var. Saddam örneği, Beşar Esad örneği vardır. Baas milliyetçiliğinin hem mezhep temelindeki inkârı hem etnik temeldeki inkârı hem Irak'ı parçaladı hem Suriye'yi beş yıllık savaşa sürüklemiştir. Bütün bu deneyimleri göz önünde bulundurarak bizim de hâlâ fırsat kaçmadan bu Anayasa taslağını geri çekip konsensüsle demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasa yapma şansımız vardır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)