GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:58
Tarih:14.01.2017

CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Üzerinde söz aldığım bu 12'nci maddeyle, Cumhurbaşkanına, hiç kimseye danışmadan, tek başına, herhangi bir sebeple, örneğin canı öyle istediği için olağanüstü hâl ilan etme yetkisi veriliyor." demeyeceğim ya da "Kendi ilan ettiği olağanüstü hâl sırasında, Cumhurbaşkanı, Anayasa'da belirtilen sınırlara tabi olmadan temel hak ve özgürlükleri askıya alma imkânına kavuşuyor; bu çok yanlış, çok sakıncalı." demeyeceğim. Desem duymayacaksınız, duysanız da duymazdan geleceksiniz; yine göstere göstere, bu madde oylanırken "evet" oyu vereceksiniz. Bu yüzden sizin için "nahoş ama katlanılması gereken" diye bakılan bir muhalefet milletvekilinin söylemesi gerekenleri söylemeyeceğim.

Ben şu yaşadıklarımızı başka bir yönden değerlendiriyorum. Söylediğinize göre, cumhuriyet tarihinin en önemli görüşmelerini yapıyoruz, Gazi Meclis tarih yazıyor. Öyle söylüyorsunuz ve ben de katılıyorum ama bu görüşmelerin ilk günü, muhalefet partilerinin milletvekilleri görüşlerini açıklarken Meclis TV yayında değildi. Çok tuhaf, cumhuriyet tarihinin en önemli görüşmeleri yapılıyor, Meclis TV bunu yayınlamıyor. Dediğinize mi inanacağız, yaptığınıza mı? Sahiden, cumhuriyet tarihinin en önemli görüşmelerini mi yapıyoruz, yoksa Meclis TV'den dahi yayınlanmayı hak etmeyecek sıradan görüşmeler mi bunlar? Ortada fena hâlde açıklanmaya muhtaç bir hâl var. Ben de, kendimce, bu tuhaf duruma ilişkin sizin açınızdan bulabildiğim üç açıklamayı sizlerle paylaşacağım.

Neden ilk gün Meclis TV kapalıydı? Birinci açıklama şu olabilir: Hani anne babalar çocuklarının kötü sözler duymasını, kötü sahnelere tanık olmasını istemez, onları sakınırlar ya, siz de milleti muhalefetin şeytani fikirlerinden, şeytani sözlerinden sakınmaya çalışmış olabilir misiniz? Ee, iyi ama, o hâlde "Millet her şeyin en iyisini bilir, millet hiç hata yapmaz." lafları boşa düşüyor. Millet size göre pek de olgun bir şey değil demek ki; iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek melekeleri eksik; kendi başına karar veremez. Sözün kısası, milletin bir vasiye ihtiyacı var.

"Her türlü vesayete hayır! Millet kendi kararını verecek." diye bağıra çağıra çıktığınız yolculuğun ulaştığı durak burası mı? Derdiniz vesayetle değil, vasilerle miydi? Onlar değil, biz vesayet edelim diye mi düşünüyordunuz? Kendi kendinizi millete vasi mi tayin ettiniz? Söyleyin, bilelim; bilelim ve hep birlikte gülelim; kendileri vasilerinin emirlerinden çıkmayan bir heyet, kendini millete vesayet etme yetkisinde görüyor diye gülelim. Biliyorsunuz, bugünlerde sayenizde milletçe gülmeye hasretiz. Hiç değilse bu tiyatro bir işe yarasın, biraz gülmeye vesile olsun.

Bulabildiğim ikinci açıklama da şu: Cumhuriyet tarihinin en önemli görüşmelerini yapıyoruz. Cumhuriyet kazanımlarını terk mi edeceğiz, savunacak mıyız? Bana kalırsa bunu karara bağlayacağız yani çok önemli, çok, çok önemli ama önümüze getirdiğiniz metnin fecaat bir metin olduğunu biliyorsunuz. Eğer bu millet muhalefetin dediklerini işitirse bu metnin ne manaya geldiğini öğrenecek; böyle toz duman arasında, apar topar, milletten kaçırarak çıkarmaya çalıştığınız metnin ne kadar elim bir şey olduğunu görecek, "Ne yapıyorsunuz? Bu yapılır mı?" diyecek, hesap soracak. O yüzden Meclis TV'yi kapatıyorsunuz, kapatıyorsunuz ki millet muhalefetin ne dediğini duymasın. Maazallah duyarsa yangından mal kaçırır gibi geçirmeye çalıştığınız bu düzenleme milletten kırmızı kart görecek, korkuyorsunuz.

Aklıma sizin açınızdan gelen üçüncü açıklama şu: Önümüze koyduğunuz metinden yana bir sıkıntınız yok. Aslında bu metnin ne manaya geldiğini bile bilmiyorsunuz ama onu savunacak kabiliyetiniz yok, olmadığından korkuyorsunuz veya elinize bu metni verip "Gidip bunu Meclisten 330'dan fazla oyla geçirin." diyen irade size güvenmiyor, savunabileceğinize inanmıyor. Elinize, yüzünüze bulaştıracaksınız. Bunu siz de, sizi görevlendiren de biliyor. Çare: "Kapatırız Meclis TV'yi, millet farkına varmaz. Her birinizin başına da nispeten güvenilir birkaç vasi atarız, "'evet'leri kontrol ederiz. Bunca yıldır millete 'Sen başımızın tacısın.' diye diye neler çevirdik. Bu defa da millet farkına varmadan Anayasa'yı geçiririz." diye düşünmüş olabilirsiniz.

Vallahi, benim aklıma gelen ihtimaller bunlar. Yani, ya millete güvenmiyorsunuz ya önümüze getirdiğiniz metne güvenmiyorsunuz ya da kendinize güvenmiyorsunuz.

İsterseniz dördüncü bir şık ekleyebiliriz, "yukarıdakilerin hepsi" şıkkını da bunların arasına koyabiliriz. Durumunuz vahim ama dahası da var. Bu bahsettiğim, görüşmelerin ilk günü. Devletin kanalından, havuzdan beslediğiniz beslemelerin kanallarından AKP sözcüsünün, AKP'li Komisyon Başkanının, AKP'li Başbakanın konuşmaları canlı yayınlandı. Muhalefet? Muhalefet yok. Adalet duygunuz da bu kadar işte. Muhalefetin ne dediği duyulmasın, sizin ne dediğinizi herkes duysun. Açık konuşalım, ben de bu kadar manasız bir metni, böyle apar topar, böyle yangından mal kaçırır gibi Meclisin önüne getirmek zorunda kalan sizlerden, AKP'lilerden biri olsaydım, muhalefetin sesi duyulmasın diye, ben de sizin gibi her türlü adaletsizliği göze alırdım; ben de rakiplerimle eşit şartlarda rekabet edebilecek vasıflara sahip olmasaydım sizin davrandığınız gibi davranırdım. Rakipleriyle eşit şartlarda mücadele kabiliyeti olmayan herkes sizin gibi yapar, yadırgamıyorum yani. Ama, sizin açınızdan kötü haber şu: Sadece ben değil, kimse yadırgamıyor. Yapıp ettikleriniz herkese son derece normal görünüyor. Size yakışıyor yani herkes size böyle davranmayı yakıştırıyor ve memleket herkesin böyle davranmayı pek yakıştırdığı bir heyet tarafından yönetiliyor. Yani, durum vahim demek bile yetmiyor hâlinizi anlatmaya.

Sevgili milletvekilleri, ama bu hayat bugünden ibaret değil. Çok da uzak olmayan bir gelecekte bir gün çocuğunuz bütün bu yaşananları öğrenecek; ne bileyim, arkadaşlarından duyacak, internette görecek ama öğrenecek. Size gelip "Yuh yani anne, yuh yani baba..."

FATMA SENİHA NÜKHET HOTAR (İzmir) - Sana yuh, sana!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - "...koskoca memleketi bir adamın keyfine teslim etmek için onca ayıbı göze almışsınız. Anladık, ikbaliniz o adamın dudakları arasındaymış. İyi ama o mücadeleyi asgari bir centilmenlikle, asgari bir adaletle, ahlakla dahi yürütemediniz mi?" diyecek. O anda yüzünüz kızaracak. Yepyeni, yabancı olduğunuz nahoş bir duyguyla tanışacaksınız. Çocuğunuza kızmayın, çocuğun günahı yok. Ben söyleyeyim, bilin de şaşırmayın, o nahoş duyguya "utanmak" denir. İşte o gün utanmayı öğreneceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)