GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BATI UYGARLIĞININ KUTSAL DEĞERLERLE İMTİHANINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:7
Tarih:11.10.2012

ORHAN ATALAY (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milattan sonra 10'uncu yüzyıldan bu yana Batı dünyasında İslam'ın öğreti, değer ve simgelerine karşı başlatılmış bulunan karalama kampanyalarına bir yenisi daha eklenmiş, meşum bir filmle hakikatin son davetçisi, adalet ve merhamet peygamberi Hazreti Muhammed (aleyhissalatü vesselam) güya tahkir edilmek istenmiştir. Zerresi dahi tolere edilemez ve asla "ifade hürriyeti" tamlamasıyla savunulamaz bu alçaklığın arkasında bazı kilise odaklı çevrelerin olduğunu elbette ki biliyoruz.

Öncelikle bilinmelidir ki hakikatin, tarihin, kutsalın, aklın ve vicdanın penceresinden bakıldığında, bu tür çabalar İslam Peygamberi'nin o yüce şahsiyetine zerre kadar zarar vermemiş, aksine, sadece hakikat celladı bir kültürün vicdanını bürümüş o siyah maskeyi düşürmüş ve böylece tüm insanlık, ehlisalibin o hayâsız yüzünü asli hüviyetiyle bir kere daha görmüştür. Oysa, mensubiyetiyle iftihar ettiğimiz İslamiyet'te hakikat, farklı fiziksel biçimlerde tezahür etse bile, esasında bir ve aynı şeydir. O yüzdendir ki semavi kitaplar özü itibarıyla kendi kitabımız; peygamberleri, kendi peygamberlerimizdir. Bu inanç, İslam'ın en temel akidelerindendir.

Değerli milletvekilleri, iki bin yıldır "Kilisenin dışında felah ve kurtuluş yoktur." dogması ile benmerkezli bir dinsel ve kültürel muhit inşa etmiş bulunan Garp'ın baskın veçhesi, ne yazık ki tarih boyunca tüm paganist zihinler gibi "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan başkasına uymayız." diyerek kendisini hakikatin bir başka yerde olma ihtimaline tamamen kapatmış olmanın kibri ve cehaletiyle nevrotik bir huzursuzluk içindedir. Bu huzursuzluğun sevkiyle hakikat arayışına koyulan insanların yolları İslam'la çakışmasın diye kilisenin asırlardır sürdürdüğü bir çabası vardır. Bu çabanın adı, hakikatin yolunu kesmektir.

Hatırlanacak olursa özellikle İspanya ve Sicilya'nın fethinden sonra kilisenin cennetten parsel satarak finanse ettiği Haçlı Seferleriyle güttüğü bu amaç, engizisyon mahkemeleriyle devam etmişti. Asırlar boyu yüz binlerce insanı diri diri yakmanın haklı şöhretine sahip bu mahkemelerin de fayda vermediğini gören kilise, 19'uncu yüzyılın başlarından bu yana yeni bir çare bulmuş, basın-yayın yoluyla İslam'a ama özellikle onun Kutlu Peygamberi'ne karşı alçakça iftiralar üretmeye başlamıştı. Anlaşılan o dur ki şövalyelikten umudunu kesip korsanlığa başlamıştır.

Oysa milyonlarca ışık yılı uzaklığındaki yıldızların varlığından haberdar olan akıl çağının insanı, eminim ki ölümsüz hakikatle de eninde sonunda mutlaka buluşacaktır. Çünkü aklı tutuk, vicdanı yitik, adalet ve hakkaniyet erdeminden yoksun, kalbi taşlaşmış, merhamet duygusu kaybolmuşların egemenliğindeki bir dünyadan "beyazın siyaha, Arap'ın Acem'e hiçbir üstünlüğünün olmadığı", tüm insanların "tıpkı bir tarağın dişleri gibi eşit oldukları", fert ve toplum olarak hiç kimsenin bir başkasının ne kölesi ne de efendisi olduğu, dahası tüm insanların Âdem ve Havva'nın çocukları olarak kardeş oldukları bilinç ve inancının can verdiği bir dünyaya ulaşma özleminde insanın en mümbit ilham kaynağı, şüphesiz ki Kutlu Peygamber Hazreti Muhammed (aleyhissalâtü vesselam)'dir. O'ndan nefret edenler ise her zaman insanlığın nefretine ve lanetine mahkûm olacaklardır çünkü o lanetlikler, tıpkı dünün Ebu Leheb'leri gibi kendilerini ötekisiyle eşit görmedikleri için, adalet, hakkaniyet, merhamet ve kardeşlik duygularından büsbütün yoksun düşmüşlerdir.

Hatırlanacak olursa, Amcası Ebu Leheb "Ey Muhammed, senin dediklerini kabul edecek olursam benim elime ne geçecektir?" diye soru sormuştu. Hazreti Muhammed (aleyhissalatü vesselam) şu tarihî cevabı vermişti: "Bir köle ile bir kadının eline ne geçecekse senin eline de o geçecek ey Amca!" cevabını vermişti. Bu asil cevaba "Beni bir köle ile bir kadına eşit kılan bir dine yazıklar olsun, sana da yazıklar olsun ey Muhammed!" diyerek oradan ayrılmıştı. İşte, Ebu Leheb'in O'ndan nefreti hangi sosyoekonomik ve kültürel gerekçelere dayanıyor idiyse, eminim ki bugünkü düşmanlarının da gerekçeleri aynıdır. Zira, adalet terazisi kendi lehlerine bozulmuş olanlardan başkasının O'ndan nefret etmesi için hiçbir neden yoktur, olamaz da.

O'na, ehlîbeytine ve ashabına salat ve selam olsun, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.