| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 13.01.2017 |
EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; burada engellilerle alakalı önemli meselelere değinildi. Engelliler bu ülkede gerçekten de başımızın üstünde tutmamız gereken, toplumsal olarak bir şekilde durumlarının normalleşmesi ve güvence altına alınması gereken bir gerçekliğimizdir. Parlamentomuzda da gerek iktidar grubunda gerek muhalefet grubunda çok saygıdeğer milletvekillerimiz vardır; kendi kişisel tercihleri olmaksızın da engelli olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Yapılacak bütün görüşmeler, Anayasa çalışmaları, onların ve onlar gibi bugün toplumda Anayasa sözleşmelerinde hak ve pay sahibi olmayan geniş kesimlerin de haklarını kapsamalıdır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, engelli yurttaşlarımızın meseleleriyle ilgili çok fazla şey söylendi, ben bütün o grup konuşmacılarına teşekkür ediyorum ve tamamını onayladığımı ifade etmek istiyorum.
Burada bir Anayasa görüşmesi yapıyoruz, arkadaşlar, bu Anayasa görüşmesinde engelliler yok, Aleviler yok, Kürtler yok, bu toplumu oluşturan hiçbir toplumsal katman yok.
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Sünniler var mı?
EREN ERDEM (Devamla) - Sadece bir tek kişi var arkadaşlar, bir tek kişi var; bir tek kişinin elindeki yetkilerin artması...
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Ayırmayın, hep kardeşiz; Alevi, Sünni hepimiz kardeşiz.
EREN ERDEM (Devamla) - ...bir şekilde, o kişinin elindeki yasama, yürütme organına bağlı yetkilerin çoğalması ve tüm bunların bir kişinin elinde birikmesini esas alan bir Anayasa hazırlığı yapılıyor. Bu Anayasa hazırlığı yapılırken değerli arkadaşlar, çok fazla şey yazılıp çiziliyor. Benim derdim burada iktidar partisini eleştirmek ya da bir noktada tahkir etmek değil; ben burada tüm samimi duygularımla, bu ülkenin çocuğu olarak bir uyarıda bulunmak istiyorum değerli arkadaşlar. Şimdi, bu uyarıyı yaparken bu uyarının da iktidar partisi tarafından dikkate alınmasını temenni ediyorum. Nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar uyarı?
Şimdi, dikkat edelim, bir süredir gerek sosyal medyada gerek yazılı, görsel medyada FETÖ'cüler bu Anayasa üzerine çok ilginç şeyler yazmaya başladılar. Arkadaşlar, parlamenter sistemde tarikatlar, cemaatler ya da herhangi bir inançsal aidiyeti olmayan örgütlenmeler devleti kırk yılda ele geçirebilir ama böylesi rejimlerin olduğu ülkelerde dört saatte bunu çok rahatlıkla yapabilirler arkadaşlar. Faşist darbeciler darbe girişimi yaptığında ya da geçmişte başarılı oldukları darbelerde ne yaparlar? Devletin bütün kurumlarının önüne asker gönderirler ve oraları ele geçirirler ama sizin getirdiğiniz düzende devleti ele geçirmek için oraya bir kişiyi gönderip, orada bir kişiyi bulundurmak yeterlidir. Yani şu anda elini ovuşturan FETÖ'cüler "Yarın başkanlık gelirse biz gizli bir kriptoyu bir şekilde gizleyerek oraya çıkartır, bütün devleti ele geçiririz." hesabı noktasında çok ciddi bir çalışma içerisindeler çünkü getirdiğiniz düzen, bir kişi değiştiğinde bütün devletin düzenini değiştirmenin önünü açıyor; bir kişi oraya çıktığında, bir şekilde kendisini çeşitli manipülasyonlarla oraya getirdiğinde, devletin bütün kurumlarını ve müesseselerini dönüştürme güç ve kabiliyetini elinde toplama imkânı veriyor. Bu başka birisi de olabilir, bu başka bir düşünce sisteminden de olabilir. Toplumun geniş kesimlerinin kutuplaştırıldığı, özellikle de içeride ve dışarıda Türkiye'nin ciddi şekilde hedef hâline geldiği bir dönemde kutuplaşmayı ortadan kaldırmak, toplumsal barışı sağlamak, uzlaşmayı siyasetin gövdesi hâline getirmek gerekirken, biz burada bu Anayasa değişikliğiyle 51 ile 49 arasında açmazların, çelişkilerin ve politik bir kavganın derinleşmesini sağlayacak bir çalışmayı el ele yürütüyoruz. Bu sağlıklı bir iş değildir değerli arkadaşlar, bu doğru bir çalışma değildir. Bu anayasa, arkadaşlar, hiçbir şekilde bu ülkeye yarar sağlamayacaktır.
Şimdi, geçtiğimiz günlerde, hatırlarsınız... Ben tabii ki hiçbir ithamda bulunmayacağım yani sadece bu hususta yürüyen tartışmaları gündeme getirmek için söylüyorum ki ben sayacağım isimlerin tamamını da fevkalade saygın bulduğumu ama kamuoyundaki tartışmalar nezdinde işin nerelere gittiğini görmek açısından da burada bu örnekleri paylaşacağım.
Hatırlarsınız ki "pelikan dosyası" diye bir hadise ortaya çıktı. Ne oldu? Sayın Davutoğlu aleyhinde, yine, bugün iktidar partisinin çevresinde kümelenmiş ve kendisini gazeteci olarak tanımlayan... Ki ben gazeteci kökenli bir milletvekili olarak asla onların gazeteci olduğunu düşünmüyorum çünkü gazeteci hiçbir şekilde çalıştığı gazete dışında başka yerden maaş almaz; gazeteci sadece çalıştığı kurumdan maaş alır, gazeteden maaş alır. Ne oldu? Bir anda o yazılarda, yine, bugün Hükûmetin bir şekilde ilişkili olduğu medya organlarında çıkıp Davutoğlu aleyhine olağanüstü ithamlarda bulundular.
Şimdi arkadaşlar, bakınız, bu ithamlar doğruysa yarın Sayın Davutoğlu'nun başkan olması hâlinde vay bu ülkenin hâline, ki ben doğru olduğunu düşünmüyorum. E doğru değilse, geldiğimiz noktada bu medya düzeni yarın bu ülkenin başına çok tehlikeli bir başkan da getirebilir. Dolayısıyla, bir başkan, devletin bütün müesses nizamını ele geçirip, yargıya kendi iradesine bağlı adamı atayıp, yasamayı kendine göre dizayn edip, yürütmeyi kendine göre şekillendirip, kaymakamı, valiyi, falanı filanı organize edip bu ülkeyi yaşanmaz bir kaos ülkesine dönüştürebilir değerli arkadaşlar. Getirilen düzenleme yanlıştır. Kuvvetler aynılığı değil, kuvvetler ayrılığını derinleştirmemiz gerekmektedir; gücü tek bir elde toplamak değil, gücü dağıtmak gerekmektedir.
Bakın kıymetli arkadaşlar, burada birçok milletvekili, özellikle iktidar partisi milletvekillerin okumalarının büyük bir kısmını oluşturan -ki ben bundan gayet de keyif alırım yani böyle mülahaza ve tartışmaların olmasını da isterim kulislerde- İslam tarihine baktığımız zaman "Medine Vesikası" diye bildiğimiz meşhur bir sözleşme vardır. Medine Vesikası, arkadaşlar, orada yaşayan bütün farklı inanç topluluklarını tek bir ortaklaşma sözleşmesinde bütünleştirir ve bütün inanç topluluklarının ortak yaşamı bir şekilde gerçekleştirirken söz sahibi olmasını ve iradi bir şekilde orada var olmasını sağlar. Medine Sözleşmesi'ni, arkadaşlar, bugün masaya yatırdığımız zaman Medine Sözleşmesi'nden başkanlık çıkmaz. Gücün tek bir noktada toplanması değil, alabildiğince dağıtılması; gücün tek bir noktaya odaklanması değil, alabildiğince derinleşerek toplumun geniş kesimlerine paylaştırılması meselesi vardır. Bunu getirip Medine Sözleşmesi'nin ruhunu ortaya koyan Kur'an'daki Şûra suresinin 38'inci ayetine baktığımız zaman orada çok önemli bir vurgu yapılır, bakın, der ki orada: "0nlar işlerini şûrayla yaparlar ve kendilerine rızık olarak verilenlerden infak ederler." Arkadaşlar, ben bu kavramlar üzerine 9 tane kitap yazdım, İslam tarihi, İslam felsefesi üzerine 9 kitap yazdım. Burada, çok ilginç bir şekilde, şûra yani meşveret yani aslında bugünün lisanıyla parlamento iradesine yegâne bir amaç yüklüyor, o da kendilerine rızık verilenleri infak etmek. Peki, arkadaşlar infak nedir? Bakara suresinin yine 219'uncu ayeti açıklar, der ki: "İhtiyaçtan arta kalan." "..."(x) aramızda Arapça bilen arkadaşlarımız var, ihtiyaçtan arta kalan yani "..."(x) Yani, arkadaşlar, Parlamentonun görevi, gücü bir yerde toplamak değil, serveti, nimetleri, imkânı, gücü, otoriteyi yaymak, toplum tabanında onu bir şekilde sosyalize etmek yani toplumla bütünleştirmektir. Üretim araçlarının mülkiyetini, toplumsal sermayeyi, devletin otoritesini genişletmek, tabana yaymak... Arkadaşlar, tam tersi bir şey yapıyoruz, tamamını bir noktada topluyoruz. Yani, aslında, burada referans olarak Kur'an-ı Kerim'i esas aldığını söyleyen arkadaşlarımız kendi referanslarıyla çelişen bir iş yapıyor. Çünkü, yapılan iş yanlıştır, gücü, sermayeyi, nimetleri, serveti, imkânları, olanağı tek bir yerde toplamayı esas alan bir Anayasa sözleşmesi bugün getirilmiş.
Arkadaşlar, vicdanlı davranalım, ülkemizin büyük sorunları var, bunları tartışalım. Bu Parlamentoda lütfen kimse kimseyi erken seçimle tehdit etmesin. Biz erken seçimden korkmuyoruz arkadaşlar. Niye biliyor musunuz, çünkü bizim kaderimiz bir kişinin parmakları ucunda değil. Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi ön seçim yapıyor, keşke sizde de ön seçim uygulaması olsa. Eminim, hiçbiriniz erken seçimden korkmazsınız, çekinmezsiniz ve erken seçim bir şantaj malzemesine dönüşmez. Gelin, önce erken seçim yapalım, Parlamentoyu yenileyelim, ondan sonra o Parlamento Anayasa konuşacaksa Anayasa konuşsun. Hodri meydan! Yanlıştan dönmek erdemdir. (CHP sıralarından alkışlar)