| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 12.01.2017 |
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü hâl koşullarında Türkiye susturulmuşken, üniversiteler susturulmuşken, barolara bir şey sorulmazken, basın sindirilmişken, toplumsal muhalefetin tüm kesimleri neredeyse yok edilmişken son derece önemli ve rejim değişikliğine dönük bir Anayasa değişikliğini konuşuyoruz hem de geceler boyu konuşuyoruz, İç Tüzük ihlalleriyle konuşuyoruz, halkın gözünden kaçırılarak konuşuyoruz, alelacele konuşuyoruz ve bu aceleyi de niye yaptığımızı maalesef sizler açıklayamıyorsunuz. 2019'da yürürlüğe girecek bir Anayasa teklifini niye bu kadar alelacele konuşuyorsunuz bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar.
Buraya geliyorsunuz, anlatmaya çalışıyorsunuz ama her tarafından tel tel dökülen; demokrasimizi, hukuk devletimizi, geleceğimizi karartan bu Anayasa değişikliğini savunamadığınız için kuru bir "millete gitme" blöfü getiriyorsunuz önümüze. En son kararı millet verecekmiş, o hâlde bizim burada çok da fazla konuşmamıza gerek yokmuş. Öyle değil arkadaşlar, burada biz görevimizi yapmak zorundayız, bu bizim görevimiz. Burada anayasal olarak görüşülemez bir teklifi görüşüyorsunuz, bu açık bir Anayasa ihlalidir. Eğer sizler, Sayın Şentop'un dediği gibi, asli kurucu iktidarsanız yani Anayasa'nın ilk 3 maddesi, dolayısıyla 4'üncü maddesi ve Anayasa'nın başlangıç ilkeleriyle bağlıysanız o hâlde siz bu kanun teklifini görüşemezsiniz, bu Anayasa ihlalidir çünkü Anayasa'nın ilgili maddeleri açıkça demokratik hukuk devletini, millî egemenliği ve kuvvetler ayrılığını belirtmiştir. Dolayısıyla, kuvvetlerin tekleştiği, bir kişide toplandığı, egemenliğin bir kişiye teslim edildiği bir Anayasa değişikliği elbette ki teklif edilemez bir Anayasa değişikliğidir ve Anayasa Mahkemesi gerçek bir Anayasa Mahkemesi olsa hemen iptal etmesi gereken bir tekliftir, eski içtihatları da bu yöndedir ama siz de biliyorsunuz ki, tüm Türkiye de biliyor ki Türkiye'yi getirdiğiniz noktada artık bir Anayasa Mahkemesinden bahsetme olanağımız, maalesef, kalmamıştır. Öyle kalmamıştır ki o Anayasa Mahkemesi son kararlarını oy birliğiyle almaktadır, dikkatinizi çekiyorum, bir yüksek yargıç bir muhalefet şerhi dahi yazamayacak noktaya getirilmiştir sizin hukuk devletinizde. (CHP sıralarından alkışlar)
Burada bir egemenlik gasbı yapıyorsunuz. Egemenliği bir kişi temsil edemez. Egemenlik milletindir; egemenliğini millet, meclisi aracılığıyla kullanır, yani seçilmişlerle kullanır. Bir kişi yüzde 99'la dahi seçilse o kişi millî egemenliği temsil edemez. Burada vaktimiz olsa uzun uzun anlatabiliriz ama bu, egemenliğin gasbıdır, millet egemenliğini alıp o bir kişiye vermektir. O bir kişi çok iyi birisi olsa bile, çok büyük bir lider olsa bile bu, egemenliğin gasbıdır arkadaşlar.
Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet tanımınız, maalesef, ilkokul 2 sosyal bilgiler kitabından alınmış. Neymiş efendim? "Cumhurbaşkanını halk seçiyorsa o zaman bu cumhuriyetmiş." Yani padişah değilse cumhuriyetmiş. Olmaz öyle şey. Cumhuriyetin temeli, millî egemenliğin Millet Meclisinde temsil edilmesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bizim 1923'lerde bitirdiğimiz tartışmayı siz tekrar burada açarak aslında açık bir anayasal suç işliyorsunuz. Uygun olmayan bir siyasal zeminde, uygun olmayan bir sosyal zeminde, uygun olmayan koşullarda hukuki olmayan bir teklifi tartıştırıyorsunuz bize.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanının yetkilerini konuşuyoruz. Diyorsunuz ki: "Ya ne var bunda?" Sayın Kuzu'nun konuşmasını dinledim. "E, başbakan vardı, başkanının yetkilerini aldık, Cumhurbaşkanında birleştirdik." Sayın Başbakan da dedi ki: "Binali feda olsun." Değerli arkadaşlar, bu, Sayın Başbakanın kendini feda etmesinden çok daha öte bir durumdur. Bakın, burada bir Cumhurbaşkanı var. Kim bu Cumhurbaşkanı? 12 Eylül darbesini yapmış, korunmaya ihtiyacı olan, "Yetkilerim yüksek olsun." diyen bir cumhurbaşkanı ve biz, bunun yetkilerinin geniş olduğunu zaten biliyoruz ama şimdi, siz, bu Cumhurbaşkanına yürütmenin, yani başbakanın yetkilerini birleştiriyorsunuz. Buradaki garabet şudur: Değerli arkadaşlar, buradaki Cumhurbaşkanı, bakın, bize göre antidemokratik bir biçimde, ama en nihayetinde tarafsız olduğu varsayıldığı için Anayasa Mahkemesine üye atıyor, Hakimler Savcılar Kuruluna üye atıyor, en azından bir partiyle bir bağı yok. Dolayısıyla da siz artık onu partili yaptıktan sonra, bir partinin genel başkanı yaptıktan sonra o kişinin yargıç atamasına, yüksek yargıyı şekillendirmesine, Meclisi şekillendirmesine izin vermemelisiniz. Dolayısıyla burada geride bir şey kalmıyor, bunu görmek zorundasınız. Yani bütün yetkileri bir kişide topladığınız zaman ve o kişiye hiçbir denge, denetleme mekanizması öngörmediğiniz zaman, işte, o zaman bunun adı elbette ki diktatörlüktür. Sayın Kuzu bunları çok iyi bilir.
Değerli arkadaşlar, bu Cumhurbaşkanının yani bütün yetkileri verdiğiniz Cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğu var mı? Elbette yok. Neydi? Millet seçti. E, peki, bu kişi siyaseten yanlış yaparsa ne olacak? Millet beş yıl beklemek zorunda çünkü millet seçti, millet beş yıl bekleyecek o kişiyi sorumlu tutmak için. Oysaki, bakın, bizim parlamenter rejimimizde Meclise her zaman gelirler ve sorumludurlar.
Onun ötesinde, hukuki sorumluluğu var mıdır? Yine kıyaslıyorsunuz. Burada vatana ihanetten suçlanabilirdi. E, burada sorumluluk getirdik. Neye bağladınız? Üçte 2 çoğunluğa bağladınız. Peki, üçte 2 çoğunluk hangi Meclisten çıkacak? Parti liderinin bire bir seçtiği Meclisten çıkacak. Bu gerçekçi midir? Peki, çıktı diyelim. Nereye gidecek? Anayasa Mahkemesine. Orayı kim seçti? 15 üyesinden 12'sini yine aynı Cumhurbaşkanı seçti. Ya buna "Cumhurbaşkanının hukuki sorumluluğu var." demek için gerçekten insanların aklıyla alay etmek gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bir vesayetten bahsediliyor. İşte vesayet budur. Vesayetin ta kendisidir. Bugün bu teklifin üzerinde de bir kişinin vesayeti olduğunu hepiniz görmek zorundasınız.
Şimdi, örnekler veriliyor. Sayın Şentop da bundan bahsetti, Sayın Kuzu da bunu çok iyi bilir: Cumhurbaşkanının veto yetkisi var yani Meclis üzerinde bir vesayet ilişkisi var, vesayet gücü var. Peki, bu veto yetkisi nerede var? Amerika Birleşik Devletleri'nde de var. E, peki, onu söylüyorsunuz da Amerika başkanının meclisi feshedemeyeceğini niye söylemiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Buraya gelip başkanın fesih yetkisi olmaz, başkanlıkta kuvvetler ayrılığı vardır, serttir, bu nedenle başkan senatoya, temsilciler meclisine veya millet meclisine yan gözle bile bakamaz niye demiyorsunuz? Kitabınızda yazdığınızı niye burada söylemiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bir de, burada, geliyorsunuz anayasa profesörü olarak, koalisyon varmış parlamenter sistemde, o yüzden, koalisyonlar olduğu için istikrar olamıyormuş diyorsunuz. Bu bir yalandır! Yalandır! (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü siz de biliyorsunuz ki 1945 sonrasını inceleyen bütün akademik yayınlarda, anayasa hukukunda herkes bilir ki başkanlık sistemlerinde koalisyon oranı 2 kattan daha fazladır. Bu yalanı artık bu millete daha fazla söylemeyin.
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri... Bakın, yetki sınırları yok. Veto yetkisiyle birlikte düşünürseniz, işte, tam vesayet budur. Yasama devredilemez, Anayasa'nın 7'nci maddesi. Yasama yetkisini bir kişiye devrediyorsunuz. Bir kişinin her şeyi bildiği, her şeyi yönlendirdiği, her şeyi şekillendirdiği, bütün yetkileri topladığı ve kimseye danışmadığı bir ülke var mıdır; başarılmış, ayakta durmuş, dağılmamış, perişan olmamış, demokrasisini yürütebilmiş bir ülke örneği var mıdır? Gelin, varsa onun da burada örneğini verin.
Değerli arkadaşlar, bir beka sorunu olan Türkiye'den bahsediyoruz. Türkiye beka sorununa nasıl geldi? İşte, bu, "Ben bilirim."cilikle geldi, "Ben her şeyi dizayn edeceğim."le geldi, "Her şey bende olsun." dedi. Ne istediyseniz yaptınız, ne yaptıysanız yanlış yaptınız ve aynı yanlışı, bu sefer hiçbir denetim olmadan devam ettirme gayreti içerisindesiniz.
Değerli arkadaşlar, size bir tarihsel kesitten kısa bir anımsatma yapmakta yarar görüyorum. Bir oy vereceksiniz, bunu dikkatinize sunuyorum. Bakınız, bundan yüz yıllar önce Kerbelâ'da Hazreti Hüseyin Yezit'e biat etmeyip Kufe'ye doğru yola çıktığı zaman, ona, Yezit bir ordu yolladı ve o ordunun komutanı da Hür Bin Yezit'ti. Hür Bin Yezit, o gün Hazreti Hüseyin'e karşı savaşmayı reddetti ve birkaç saat sonra da şehit oldu. Öleceğini bile bile mazlumdan, haklıdan, doğrudan yana olmanın örneğini verdi ve bin yıllardır da mazlumun, doğrunun, haklının yanında olduğundan dolayı rahmetle anılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Ama Yezit ordularından hiç kimse bugün anılmıyor arkadaşlar, bunu dikkatinize sunarım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)