GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:56
Tarih:12.01.2017

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik teklifinin 7'nci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni bir anayasa yapımında veya Anayasa'da yapılacak kapsamlı değişikliklerde işletilen müzakere süreci, en az sonuç kadar önemlidir. Demokratik, katılımcı, uzlaşıcı bir süreç benimsendiği takdirde, demokratik meşruiyete sahip, toplumun her kesiminin kabul edebileceği geniş toplumsal bir mutabakata dayanan yeni bir anayasa yapılabilir.

Ülkemizde barış ve demokratik ilerlemeyle ilgili olarak yapısal bir kamuoyu diyaloğunun başlatılmasını, ayrıca barış ve demokrasinin inşasıyla ilgili yeni platformlar yaratma ve var olanların genişletmesini amaçlamak durumundayız. Bunu başarmak adına, farklı toplumsal kesimlerin demokrasinin inşası ve çeşitli kademelerde güçlendirilmesine dair bilgi, endişe ve önerilerini açık bir şekilde paylaşabileceği bir konumda olabileceği kapsayıcı, samimi ve yapısal bir tartışma ortamını teşvik edecek tedbirleri almakla da yükümlüyüz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi içerisinde bulunduğumuz OHAL sürecinde bunun asgari düzeyde dahi mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, OHAL sürecinde yapılacak kapsamlı bir değişikliğin yeni krizlere ve çeşitli düzeylerde yeni tartışmalara zemin hazırlayacağını da hepimiz öngörülü ve belli bir tecrübeye sahip siyasetçiler olarak görebilmeliyiz, idrak edebilmeliyiz. Buna karşın, uzlaşı ve katılıma dayanan bir süreci işletmek yerine, halkın ortak anayasasını yapmak yerine tek bir partinin veya iki partinin anayasasını yapmak anayasayı demokratik meşruiyetten yoksun bırakacaktır. Bunu AK PARTİ'li milletvekilleri, ve MHP'li milletvekilleri de biliyor, en azından bildiklerine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, haftalardır üzerinde tartışmalar yürüttüğümüz değişiklik teklifi ve bu değişiklik teklifinin oluşturulma biçimine dair makul bir gözlem yapıldığında şu çok açık olarak görülmektedir: Bu bir uzlaşı anayasası değildir, bu bir dayatma anayasası olacaktır. Sürekli atıf yaptığımız "Millî irade buna karar verecek, halk referandumda tercihini yapacaktır." söylemi de gerçeği yansıtmamaktadır, bunu bizim kadar sizler de biliyorsunuz çünkü ülkemizde hâlihazırda özgür bir referandum ortamı da bulunmamaktadır, ağır OHAL uygulamaları bunun önünde en büyük engeldir.

Özetle söylersek, referandum bu dayatmacı Anayasa değişikliğine meşruiyet kazandırmaya yeterli değildir. Çünkü, referandum, uzlaşıya dayalı bir anayasanın halk tarafından desteklendiğini göstermek bakımından önemlidir. Çünkü, referandum, uzlaşıya dayalı bir anayasanın halk tarafından desteklendiğini göstermek bakımından önemlidir. Tekrar belirtelim, referandumun uzlaşıya dayalı bir anayasanın halk tarafından desteklendiğini göstermek bakımından gerçekten çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliği gibi toplumun genelini ilgilendiren bir referandum 2 partinin tabanının diğer 2 partinin tabanından daha büyük olduğu varsayımıyla çoğunluğun azınlığa tahakkümünü tescillemek değildir. Referandumda halk neyi oylayacağının bilgisine dahi tam olarak sahip değildir. Bunun en açık örneği, Meclis televizyonunun bu görüşmelerde canlı yayın yapmıyor oluşudur. Bu konuda dün gece Genel Kurulda yaşanan üzücü kavgalar neticesinde iktidar partisi temsilcileri demiştir ki: "Bu kürsü millî iradenin kürsüsüdür. Bu kürsünün birileri tarafından işgal edilmesini kabul edemeyiz." Bununla ilgili olarak iktidar partisine şunu hatırlatmak isterim: Çok büyük kıymet atfettiğimiz bu millî irade kürsüsünde neler konuşulduğunu halk izleyebilirse bu kürsü gerçek kıymetine işte ancak o zaman kavuşabilir. Dolayısıyla, milletten gizlenen, milletin izlemesi için canlı yayın imkânı dahi sağlanmayan bir millî irade kürsüsü savunuculuğu yapmak, samimi bir yaklaşım asla değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliği bağlamında ülkenin bekası tartışılıyor. Ülke bekasından bahsederken ülkenin ciddi bir bölünme tehlikesi yaşadığından bahsedilmektedir. Öncelikle şunun altını çizmek isterim: Bölünme tehlikesi yaşayan bir ülkede alınabilecek en makul tedbir birleştirici politikalar üretmektir, çoğulcu ve demokratik politikalar üretmektir, birliktelik motivasyonunu güçlendirecek, sağlamlaştıracak politikalar üretmektir. Elbette, bunun ilk adımı da sivil siyasetin sesini duyurabileceği özgür bir zemin yaratmaktır.

Değerli milletvekilleri, elbette, hepimiz ülkemizdeki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Yaşam tarzından tutalım, etnisite ve inanç ekseninde ciddi yarılmalar yaşanmaktadır. Tabii, şunun özellikle farkında olmalıyız. Toplumda yaşanan bu yarılmaların en büyük sorumlularından birisi de, mevcut 12 Eylül darbe anayasasıdır. 12 Eylül cunta anayasası da OHAL koşullarında hazırlanıp topluma dayatılmış idi. Ancak geldiğimiz noktada, bunun ne kadar hatalı olduğu ve ne denli telafi edilemez sorunlara yol açtığını hep birlikte yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında ülkenin beka sorunu, bölünme tehlikesi ve toplumsal fay hatlarının derinleşmesi meselesi, 1921 Anayasası'ndan vazgeçmekle birlikte başlayan bir süreçtir. 1921 sürecinden sonra, farklılıklar dışlandı ve sistemde temsil edilmeyenler sistemle mücadele etmeye başladı. Başta Kürtler olmak üzere kimlikleri inkâr edilen farklı toplumsal kesimlerin duygudaşlıkları büyük yaralar almış bulunmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye toplumunun farklı kesimleri, farklı dilleri, farklı inançları kendilerini dışlanmış hissetmektedirler çünkü Anayasa'da kendilerini göremiyorlar çünkü dışlayıcı bir anayasa mevcut.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başkanlık sistemi tartışmaları ya da partili Cumhurbaşkanlığı tartışmaları açlıktan can çekişilen bir ortamda insanlara "Pastanızı, kremalı mı yoksa kremasız mı istersiniz?" diye sormaya benzer.

Bu Anayasa'yla bugünkü Türkiye toplumunun idare edilemeyeceğini hepimiz kavramak durumundayız. Bu teklif edilen değişikliklerle oluşacak yeni anayasayla da çoğulcu bir yapıya sahip olan Türkiye toplumu idare edilemez çünkü bu değişiklik teklifi, toplumun temel hiçbir meselesini çözmeye odaklanmamıştır. İnsanlar güvenliklerini sağlayacak, kendilerine hizmet edecek ama özgürlüklerini kısıtlamayan ve gücü tek elde toplamayan bir devlet istemektedirler. Ama biz şu an bunun tam aksini yapmaya çalışmaktayız. Katı ve merkeziyetçi bir yapıyı daha da içinden çıkılmaz bir noktaya taşımaya çalışıyoruz. Sivil toplum neredeyse yok edildi. Akademik, entelektüel hayat neredeyse bitmiş vaziyette. Herkes iktidara göre takiyeci bir pozisyon almak durumunda kalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Cumhurbaşkanının yetkilerinin, Anayasa tartışmasının önüne geçmiş olması kaygı vericidir. Öncelikle toplum sözleşmesi ortaya konulmalıdır. Önce özgürlükler garanti altına alınmalıdır, önce denge ve denetim mekanizmaları düzenlenmelidir. "Nasıl bir yasama?" sorusuna nitelikli bir cevap verilmelidir çünkü bugün hepimizin temel ortak sorunu, antidemokratik bir Anayasa'ya sahip olmamızdır. Bugünkü Anayasa'da hukukun üstünlüğü sadece bir ilke olarak bulunmaktadır, temeli sağlam değildir. Uygulamada hukukun üstünlüğü asla mevcut değildir.

Bu teklifle de yüksek yargı organlarının bir parti tarafından, aynı zamanda bir parti genel başkanı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanması öngörülmektedir. Bu, son derece tehlikelidir. Bir ülkede yargı mekanizması bir kişinin ya da bir siyasi partinin tekeline bırakılamaz. O zaman bağımsız ve tarafsız yargıdan bahsetmek asla mümkün olamaz. Bu teklifle öngörülen, partili bir yargı sistemidir aslında.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet, vatandaşların denetleyebileceği yapıda olmalıdır. Bu da ancak erkler ayrılığıyla mümkün olabilmektedir yani yürütme, yargı ve yasamanın farklı yapılarda, kurumlarda olması gerekmektedir, bir kişinin tekelinde asla olmaması gerekir. Bir kişi ya da partiye her şeyi denetimsizce kontrol etme, tayin etme yetkisi vermek, her şeyden önce, her zaman vurgulamış olduğumuz gibi, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmamızı engelleyecektir, Avrupa Birliği sürecinin ilerlemesine bir pranga teşkil edecektir.

Buradan bir kez daha sesleniyorum: 24'üncü Dönemde bütün partilerin eşit katılımıyla ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa hiçbir zaman isimleri dahi zikredilmeyen bütün farklılıklar Meclise davet edilerek bir anayasa yapılmaya çalışıldı ama becerilemedi. Bunu tekrar denemek zorundayız. Türkiye'nin içinde bulunduğu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL DORA (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tamamlayın isterseniz.

EROL DORA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, öncelikle bir dakikalık fırsat daha verdiniz.

Gerçekten, Türkiye, çok zor bir süreçten geçmekte. Bugün bütün küresel güçlerin Orta Doğu'ya inip tekrar Orta Doğu'yu yapılandırmaya çalıştıkları bir dönemde bizim Türkiye Cumhuriyeti halkları, vatandaşları olarak kenetlenmemiz gerektiğine inanıyorum. Başta Kürt sorunu olmak üzere bizim düşüncemiz şudur: Bugün Orta Doğu'da 40 milyon Kürt yaşamaktadır. Biz bırakalım Amerika'yla, Rusya'yla ilişki geliştirmeyi, esas, biz, kendi komşularımızla, birlikte yaşadığımız halklarla ilişkileri geliştirmeliyiz. Hepimiz bu ülkede binlerce senelik tarihî mazileri olan halklarız. Onun için diyorum: Gelin, Kürtlerle bir ittifaka girin, diğer inançlar, ezilmiş halklarla da; bu vesileyle, çağdaş, demokratik bir cumhuriyeti hep birlikte inşa edelim ve ne Avrupa'ya ne Amerika'ya ne Rusya'ya herhangi bir ihtiyacımız olmasın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)