| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 12.01.2017 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Bu, özgür ve bağımsız basınla ilgili grup önerisi ve çok önemli bir konu. Özgür ve bağımsız basın demokrasinin temelidir; klişe bir söz olmakla birlikte çok doğru bir sözdür.
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak basın ve ifade özgürlüğünü programımız ve Anayasa'mızda belirtilen temel hak ve özgürlükler çerçevesinde destekliyoruz ve savunuyoruz. Bu, tartışmadan varestedir. Fakat bugünkü bu kısa konuşmamda bir başka veçhesini de yani grup önerisinde göremediğim bir başka veçhesini de dikkatlere sunmak istiyorum.
Şimdi, "basın özgürlüğü" deyince sadece iktidar-basın ilişkileri açısından hadiseyi ele almamak gerekir. Bu önemlidir, belki en önemlisidir çünkü iktidar gücü ile basın ilişkileri yıllardır bütün dünyada da sorunlu olmuştur. Bunun düzenli ve uyumlu -"uyumlu" dediğim yani hukuk içerisinde sorunsuz- olduğu durumlar da olmuştur. Fakat, ülkemizdeki basın özgürlüğünün ve haber alma hakkı konusundaki sıkıntıların bir diğer veçhesi de basının patronaj yapısıdır. Aynı, iktidar ilişkileri bakımından veya iktidar karşısındaki basının ve basın özgürlüğünün durumu kadar, bu patronaj yapısı da, bu patronaj meselesi de bence münhasıran özel araştırma önergesine konu olacak kadar önemlidir.
Değerli arkadaşlar, hadiseyi bir bütünlük, bir bütünsellik içerisinde ele alma zorunluluğumuz vardır. Hukuk, demokrasi, temel hak ve özgürlükler, haber alma özgürlüğü ve güvenlik kavramlarının bu bütünlük içerisinde ele alınması gerekir ve en büyük sıkıntımız da maalesef hukuktur. Mesleğiniz size hiçbir suç işleme imtiyazı vermemelidir; ister gazeteci olunuz, ister başbakan, milletvekili olunuz veya başka bir yargı mensubu olunuz, mutlaka birleşmemiz gereken en önemli ortak nokta hukuk olmalıdır. Yani, hiç kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz.
Mevcut önergede dikkatimi çeken bir ibare de şu değerli arkadaşlar: Önergenin önemini ve ciddiyetini görmekle beraber dikkatimizden kaçmayan şu ibareler söz konusu: "Onlarca gazeteci yazdığı haber ve yorum nedeniyle casusluk, terör örgütü üyeliği, terör örgütüne yardım gibi gülünç iddialarla -altını çizerek tekrar söylüyorum, gülünç iddialarla- yargılanmış ve yargılanmaktadır." Eğer şimdi, bu iddialara "Gülünç iddialar" dersek, bu olmaz değerli arkadaşlar. Bu iddialar, çok vahim iddialardır, bunları gülünç iddialar olarak göremeyiz. Yargıya intikal etmişse "casusluk"; etmemişse bunun elbette ortaya konulması gerekir. "Terör örgütü mensubu." Yani "gülünç" demekle şu mu denilmek isteniyor: Gazeteci casus olamaz, gazeteci terör örgütü mensubu olamaz, yardım yataklık ve terör örgütü propagandası yapmaz. E o zaman bunu bir ön kabul olarak kabul edersek, burada bu bütünselliği kaybetmiş oluruz ve tarih göstermiştir ki bütün ülkelerde basın mensuplarından da mesleki imtiyaz olmaksızın casus da çıkmıştır hatta şunu da söyleyebiliriz: Dünya siyasi tarihine, savaşlar tarihine baktığımızda en çok casus da gazetecilerden çıkmıştır, yani tartışacaksak bunlar tartışılır. Dolayısıyla, bunu gülünç bir iddia olarak görmemek lazım, terör örgütü mensubu veya örgüte yardım yapanların... Ve yakın siyasi tarihimizde gazeteciler veya birtakım gazete yazarları tarafından hedef gösterilip de suikasta uğrayan, hayatını kaybeden insanlar da olmuştur. Sadece kişi temel hakkı değil, en temel hak olan yaşam hakkı dahi bu mesleğin istismarı nedeniyle ihmal edilmiştir.
Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)