GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:56
Tarih:12.01.2017

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, oldukça gergin bir Meclis trafiği içindeyiz. Bu konuda lütfen anlayışlı olalım, en başta da Sayın Başkan, siz anlayışlı olun. Yani, bir yoklama yapmanızdan en fazla bir on dakika kaybedilir, hiç değilse bir anlamda, Meclis biraz daha rahatlardı. Bu konuda sizden daha duyarlılık beklediğimi açıkça ifade etmek isterim.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Suistimal olmasın, suistimal. Samimiyet... Suistimal olmasın. En başta da sizin gruba...

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gerçekten, basın özgürlüğüyle ilgili bir konuyu gündeme getireceğiz. Bu konuda toplum üzerinde genel bir baskı, sindirme, korkutma olduğunda hiç kuşku yok. Biraz önce Barış Yarkadaş arkadaşım ayrıntılarıyla buna girdi. Ben bugün bu noktada özel bir konuya değinmek istiyorum, o da değerli dostum, İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nun başına gelenlerle ilgilidir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, 1 Ocak ve 19 Ocak tarihleri arasında, iki günde, MİT tırları adı altında tırlarda Adana Başsavcılığının çalışması sonucunda aramalar yapılıyor ve bu aramalarda tırlar üzerinde bulunan eşyalarla ilgili olarak da değişik spekülatif haberler yayılıyor. Şimdi, Hükûmet kanadından işte "Gıda yardımı vardı, bebek maması vardı, bebek bezi vardı." türünden açıklamalar yapıldı. Herhâlde bu bebek maması olsa, bebek bezi olsa koskoca MİT onlara eskortluk yapmazdı. Kuşkusuz ki kamuoyunda bu MİT tırlarında başka şeylerin olduğu yönünde yaygın bir kanı oluştu. Nihayet bu 29 Mayıs 2015 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde bu konuda, bu MİT tırlarında bulunan eşyaların aslında silah ve mühimmat olduğuna ilişkin bir haber yayımlandı. Bu haber üzerine Sayın Cumhurbaşkanı "Bu bir casusluk faaliyetidir, bundan hesap sorulacaktır." gibi bir laf etti. Hemen akabinde seçimler oldu, seçimlerin ortasında bir süre sonra bir baktık ki Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Erdem Gül ve Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, haklarındaki soruşturmaları müteakiben tutuklandılar. Keza bu süreç içerisinde Erdem Gül'ün yazdığı bir kitaptaki beyanından ve mahkemedeki ifadesinden kaynaklı olarak da bir anda bir baktık ki Sayın Enis Berberoğlu hakkında bir fezleke düzenlenmiş ve bu fezleke birdenbire Meclisimize getirildi. Orada Can Dündar şöyle bir laf ediyor: "Ben bu belgeyi solcu bir milletvekilinden aldım." diyor; birinci kanıt bu. İkinci kanıt ne? İkinci kanıt: Ayın 24'ü, 25'i gibi, Enis Berberoğlu ile Can Dündar arasında yirmi bir saniyelik bir telefon görüşmesine dair HTS raporu var ve bu rapordan yola çıkılarak şöyle bir yorumda bulunuluyor: İşte, o konuşmanın olduğu noktada, yer tespitinde Enis Berberoğlu bir alışveriş merkezinde, bu da Cumhuriyet gazetesine 200 metre mesafede, demek ki olsa olsa bu belgeyi Enis Berberoğlu vermiş olabilir diye bu fezleke düzenleniyor. Sonuçta, bu dokunulmazlıkların kaldırılmasını müteakiben de yargılama faaliyetine başlanmış bulunuluyor. Peki, Sayın Enis Berberoğlu'nun hakkındaki suçlama ne derseniz: Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askerî casusluk amacıyla temin etme ve FETÖ-PDY silahlı örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme.

Şimdi, buradan yola çıkarak değerli milletvekilleri, ben size devlet sırrının, devletin gizli kalması gereken belgelerinin ne olduğunun tanımını açıklamak istiyorum, o da Ceza Muhakemesi Kanunu'muzun 47'nci maddesinde hüküm altında alınmış, diyor ki 47'nci madde: "Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır." (2)'nci fıkrası ne diyor: "Tanıklık konusu bilgilerin -yani bu devlet sırrı niteliğindeki tanıklığın- Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir." Bundan şu anlamı çıkaracağız: Bir devlet sırrı belgesinin söz konusu olması için bir zabıt kâtibinin dahi bu belgeden haberdar olmaması lazım.

Peki, gelelim olayımıza. 1 Ocak tarihinde MİT tırlarının aranmasından sonra ne zaman yayın yasağı konuyor biliyor musunuz? 14 Ocak 2014 tarihinde yani on dört gün sonra. Yani, bu on dört gün içerisinde bu belge tümüyle neredeyse sütçünün, yoğurtçunun bile elinde olan bir belge. Bu belge ne belgesi? Arama ve yakalama tutanağı. Arama ve yakalama tutanağı dediğimiz belge bir anlamda dosyada yer alan bir belgedir ve bunun altına sanık tarafından, şüpheli tarafından imza atılır. Şüpheli tarafından imzalanan bir belgeyi avukatları temin etme hakkına sahiptir Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153'üncü maddesi gereğince. Doğal olarak şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Bu belgenin devlet sırrı niteliğinde olma gibi bir vasfı yok çünkü bu zaten avukatların elinde; bu bir.

İki: Bu açıklamadan önce, Yargıtay 16. Ceza Dairesinde bu MİT tırlarına ilişkin aramayı yapan sanıklarla ilgili bir dava var ve bu dava dosyasında bütün belgeler yer alıyor. Bu belgeler de aleniyet kazanmış durumda. Bu nedenle, ortada kesinlikle ve kesinlikle bir devlet sırrı niteliğindeki belge söz konusu değildir.

Öte yandan, bir varsayımdan hareket ediyorsunuz, bir kişinin, diğer bir failin, sanığın beyanını esas alıyorsunuz. Bir milletvekilinden aldım, başka bir milletvekili olabilir. Kaldı ki o aldığı tarihte Sayın Enis Bey bir kere milletvekili dahi değil. Ve birtakım yorumlara giderek, zorlamalarla işi bu noktaya getiriyorsunuz.

İşin bir garabet tarafı daha var, o da ne derseniz: Duruşma günü bir tanık çağrılmış -buradaki hukukçu arkadaşlar bilirler, bir tanık dinlenmek zorundadır- HTS raporları getirilmiş, daha incelenmemiş bu savcı birdenbire "Ben tanığın dinlenmesini istemiyorum, onu ben kale bile almıyorum, ben 3 sayfadan ibaret esas hakkındaki mütalaamı veriyorum ve -deliller toplanmadan- Enis Berberoğlu hakkında müebbet hapis cezası istiyorum." diyor. Yani, 15 Temmuz akşamı tankı Enis Bey mi kullandı? O helikopterle Ankara Emniyet Müdürlüğünü o mu taradı, bombaladı? Yüce Meclisimize uçakla bombayı Enis Bey mi attı? Düşünce özgürlüğünün geldiği nokta budur değerli arkadaşlarım. Gerçekten, vahim bir tablodur. Hukuk bir silah olabilir mi? Evet, olabilir. İşte böyle olabilir; kalleş bir silahtır. İnsanlar hukuka güvenmek durumundadır ama bugün hukuk kalleşçe kullanılmaktadır.

Bir diğer tabloya bakarsak; şimdi, savcılardan bir tanesi, Türk Ceza Kanunu'nun 228'inci maddesinden davayı açmış -228'inci madde daha az bir cezayı gerektiriyor- ve iddianamesinde diyor ki: "Bu davanın, Enis Berberoğlu'nun davasının Erdem Gül'ün davasıyla irtibatı var, birleştir." Ama Erdem Gül hakkındaki davaya bakıyorsunuz, aslında aynı eylem; o da 330'dan açılmış. Şimdi, savcı işgüzarlık yapıp alelacele ikisini aynı noktada buluşturmaya çabalıyor ve ikisinin hakkında da ne yazık ki müebbet hapis cezası istiyor.

Değerli arkadaşlarım, bunu daha önce buradaki bir konuşmamda da söyledim, "Bu eylem suç mu?" derseniz bugün bulduğumuz belge karşısında, yani 1 Ocak tarihinde MİT tırları yakalanmış ama yayın yasağı 14 Ocakta alınmış. Dolayısıyla o zamana kadar herhangi bir gizlilik yok. Gizlilik olmayan, topluma mal olmuş bir belge hakkında da devlet sırrı niteliğindeki bir belgeden söz edemezsiniz. Sadece şu olabilir: Yayın yasağına aykırılık söz konusu olabilir. O da Türk Ceza Kanunu'nun 285'inci maddesinde düzenlenmiştir. Burada bir milletvekili arkadaşımızı, Adalet ve Kalkınma Partisi bir anlamda bu tip davalardan kurtarmak için 285'inci maddenin son fıkrasına 2012'de bir değişiklik getirerek, haber amaçlı bu tip yayınların, bu tip haberini vermenin suç oluşturmadığını bizzat bu Meclis kanunlaştırmıştır.

Şimdi, son söze gelirsek: Evet, Türkiye'nin yüzde 50'si büyük bir baskı, yıldırma ve sindirme harekâtına maruz durumdadır ve bu cenah alışmıştır. Şunu düşünün: Bu başkanlık diğer yüzde 50'yi de baskı altına alma girişimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) - Toparlamak için bir dakika verirseniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Aldan, lütfen tamamlayın.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN - Ben ek süre vermeyeceğim demiştim ama arkadaşlarımız bizi de zorda bırakmasın, diğer arkadaşların da hakkı hukuku var bu noktada.

Buyurun, bir dakika süreyle tamamlayın lütfen.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan nezaketiniz için.

Şimdi, şunu söylemeye çalışıyorum, bu şu açıdan önemli: Burada bir milletvekili arkadaşımız -başka tutuklanan milletvekili arkadaşlarımız da var ama- bir oldubittiye getirilerek müebbet hapisle cezalandırılmaya çalışılıyor; bunun kabul edilebilir bir durumu yoktur.

Tamamlayayım madem bir örnekle: Şimdi, başkanlık sistemi geliyor, diyelim ki seçilecek Cumhurbaşkanı -herhangi bir partiden olabilir- bir gün akşam diğer partiden bir milletvekilinin televizyondaki konuşmasından hoşlanmadı, ağır eleştirisi hoşuna gitmedi, ertesi sabah genel sekreteri çağırıp "Gel bakayım, boş işler bakanlığı ihdas ettim, bu adamı bakan yaptım." diyecek, bakan yapıldıktan bir dakika sonra da bakanlıktan alacak. Ne olacak? Milletvekilliği düşmüş olacak ve Anayasa'nın 83'üncü maddesini tek kişi baypas ederek o kişiyi -dokunulmazlığı kaldırarak- öğleden sonra tutuklatacak. Böyle bir anlayışa "dur" demeliyiz değerli arkadaşlarım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)