| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 11.01.2017 |
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Anayasa değişikliği paketinin 4'üncü maddesinde belirlenen Cumhurbaşkanının görev süresi ve seçilme şeklinin yeniden düzenlenmesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu maddeyle birlikte, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin beş senede bir aynı günde yapılması ve seçmenlerin salt çoğunluğunun oyunun alınması şartları getirilmektedir. Böylelikle, toplumun en az yarısından 1 fazlasının oyunu alması gereken bir cumhurbaşkanının hem seçim süreci boyunca hem de görev süresi içerisinde toplumun geneline hitap etmesi, kimseyi ötekileştirmeden herkes için hizmetlerde bulunması bir zaruret olarak ortaya çıkacaktır. Bu durum toplumda karşılığı olmayan ve ülkeye hiçbir faydası dokunmayan siyasi yaklaşımlara güç kaybettirirken, milletin yanında saf tutan siyaset anlayışını güçlendirecek, merkez siyaseti geliştirecektir. Bu da kutuplaştırmaların önüne geçilerek toplumsal birlik ve beraberliğin altyapısını sağlamlaştıracaktır.
Bu noktada bir hususa da değinmek istiyorum: Bu sistemde oylar tartılmayacaktır, oylar tüm demokrasilerde olduğu gibi sayılacaktır. Oyları tartma hevesinde olanlar için geçerli olan Türkiye çok gerilerde kaldı. Açık oy, gizli sayımlardan kalma günlerden 2019'un, 2023'ün Türkiye'si'ni yorumlamaya kalkışanlar özledikleri o dönemlerin tarihte kalan utanç günlerine gömülüp kalmaktan ileriye gidemeyeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, bu topraklarda güçlü bir devlet yapılanmasının olmadığı fetret dönemlerinde hep bu coğrafyanın insanları zulüm görmüş, başları ezilmiştir. Tarih boyunca bu topraklarda kurulacak olan tahakküm, dünyayı yönetme arzusunun bir kilidi olarak dünya siyasetinde yer edinmiştir. Anadolu'nun siyasi düzeninin bozulduğu dünyada hep zulümler yaşanmış, hep mazlumların ahları alınmıştır. Osmanlı'nın çökmesiyle işte tam da biz bunu yaşadık. Dünya siyasetinin kodlarını stratejik üstünlüğüyle nevi şahsına münhasır olarak kendi içerisinde barındıran Osmanlı'nın yıkılmasıyla bu kadim medeniyet kendi içerisine kapatılmaya çalışıldı, güçlü bir devlet yapılanmasının bu topraklarda hüküm sürmesi hep bir şekilde perdelemeye maruz bırakıldı. Bu süreç içerisinde milletimize ve devletimize sistematik olarak bir aşağılık kompleksi psikolojisi aşılandı. "Biz motor üretemeyiz.", "Biz araba üretemeyiz.", "Biz kendi millî silahımızı üretemeyiz.", "Kendi kendimize politika geliştiremeyiz.", "Kendi başımıza hareket edemeyiz.", "Birilerinden icazet almadan adım atamayız." Birilerinin izni olmadan hamle yapamayız." denildi, bazıları da inandı. Batılı bir yazarın şöyle bir sözü var, aynen aktarıyorum: "Türkiye öyle bir devlet ki solduğunda sulanmalı, boylandığında da budanmalı." Bu tanımlama "Biz Türkiye'yi bir uydu devleti olarak kullanalım, sömürelim ve kontrol altında tutalım." demektir. Bu Batılı yazarın sadece bu sözü bile devletimizin yıllar yılı karşılaştığı saldırıları özetler niteliktedir. Tüm bu gerçekleri gözler önüne serdikten sonra karşılaştığımız sistematik saldırılarla asıl yapılmak istenenleri daha açık bir şekilde görebiliyoruz. Bugün maruz kaldığımız saldırılar, on yılda Menderes'i asarak katledenlerin, on yılda Özal'ı öldürenlerin, birkaç sene içerisinde Erbakan'a hükûmetten el çektirenlerin on beş yıldır deviremedikleri, yıkamadıkları, yenemedikleri Erdoğan'a duydukları tahammülsüzlüğün ve acziyetin adıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bu sistem, varolan istikrarı kurumsallaştırarak ülkemize yönelik saldırıların amacına ulaşamaması sonucunu doğuracaktır inşallah. Parlamenter sistemin bugüne kadar bizlere kazandırdıklarına baktığımızda elimizde koca bir hiç olduğunu görürüz. Tek parti döneminin bitmesiyle 1950 yılında geçiş yaptığımız parlamenter sistem ile bugüne kadar geçen altmış altı yıl içerisinde Menderes, Özal ve Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki on yıllar süren istikrarlı hükûmetleri geride bırakırsak her hükûmetin ortalama ömrünün yedi sekiz ay olduğu gerçeği gözler önüne serilmektedir. Bölgemizde dengeler anlık olarak değişirken, devletin sürekli olarak çevresinde yaşananlara güçlü reflekslerle karşılık vermesi beklenirken, bizim parlamenter sistemin romantizmi içerisinde hükûmet krizleri ve istikrarsızlıkla kaybedecek vaktimiz olamaz. Parlamenter sistemin bize sunduğu imkânlarla ne yazık ki yıllar yılı devletimizin enerjisi gelip geçici iç siyasi çekişmelerle eritilip heba edilmiştir. Bugün, artık kadim tarihimizi de göz önünde bulundurarak dünyadaki tüm mazlum ve mağdur toplulukların umudu olacak güçlü bir devlet teşekkülü icra etmek durumundayız. Biz, bunu sağlamadığımız müddetçe Halep'te, Musul'da ve İslam dünyasının çeşitli yerlerinde katledilen çocuklar için dünya hep sırtını dönmeye devam edecektir. Adaletin güneşi Anadolu'dan yükselmedikçe zulme boğulan topraklar karanlıkta kalmaya ne yazık ki mahkûm edilecektir.
Dolayısıyla, birilerinin sahte demokrasi havarisi kesilmesi ve demokrat rolü oynamaları bizler için hiçbir şeyi değiştirmez. Biz inanıyoruz ki bir gün öncülüğünü yaptığımız bu amansız mücadele bitecektir ve o gün bugünkü mücadelesinde zaafa düşmeyenler galip geleceklerdir, diğerleri emin olun, mağlup olacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Nereye gideceğiz?
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Devamla) - Yeni ve güçlü Türkiye kurulurken elini taşın altına koymayanlar, rol yapanlar güzel günler geldiğinde bu mukaddes mücadelede yer almamanın burukluğunu yaşayacaklardır.
Bu sebeple, biz onları bir kenara bırakmak ve yolumuza devam etmek zorundayız diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaztekin.