GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:55
Tarih:11.01.2017

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişiklik teklifinin 4'üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, "demokrasi", "kuvvetler ayrılığı" gibi kavramların içlerinin iyice boşaltıldığı bir teklifle karşı karşıya bulunuyoruz. Bunun yanında "devletin yeniden inşası" gibi oldukça iddialı hedeflerden de sıkça söz edildiğine şahit olmaktayız. Bu bağlamda, kamuoyunu olup biten duruma ilişkin doğru bilgilendirmek gerekmektedir. Ülkenin yönetim biçiminde köklü değişiklikler yapılması yönünde bir değişikliğe sadece iki partinin karar vermesi durumu toplumun ortak iradesini yok saymaktadır.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş demokrasilerde, anayasal düzenin devamlılığı sırasında anayasa yapımı güç dengelerince değil, demokratik ilkeler yoluyla belirlenir ve gerçekleştirilir. Bu anlamda, ya İsviçre örneğinde olduğu gibi halk direkt olarak sürece dâhil edilir ya da Finlandiya örneğinde olduğu gibi kurulu iktidar düzleminde tam uzlaşma yoluyla anayasa yenilenir. Bu çerçevede, 2011'de, Meclis bünyesinde kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu marifetiyle uzlaşma sağlamak suretiyle yeni bir anayasa yapmaya çalışıldı fakat dönemin koşulları neticesinde başarılamadı ancak Türkiye demokrasi tarihi bakımından, uzlaşı kültürünün denenmiş olması bakımından motivasyonu yüksek bir deneyim olduğunu kabul etmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bir ülkede yetkileri olabildiğince paylaştırırsanız, yerel yönetimleri güçlendirirseniz, denge ve denetim mekanizmalarını sağlamlaştırırsanız bu temel üzerinde demokratik bir rejimi inşa edebilirsiniz. Aksine, bir ülkede tüm yetkileri tek bir kişide merkezîleştirirseniz, yerel yönetimleri yok sayarsanız, denetim mekanizmalarını da işlevi olmayan güdümlü birer tabelaya dönüştürürseniz işte o zaman da otoriter bir rejim inşa edersiniz; mesele bu kadar basittir.

Şimdi, geldiğimiz noktada, AKP ve MHP 79 milyon yurttaşın ortak hukuku niteliğindeki bir belge üzerinde son derece köklü değişiklikler içeren bir meseleyi sanki bu konu 2 partinin iç meselesiymiş gibi ele almışlar ve ülkemizde otoriter bir rejimin yolunu açacak bir teklifi çoğunluğun dayatması biçiminde nitelendirilebilecek bir yöntemle önümüze getirmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, hep birlikte yaşadığımız ve son altı aydır fütursuzca sürdürülen OHAL ilanlarının ardı ardına uzatıldığı belirsiz bir süreçten geçmekteyiz. Halkın temel bilgi edinme kanallarının birçoğunun lağvedildiği, gerçek bilgiye ulaşmanın sürekli engellendiği karanlık bir süreç bu. Bu süreçte ifade hürriyeti yok, basın özgürlüğü yok, akademik özgürlük yok ve adil yargılanma hakkı da bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokunulmazlıkların kaldırılması, eş başkanlarımız başta olmak üzere 11 milletvekilimizin tutuklanması Parlamentomuza vurulan en büyük darbe olmuştur. Anayasa'nın 83'üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır." amir hükmüne karşın eş başkanlarımız ve milletvekillerimizin tutukluluğu hukuksuzca devam ettirilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'mızca da olağanüstü hâl durumlarında dahi korunması gereken çekirdek haklar yok sayılmış ve âdeta bir anayasasızlaştırma sürecine girilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir anayasa yapım sürecinin en önemli öncülleri, olmazsa olmazları ifade özgürlüğünün serbestçe kullanılması, medyaya erişim hakkı ve kamu gücünü elinde tutan devlet organlarının tarafsızlığıdır. Medyaya eşit erişim hakkı dâhil, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri özgürlükleri ile örgütlenme özgürlükleri hukuken ve fiilen ileri derecede kısıtlanmış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde birçok çağdaş dünya anayasasında ve özellikle demokratik olarak nitelendirdiğimiz ülkelerin anayasalarında, savaş, sıkıyönetim, olağanüstü hâl gibi olağanüstü dönemlerde anayasanın değiştirilemeyeceğine dair hükümler bulunmaktadır; örneğin, Fransa, İspanya ve Portekiz anayasaları olağanüstü dönemlerde anayasa değişikliğini yasaklamışlardır. Şu hâlde, sağlıklı bir anayasa tartışması için OHAL'in kaldırılması öncelikli sorunumuz olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, getirilen düzenlemenin bir başkanlık sistemi olduğu vurgulanmaktadır. Oysa, başkanlık sisteminin uygulanan tek demokratik örneği olan ABD'de sert kuvvetler ayrılığı ve kuvvetlerin bağımsızlığı vardır. Getirilen teklifte ise, Anayasa Mahkemesinin ve HSYK'nın oluşumu ve üyelerinin belirlenmesini dikkate aldığımızda kuvvetlerin tek bir kişinin elinde toplandığı açıkça görülecektir. 1789 Fransız İnsan Hakları Bildirgesi'nde "Erkler ayrılığının bulunmadığı toplumlarda anayasa yoktur." denilmektedir. Evet, bu teklifle birlikte Türkiye'de aslında Anayasa rafa kaldırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle Cumhurbaşkanı tek başına 600 milletvekilinden oluşacak yasamayı yani Meclisi kontrol edecek bir yetkiye sahip olmaktadır; öyle ki, Cumhurbaşkanı Meclisi feshedebilecektir. 79 milyonun ortak emeği olan bütçenin nereye harcanacağı yetkisi Meclisin elinden alınıp tek kişinin insiyatifine bırakılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Meclisin yasama yetkisine de el konulmaktadır ve tüm bunları tek başına yapabilecek bir Cumhurbaşkanı yasamanın denetiminden de azade kılınmaktadır. Yine, Cumhurbaşkanı tek başına yargıyı istediği gibi şekillendirebilecektir. Dolayısıyla yargı yürütmeyi denetleyemeyecek, yürütme ise yargıyı tek taraflı olarak hem belirleyecek hem de denetleyecektir. Bu teklifle demokrasinin ve hukuk devletinin göz bebeği olan "kuvvetler ayrılığı" kavramı siyaset literatürümüzden çıkarılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz 4'üncü madde Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile milletvekilliği genel seçimlerinin aynı zamanda yapılmasını öngörmektedir. Tabii, bu maddeyi Cumhurbaşkanının partisiyle olan ilişiğinin kesilmeyeceği biçimindeki düzenlemeyle birlikte ele almak gerekmektedir. Bu teklif yasalaşırsa Cumhurbaşkanı rahatlıkla meydanlara inip kendi siyasi partisi için oy isteyebileceği için artık kâğıt üzerinde de olsa Cumhurbaşkanlığının tarafsızlığından söz edilemeyecektir. Mevcut Siyasi Partiler Yasası'na göre partiyi temsil yetkisi genel başkana aittir. Diğer taraftan, Anayasa'da Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ettiği belirtilmektedir. Dolayısıyla bir kişinin hem partisini hem devleti temsil etmesi ancak ve ancak bir parti devletinde mümkün olabilmektedir. Bu teklifle 21'inci yüzyılda Türkiye'ye önerilen, bir parti devleti rejimidir. İki seçimin aynı zamanda yapılması, devlet başkanının aynı zamanda parti başkanı olarak seçime katılması ve kendi partisi için oy istemesi, kendi partisinin milletvekillerini belirleyecek olması seçimlerde eşitlik ve adil seçim ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayan bir durum yaratacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otoriter bir rejimi Türkiye'ye egemen kılmak çok ciddi ekonomik neticeleri de beraberinde getirecektir. Tek kişinin inisiyatifinde çıkarılacak kararnamelerin yaratacağı istikrarsızlık ve güvensizlik, her an bir şirkete kayyum atanması kaygısı gerek yerli ve gerekse yabancı yatırımcıları engelleyecektir. Bu durumda zaten tavan yapmış olan işsizlik, genç nüfusun büyüklüğü dikkate alındığında yönetilemez boyutlara ulaşacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye toplumunun acil ihtiyacı olan, toplumsal barış için sivil, demokratik ve çoğulcu yeni bir anayasadır; çağdaş dünyayla bağımızı koparan değil güçlendiren bir anayasadır. Evrensel ölçekte önemli tecrübelerin neticesinde süzülerek biriken insanlığın ortak değerleri çerçevesinde insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin yaşamsal kılınacağı bir anayasaya ihtiyacımız vardır. Bu bağlamda iktidarı sınırlama belgesi olan anayasanın iktidarın aracı hâline getirilmesine karşı durmak yasama erkinin üyesi bulunan tüm milletvekillerinin görevidir. Bunu bir kez daha bütün Meclise tekrarlıyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dora.