GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:54
Tarih:10.01.2017

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada yapılan oylamaların sonucu belli olabilir tabii ancak tüm kamuoyu -ancak tabii ki internetten izleyebildikleri kadarıyla- görmüşlerdir ki burada gizli oylama falan yapılmamıştır; vicdanlarda da, tarih önünde de hem bu oylamalar hem de Anayasa teklifi yok hükmünde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, milletvekili sayısının 600'e çıkarılmasıyla ilgili değişiklik teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.

Bu değişikliğin, iktidarın seçim sistemini de değiştirmek istediği düşünüldüğünde, tek bir parti egemenliğine kapı araladığı ortadadır. Milletvekili sayısının 600'e çıkarılması nasıl gündeme geldi, tekrar hatırlayalım. Önce "600 vekilin 50'si yedek vekil olacak." dendi. "Vekiller siyasi rakiplerinin canına kastedecekler." diye korkulduğundan yedek vekillik rafa kalktı. Peki, neden milletvekili sayısı 600'e çıkıyor? Gerekçe tek satır: "Ülkemizin nüfus artışına bağlı olarak." Arkadaşlar, öyleyse neden teklif ilk pazarlığa açıldığında "550+50 yedek" formülü gündeme gelmişti? Nüfusumuz son bir ayda yüzde 10 artmadıysa burada başka bir pazarlık var demektir.

İktidar ve muhalefet sıralarında bu pazarlıktan rahatsızlık duyacak pek çok kişinin olduğunu biliyorum. Bu sıralarda her partiden, inandığı değerler için bu Parlamentoda olan milletvekillerine sormak isterim: 2019'da mevcut iktidar milletvekillerine koltuk garantisi, MHP'ye de garanti 50 milletvekili mesajı için vekil sayısının artırıldığı söyleniyor; bundan hiç rahatsız değil misiniz? Yanınızdaki milletvekillerinin nedenini anlayamadığınız bir biçimde birden varsıllaşmasından; alınan, verilen ihalelerden hiç canınız sıkılmıyor mu? "Bu Parlamentoda yardım politikasıyla değil, bir vatandaşlık hakkı olarak yurttaşların yaşamlarına değebildim." diyor musunuz?

Tek adam rejimiyle işlevsiz kılınacak Parlamentonun vekil sayısının artırılması, siyasi iradesi elinden alınan milletvekillerine bir tür siyasi rüşvettir. Rousseau'nun bir sözü vardır, dikkatinizi çekmek isterim: "İnsan başkalarının kalbini okuyabilseydi, bulunduğu yerden inmeyi isteyenlerin sayısı yukarı çıkmayı isteyenlerden daha çok olurdu." Bu pazarlıklar karşısında bizim ruh hâlimiz budur. Bırakın milletvekili sayısını artırmayı, bazı milletvekillerinin yasama faaliyetlerine ya da partilerinin Meclis dışı faaliyetlerine ilgisizliğini görünce "Milletvekili sayısının azalması evladır." demek istiyorum. Böylelikle milletvekillerinin halka maliyeti biraz daha azalmış olur.

Milletvekili sayısının tek başına artırılması halkın demokrasiye daha etkin katılımını sağlar mı sizce? En fazla, dağıtılacak koltuklar artmış, vaatler artmış olur. Yüzde 10'luk seçim barajı dahi kaldırılmadığı müddetçe milletvekili sayısının 600'e çıkarılmış olması, en çok oy alan partinin sandalye sayısının katlanarak artması anlamına gelir; böylece iktidar Parlamento kararları için başka partilere ihtiyaç duymaksızın, hiçbir muhalefete yer bırakmadan, dilediği kararı alabilecek çoğunluğa ulaşabilir. Yani kanun tasarısı kabul edilirse yürütmeyi denetleme yetkisi elinden alınacak bu Mecliste dahi muhalefete alan bırakmamaya çalışılıyor. Teklifin amacı bellidir. Önümüzdeki bu teklif bir Anayasa değişikliği değil, tek amacı olan, mutlaki tek adam rejimi için yapılmış bir hamledir.

Sizlere Zimbabveli bir başkanın hikâyesini anlatayım; hâlen 92 yaşındaki Robert Mugabe. 1980'den 1987'ye kadar Başbakan olarak yönettiği Zimbabve 1987 yılında yapılan bir Anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemine geçti, o yıla kadar sembolik olan Cumhurbaşkanlığı makamı ise kaldırıldı. Zimbabve siyasetini yakından takip eden İngiltere'deki Kent Üniversitesi Hukuk Fakültesi akademisyeni Alex Magaisa, ülkede başkanlık sistemine geçişin nedeninden "gücün merkezîleştirilmesi arzusu" diye bahsediyordu. Mugabe parlamenter sistemde mutlu değildi, daha fazla güce ve kontrole sahip olacağı bir başkanlık rejimi istiyordu. Bu sistemle Parlamento zayıflatıldı. Magaisa başkanlık sistemine geçişin sonucunun diktatörlük olduğunu ve bu diktatörlüğün o günden beri varlığını sürdürdüğünü söylüyor. "Parlamenter sistem daha iyiydi çünkü o zaman Başbakan Parlamentonun bir üyesiydi, Parlamentoya gitmesi ve kendisine yöneltilen soruları yanıtlaması gerekiyordu. Başkanlık sisteminde ise başkanın Parlamentoya hesap vermesi gerekmiyor." diyor. Tanıdık geliyor mu sizlere?

Önümüzdeki teklif de eğer kabul edilirse yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına devredilecek. Cumhurbaşkanı bütün kabineyi tek bir ağızdan belirleyecek. Üstelik Meclis artık bu Bakanlar Kurulunu denetleyemeyecek, bugün muhalefetin gündeme getirmesinden korkulan gensoruları Meclis veremeyecek yani bakanları soruşturamayacak. Cumhurbaşkanı partili olduğuna göre Erdoğan artık AKP'nin başına geçecek, hem partiyi hem devleti kendisi yönetecek. Partiyi yöneten Cumhurbaşkanı elbette milletvekillerini de seçecek. Üstelik, bugün Erdoğan için oluşturulan bu tek adam sistemindeki yetkileri, darbeyle başa gelen bir Cumhurbaşkanı da kullanabilecek. Meclis Cumhurbaşkanının güdümüne girecek. HSYK'nın yarısını, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12'sini Cumhurbaşkanı atayacak. Yüksek yargı Cumhurbaşkanına bağlanacak. Arkadaşlar, böylesi Zimbabveli Robert Mugabe'nin de aklına gelmemiştir. O yüzden, belki Sayın Bekir Bozdağ başta olmak üzere bu Anayasa teklifini hazırlayanlar, kendisini ziyaret ederek danışmanlık etmek isteyebilirler.

Dün Sayın Başbakan da ülkede demokrasinin ne kadar gereksiz bir şey olduğunu ve tek adamın ülkeyi yönetmesi gerektiğini çok güzel ifade etti yaptığı konuşmada. Konuşmasının herkes tarafından tekrar tekrar izlenmesini tavsiye ederim. Yani biz doksan üç yıl geriye, tek parti döneminin de öncesine, tek adam dönemine dönüyoruz bu teklifle. Bu bir anayasa oyunudur. Tiyatro demek istemiyorum, tiyatroculara saygısızlık etmek istemiyorum. Eş başkanlarımızın, vekillerimizin yasama faaliyetinin engellendiği, oy kullanamadığı, muhalefet edemediği bir anayasa teklifi gayrimeşrudur ve bunun tek oyuncusu vardır, sadece tek bir oyuncusu vardır, başka oyuncusu yoktur.

Bir anayasa aslında nasıl olmalıdır biliyor musunuz: Sivil, çoğulcu, demokratik olmalıdır. Devlet odaklı değil, insan odaklı olmalıdır. İnsan haklarına, kadın haklarına, doğanın haklarına dayanmalıdır. Laiklik temelinde bir demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne dayanmalıdır. Dil, ırk, etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasi düşünce, mezhep, felsefi inanç, din, medeni hâl, yaş ve engellilik ayrımcılığını yasaklamalı, her vatandaşın yasalar önünde eşitliğini savunmalıdır. Avrupa Sosyal Şartı, İstanbul Sözleşmesi, ILO Sözleşmeleri gibi sözleşmeler temel alınarak hazırlanmalıdır. Sosyal adalet ilkesi temel alınmalı, her yurttaşın eğitim, beslenme, barınma, insanca çalışma gibi temel hakları güvence altına alınmalıdır.

Anayasa tartışmaları 2011 yılında devam ederken pek çok platform oluşturulmuştu. İşte orada Anayasa Kadın Platformu da kadın taleplerini ifade ediyordu. Kadınlara doğurganlık hakları, üreme sağlığı konularında ücretsiz hizmet verilmelidir diyordu kadınlar. Temel hak ve özgürlüklerin genel ahlak, millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık gibi soyut ve keyfî gerekçelerle sınırlandırılmamasını ifade ediyorlardı. Aile içi şiddet ve kadın cinayetleri önlenmeli, kadınlar ve erkekler arası eşit iş bölümü desteklenmelidir diyorlardı ve devletin tüm bu sorumlulukları Aanayasa'da açıkça ifade etmesi gerektiğini söylüyorlardı. Arkadaşlar, bu taleplerin hangisi var bu teklifte? Bu halkın tek bir talebine yer verilmezken nasıl Anayasa teklifi diyorsunuz siz buna?

Tekrar ediyorum: Bu tek adam anayasasıdır, bu bir oyundur. Her gün e-mailler, mektuplar alıyoruz ve diyorlar ki: "Bu toplumsal kutuplaşmanın, korkunun yaratacağı iklimden..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - "...ülkenin yaşadığı bunalımdan bu getirilen teklif sorumludur." Bizim alnımız ise her zaman ak olacaktır. Tarihe böyle geçmenizi tavsiye ediyorum.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)