GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:05.01.2017

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben de öncelikle İzmir'de meydana gelen saldırıda hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum. Kimden gelirse gelsin, amaç ne olursa olsun şiddet olaylarıyla, şiddetle çözüm arama yöntemini doğru bulmadığımızı ve bu tür şiddet eylemlerini kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii kınamak yetmiyor çoğu zaman. Her seferinde meydana gelen, maalesef birçok insanımızın, yurttaşımızın canına mal olan olaylar kınamakla ya da hamasetle önlenemiyor. Daha dün Başbakan Yardımcısı ve Hükûmet Sözcüsü Sayın Numan Kurtulmuş Suriye politikalarını değerlendirirken başından beri Suriye politikasının büyük bir yanlış olduğunu ve yanlışlarla dolu olduğunu, şimdi bunları tamir etmeye ve düzeltmeye çalıştıklarını ifade etmiş oldu Hürriyet Ankara Bürosuyla yaptığı bir mülakatta.

Değerli arkadaşlar, biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Suriye iç savaşı başladığı günden bu tarafa, bu kürsüde defalarca Suriye politikalarının yanlış olduğunu, Suriye'ye ilişkin AKP iktidarının tutumunun, Suriye'nin iç işlerine karışmasının, belli bir mezhep ekseni üzerinden politika oluşturmaya çalışmasının çok yanlış sonuçlar doğuracağını; hatta, Katar ve Suudi Arabistan'la ittifaklar üzerinden birtakım Selefi grupları desteklemesinin, IŞİD dâhil olmak üzere birçoğuna yardım etmesinin, Türkiye sınırlarını bu örgütlere açmasının büyük hata olduğunu; salt anti Esad ve anti Kürt politika üzerinden bu gruplara yapılan yardımların, sınır boylarında verilen imkânların eninde sonunda Türkiye'ye dönebileceğini ifade etmiştik. Bunun pek çok örneği vardır. Biliyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri geçmişte Rusya'ya karşı Afganistan'da Taliban'ı ve El Kaide'yi desteklemişti. Ama sonuçta ne olmuştu? Belli bir süreden sonra El Kaide dönüp Amerika'yı vurmuştu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Suriye politikasının yanlışlığının bize yansımasının kısaca bir geçmişini hatırlayalım: Ne idi bu politikanın ve zaman zaman IŞİD'le Türkiye'nin çıkar ilişkilerinin, kendi o gizli ilişkilerinin sonucu olarak Türkiye'ye yansıyan şey? İlk olarak, hatırlarsanız, 11 Mayıs 2013 yılında Reyhanlı'da bir bomba patlamıştı ama o dönem Hükûmet, IŞİD'e mal etmemek adına bu eylemi ısrarla Beşar Esad'a mal etmeye ve bu şekilde üstünü örtmeye çalıştı. Sonra, 20 Mart 2014'te Niğde'de, yine IŞİD'li 3 militan, yol kontrolü yapan askerlere saldırdı ve 1 astsubay, 1 asker ile yine 1 sivili katletmiş oldu. O yargılamadan hâlâ bir sonuç çıkmış değil.

Yine, değerli arkadaşlar, 6 Ocak 2015 tarihinde Sultanahmet'te turistlere yönelik bir saldırı gerçekleşti. 18 Mayıs 2015'te Adana ve Mersin HDP binalarına yönelik bombalı saldırılar, 5 Haziran 2015 günü partimizin Diyarbakır mitinginde, seçimden bir gün önce bombalı saldırı gerçekleştirildi. 20 Temmuz 2015'te Suruç katliamı gerçekleşti ve bunun devamında IŞİD veya IŞİD benzeri cihatçı gruplarca Türkiye'de eylemler devam ettirildi. 10 Ekim 2015'te Ankara Gar katliamı gerçekleştirildi. İstanbul'da İstiklal Caddesi, yine Atatürk Havalimanı canlı bomba eylemleri gerçekleştirildi. Gaziantep'te bir düğüne yönelik eylem gerçekleştirildi ve en son Reina saldırısı gerçekleşti.

Bütün bu eylemlerde -hatırlayalım geçmişi- iktidarın, Hükûmetin yaklaşım tarzı ya kokteyl örgütlere mal etme ya da bir şekilde IŞİD'e hâlâ toz kondurmama, IŞİD'in yapabileceği olasılığına ihtimal vermeme gibi bir yapı içerisine girdi. Oysa, değerli arkadaşlar, Suriye'de beş yıl boyunca beslediği, her türlü imkânı sağladığı, yurt dışından gelen pek çok yabancı uyruklu IŞİD teröristinin elini kolunu sallayarak Türkiye üzerinden Suriye'ye geçmesine imkân sağlayan Türkiye, ne zamanki uluslararası konjonktür ve şartlar IŞİD terör örgütünün terörist bir örgüt olduğu noktasında kaçınılmaz bir hâl, Türkiye açısından da kaçınılmaz bir hâl aldı ve Türkiye, zorunlu olarak terörist örgüt olarak ilan etmek, özellikle Kürt koridorunun oluşmaması için Cerablus yani Fırat Kalkanı operasyonuyla beraber IŞİD'le karşı karşıya geldi, ancak o zaman IŞİD de işte, tıpkı geçmişte Amerika'nın El Kaide örneğindeki gibi, ektiğinin bu sefer karşılığını biçmeye başladı.

Değerli arkadaşlar, Orta Doğu'da geçmişten, tarihsel ortaklıklardan, tarihsel deneyimlerden dersler çıkarmadan, salt konjonktürel, salt belli bir etnik veya kültürel yapı üzerinden politika üretirseniz o politikanın sonucu bumerang gibi, o yanlış dönüp sizi vuracaktır. Bugün de El Bab, Halep takasından sonra, El Nusra terör örgütünün de Türkiye tarafından terk edilmiş olmasının bir sonucu olarak Türkiye bir bedel ödeyecektir. Sadece El Nusra değil, El Bab'daki tıkanma, Rusya ve İran'la Moskova'da yapılan anlaşmadan sonra, muhtemeldir ki Türkiye salt orada bir Kürt oluşumu oluşmaması adına şimdiye kadar desteklediği örgütleri terk edeceğine göre -buna ÖSO da dâhil- bütün bunların sonuçta döneceği Türkiye'dir, vuracağı Türkiye'dir. "Kürt koridoru oluşmasın diye Kürt karşıtı her örgütü desteklerim." mantığıyla, zihniyetiyle hareket ettiğinizde ve sonuç almadığınızda da bu örgütleri, tıpkı şu anda El Nusra'yı Halep'te satmak gibi dönüp rejime sattığınızda, terk ettiğinizde, bu örgütler dönecek, IŞİD benzeri, Türkiye'ye saldıracaktır. Bu itibarla, Sayın Numan Kurtulmuş'un "Suriye'de izlediğimiz politika yanlıştı." söylemini bir öz eleştiri olarak kabul ediyoruz ama bundan sonra yeni bir yanlışa mahal vermeden, doğru politikalar ekseninde ama özellikle ülke içinde demokratik, özgürlükçü ve barış esaslı bir politika inşasıyla, aynı şekilde, dış ilişkilerde de, Suriye'de Kürtler başta olmak üzere, tüm dost halklarla demokratik, eşit, özgürlükçü bir Suriye'nin oluşması temelinde bir politika üretilirse eğer, bu durumda Türkiye, Orta Doğu'daki bu çıkmazdan en faydalı ülke olarak çıkacak; demokratik, barışçıl bir ülke olarak geleceğini inşa edecektir. Yoksa, "Suriye politikası yanlıştı." deyip, yeni bir yanlış politika izlerseniz, bunun yansıması, maalesef, bize ve halklarımıza ağır bedeller ödettirecektir. Nitekim, bütün hamaset söylemlerine, "Son terörist kalıncaya kadar operasyonlar devam edecektir." denmesine rağmen, ne IŞİD bitiriliyor ne IŞİD saldırıları durduruluyor ve yarın ne tür saldırılarla karşılaşacağımız da meçhul. Bu nedenle, Hükûmetin tekrardan doğru politikaya dönmesini talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Adıyaman.