GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:05.01.2017

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kanayan bir yarasını konuşuyoruz, Roboski, Uludere olayını. 28 Aralık 2011 tarihinde savaş uçaklarının attığı bombalar sonucunda Uludere ilçesinin Ortasu ve Gülyazı köyüne mensup, 18'i 18 yaşından küçük olmak kaydıyla, 4'ü 13 yaşında, 34 gencimiz hayatını kaybetti.

O dönem olayın ilk duyulduğu anlarda bunların PKK'lı olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Olay o denli vahimdi ki ancak böyle bir algı yaratılırsa bu olayın sorumluluğundan kurtulabiliriz zannedildi. Ama olay çok netti, gün ağarınca, hatta gün ağarmadan önce ortaya çıktı ki 34 masum insan hayatını kaybetmişti.

Peki, ne olmuştu o gün? O gün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı yapılıyordu ve devletin önüne istihbarat bilgileri geldi. Tam dört buçuk saat izlendi bu, Irak tarafına geçen gençler, kaçakçılık yapan gençler, sınır ticareti yapan gençler. Dört buçuk saat sonunda şu karara varıldı: Evet, bunlar sınır ticareti yapan gençlerdir ya da köylülerdir ama içlerinde PKK'nın askerî kanat sorumlusu Fehman Hüseyin vardır. Bu MİT bilgisi Millî Güvenlik Kurulunun önüne geldi. Sonunda Genelkurmayda değerlendirildi, edildi. Evet, Fehman Hüseyin PKK'nın en ağır silahlı saldırılarını gerçekleştiren askerî kanat sorumlusu, onlarla birlikte Türkiye'ye giriyor zannedildi ve atış emri verildi Genelkurmaydan başlayan ve Millî Güvenlik Kuruluna kadar uzanan bir silsile içerisinde. Genelkurmay Başkanı hava harekât emrini verdiği saatlerde Millî Güvenlik Kurulunda toplantı hâlindeydi ve o verilen ağır karar neticesinde, Fehman Hüseyin'in öldürülmesi pahasına pek çok masum insan hayatını kaybetti. O günlerde bu olay bir başka algıyla kamuoyuna anlatılmak istendi ama tabii gerçekler çuvala sığmayacak kadar acıydı ve inciticiydi.

Değerli milletvekilleri, bakın, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu olay üzerine çıktı, "Bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacaktır." dedi. Aradan beş yılı aşkın bir zaman dilimi geçti ve beş yılı aşan zaman dilimi içerisinde İçişleri Bakanının açtığı bir inceleme raporundan sonra soruşturma izni dahi verilmedi. Açılan birinci inceleme raporu oydu. İçişleri Bakanlığının tozlu raflarında bekliyor o dosya. Cezai müeyyideye dönüşmesi açısından, bir soruşturma dosyasına dönüşmesi gereken dosya kapatıldı, bekliyor.

İkincisi, İnsan Hakları Komisyonunda bu olay araştırıldı ve sonunda "Bir hata olmuştur." denilerek -CHP'nin ve diğer muhalefet partilerinin her biri bu konuda sorunları ortaya koydular- AKP'li üyelerin oylarıyla kapatılmaya çalışıldı. İkincisi de böyle yapıldı.

Üçüncüsü, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Bu takipsizlik kararı Ankara'ya geldi, Genelkurmaya geldi görevsizlik nedeniyle. Genelkurmay Askeri Savcılığı da takipsizlik kararı verdi. Buna yapılan itiraz üzerine dosya Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesine gitti. Orada 3 üye, Başkan "Sorumlular yargılanmalıdır." dedi ama diğer üyeler, 2 üye "Yargılanma olmaz, kovuşturmaya yer olması kararı doğrudur." dedikleri için dosya kapatıldı Sayın Ramazan Can. Dolayısıyla, yargı ayağında yürüyen, İçişleri Bakanlığında yürüyen ve Mecliste yürüyen hiçbir dosya yok.

Aileler çaresiz kaldı. Şu anda dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde. Ayıp değil mi değerli arkadaşlarım, bir ülkenin, kendi yurttaşlarıyla ilgili bir adalet duygusunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine aratması; böylesi önemli, vahim bir olayda devlet üzerine düşen görevi yapmadı diye aileleri orada süründürmek ayıp değil mi? Devlet olma anlayışı bu mu?

Adalet diyoruz. Bakın, devlet adalet olmadan yürümez değerli arkadaşlarım. Dün İsrail Başbakanı Netanyahu polise tam üç saat ifade verdi görevini kötüye kullandı diye. Türkiye'de dokunulmazlar mevcut, dokunulamıyor. Niye dokunulamıyor? Çünkü bu olayın içinde, ben başından beri söyledim, Roboski, Uludere olayının içinde... İnsan Hakları Komisyonunda görev yaptığım andan itibaren söyledim, bu olay devletin en üst tepesini ilgilendiriyor. Millî Güvenlik Kurulunda kim varsa, bu kararın alınmasında... Zamanın Genelkurmay Başkanından tutun, o toplantıda kim varsa herkesin haberli olduğu bir olaydır bu olay, sıradan bir olay değil. O yüzden karartılmaya, soğutulmaya ve unutturulmaya çalışılıyor. Tablo bu, bu kadar açık.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, aileler ne istiyor, biliyor musunuz; aileler adalet istiyor. Çok onurlu insanlar.

Bakın, bu hayatını kaybeden gençlerimizden Mehmet Ali Tosun var, 18 yaşında çocuk. Annesi ne diyor, biliyor musunuz, Adile Tosun? "Bizim tek isteğimiz faillerin ortaya çıkartılması ve belirlenmesi. Bize çok büyük bir hakaret yapılmıştır. Biz ağladık, başka anneler ağlamasın." Tazminat taleplerini reddettiler, ellerinin tersiyle ittiler bu aileler. Acılarını gömdüler, "Başka anneler ağlamasın ama failler de ortaya çıksın." dediler ama öyle olmadı ki.

Yine, ölenlerden Şirvan Encu'nun annesi diyor ki: "Oğlum Şirvan'ı sabahleyin sınır ticaretine gönderdim. Akşam döner, yemek yeriz dedik ama gece Şirvan'ımın cenazesine ulaştık. Biz kimseden bir şey istemiyoruz, sadece failleri belli olsun, yargılansın, artık hiçbir anne acı çekmesin ve ağlamasın diyoruz." Haklı bir talep değil mi değerli arkadaşlar?

Şimdi, az önce konuşan AKP sözcüsü "Gereğini yapalım, yargı zaten gereğini yapıyor." dedi. Yargı gereğini yapmadı, bir kere, bu ayrımları iyi bilelim, Meclis de gereğini yapmadı. Siyaset kurumu, evet, hodri meydan, buyurun gereğini yapalım. Beş yıl geçmiş, eski Başbakanın, şimdiki Cumhurbaşkanının da sözü var "Bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacak." diye. Buyurun çıkartalım arkadaşlar, bunu yapacak yer burası. Tekrar açalım bu dosyayı, kendi adalet duygumuz içerisinde tekrar tartışalım. Bu aileler adalet duygusunu o kadar çok önemsiyorlar ve gerçekten de hak ediyorlar ki biz duygusal kopuşa yol açmamalıyız, onlar da Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit birer yurttaşıdır. Irak'ın sıfır noktasında yaşayan bu insanlarımızın tamamı Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlıdır ama devlete bağlı olmanın en önemli güvencelerinden bir tanesi de adalet duygusudur. Şimdi, adalet duygusu niçin oraya ulaşmayacak? Adalet duygusu ulaşmazsa bir duygusal kopuş yaşamazlar mı acaba bunlar kafalarında, "Adalet bize niye ulaşmıyor?" diye.

Şimdi, bu köylülerle ilgili çok uzun zamandır, tam beş yıldır bir algı operasyonu yürütülmeye çalışılıyor ama bakın, bu köylüler ne yaptılar değerli arkadaşlarım. Bu olaydan tam sekiz ay sonra Gülyazı köyünde, olayın geçtiği bu köyde bir askerî araç devrildi. 9 askerimiz, 1 de korucu hayatını kaybetti bu yurttaşlarımızın yaşadığı köyde. O askerî aracın başına en önce kim gitti biliyor musunuz? Bu, çocuklarını yitiren aileler gitti. Çıkarttılar onları araçtan, yaralıları hastaneye yetiştirmeye çalıştılar ve oğlu bombalamada ölen Emine Ürek diyor ki: "Koştuk o anda kaza yerine, kazada ağır yaralanan bir askerin 'Anne' diye bağırdığını duydum. Askerin başını aldım, yardım gelene kadar dizime koydum. Yerde, yaşamını yitiren askerleri görünce oğlum aklıma geldi." Emine Ürek, oğlu bombalamada hayatını kaybeden bir anne. Köy muhtarı diyor ki Haşim Encu: "Yaralıları köylülerimiz taşıdı, tüm köy halkı seferber oldu. Aileler asker düşmanı değil, onlar bizim de evlatlarımız. Bizim başımıza gelen olayda buradaki gariban askerlerin ne günahı olabilir ki? Yaralı kurtardığımız askerlerin ellerini tutan, onlara moral veren, teskin eden bu köyün gençleri oldular. Hava saldırısında hayatını kaybedenlerin anneleri bu sefer askerler için ağladı."

Roboski, Uludere halkı, Ortasu ve Gülyazı köyleri adaleti çok fazlasıyla hak ediyor değerli arkadaşlar. Gelin vicdanlarınızı dinleyin, biz bu araştırma önergesini hep beraber destekleyelim ve bu konuda onların, hiç olmazsa Meclisten gelen sıcak bir eli tuttuklarını kendilerine hissettirelim.

Saygılarımla. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök.