| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 04.01.2017 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 2'nci maddesindeki -az önce de dile getirmiştim- bu değişiklik de aslında, 15 Temmuz 2016 tarihinde yani bundan yaklaşık beş buçuk ay önce yine bir torba yasayla getirilen bir düzenlemeydi. O düzenlemede münhasıran yük taşımacılığına ilişkin döviz karşılığı taşımacılıkta muafiyet getirilmişti; şimdi alanı biraz daha genişletildi, birtakım şirketler daha da zenginleşmiş olacak, bu muafiyetten faydalanmış olacak. Dolayısıyla, bu muafiyetin kapsamında eskiden sadece yük taşımacılığıyla uğraşan şirketler muaf tutulurken şimdi yolcu taşımacılığı da devreye sokuldu yani şirket sayısı çoğaltıldı. Emekçilerin vergilerinden, halkın vergilerinden elde edilecek kaynaklar Hükûmet tarafından keyfîce kullanıldığı gibi sermaye şirketlerinin, büyük şirketlerin, holdinglerin de böylece vergi ödememe, vergiden muaf tutulma gibi bir çabası ortaya çıkıyor. Ama, daha da önemlisi şu: Hükûmetin hep tartıştığımız bu torba yasa mantalitesinin, mantığının iflasının da göstergesi bu. Dört ay önce bir düzenleme yapılıyor, dört ay sonra pişmanlık duyuluyor. Şimdi, bir dört ay sonra eminim ki bu torba yasada da yine, yeni bir torba yasayla yeni değişiklikler getirilecektir. Yani torba yasalar birbirlerini bu şekilde idame edecek, her dört ayda, beş ayda bir yeni bir torba yasayla, bir dört ay önce yapılmış düzenleme yeni bir düzenlemeyle geçiştirilmeye çalışılacak. İşte burada aslında, ipotek altına alınan Meclisin yasama yetkisine karşı bir hile söz konusu. Yani bu torba yasa yöntemi Meclisin yasa yapma yetkisine karşı bir hiledir. Neden hile? Çünkü torba yasa içerisine değişik kanunları ilgilendiren o kadar çok madde doldurulur ki o maddelerin esas temel kanunlarla ilişkisi, irtibatı, ne gibi fayda getireceği, pratikte ne gibi sonuçlar doğuracağı, uygulamada nasıl sonuçlar ortaya çıkacağına ilişkin ne komisyonlarda, ihtisas komisyonlarında ne de Parlamentoda yeteri kadar tartışılmamakta.
Bu konuyu zaten genelde muhalefet partilerine ait hatip arkadaşlar defalarca dile getirdiler ama ben burada bir hususa dokunmadan geçemeyeceğim.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir süre önce 4 askerin IŞİD barbarları tarafından yakıldığına dair bir video yayınlandı. O askerlerden birisi Sefter Taş isimli bir askerdi. Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce Kilis hududunda nöbet tutarken bir asker arkadaşı IŞİD tarafından şehit düşürüldü, bu Sefter Taş da yaralı olarak IŞİD'in eline geçti ve o tarihten bu tarafa bir haber alınamadı. Ben şahsım olarak bu konuda 1 Aralık 2015 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına soru önergesi verdim. 2 defa bu kürsüden bu askere ilişkin, durumu hakkında bir araştırma yapılması konusunda Hükûmete seslendim. Yine, bizzat Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanıyla görüştüm. Hiçbir bilgi bana da verilmedi, askerin ailesine de verilmedi ama hepiniz bir şekilde sosyal medyada izlediniz, 2 askerin yakıldığı yayınlandı. Bu videonun doğru olup olmadığını biz bilmiyoruz, bunu istihbarat bilecek, devlet bilecek ama bu askerin ailesi bugüne kadar hâlâ bilgilendirilmiş değil. Askerin ailesi ne taziye çadırı kurabiliyor ne taziye kabul edebiliyor ne de "Çocuğum sağdır." diyebiliyor ve yetkililerden bir cevap bekliyor. İlgili yerlere müracaatlarına rağmen verilen tek cevap var: "Bekle." AKP iktidarının klasik yöntemi; bütün vahim vakalarda, bütün vahim olaylarda, kendi aleyhine cereyan eden bütün olaylarda "Bekle, bekle, bekle." politikası izlenir; amaç unutturmak, gündemden düşürmek. Şimdi, bir kez daha sesleniyorum: Bu Sefter Taş adlı asker sağ mıdır, bu video doğru mudur, Hükûmetten bu konuda bir cevap bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)