GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:50
Tarih:04.01.2017

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 446 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken siz değerli milletvekillerine ve tüm Meclis çalışanlarına sağlıklı ve huzurlu bir yıl diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılı çok sıkıntılı geçti, çok büyük acılar üretti. Yüzlerce şehit verdik, milyarlarca dolarlık ekonomik kayba uğradık, ülkemiz riskli ülke oldu. 2017 yılına, demokrasimizin tehditlerle karşı karşıya kalmadığı, hain kalkışmalarda can kayıplarının yaşanmadığı, ülkemizde ve çevremizde gerçek bir barışın hâkim olduğu, terör belasından kurtulduğumuz bir yıl olması dilekleriyle girdik ama yeni yılın daha iki saati dolmadan terör saldırısına uğradık.

Ülkemiz, içten ve dıştan, ayrılıkçı ve dinsel terör saldırılarının hedefi hâline geldi. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana bu derece vahim terör saldırılarının muhatabı olmadı. PKK'nın, IŞİD'in, FETÖ'nün, henüz adını pek duyuramamış terör örgütlerinin saldırı alanı hâline geldik. Güvenlik güçlerimiz canını dişine takarak bu örgütlere karşı savaşıyor. Ancak, bu sadece güvenlikçi yaklaşımlarla çözülecek bir sorun değil. Bu terör saldırılarına karşı durmamızın bir tek yolu var; o da demokratik cumhuriyete yapılan 15 Temmuz saldırısına karşı oluşturulan ulusal birliğin güçlendirilerek sürdürülmesi, toplumda ayrışmaları ve tartışmaları körükleyen davranışların derhâl ötelenmesi, hukuk devletinin evrensel hukuk ilkelerine uygun olarak işletilmesi.

Değerli milletvekilleri, üzülerek belirtmek gerekiyor ki 2017 yılı yasama çalışmalarını da tüm bu açıklamalarımıza taban tabana zıt, aykırı bir çalışmayla başlatıyoruz. Geçen dönemde, yasama kalitesini düşürmesi nedeniyle çok eleştirdiğimiz torba yasa uygulaması, 2017 yılının ilk yasama faaliyetinde yine önümüze geldi. Yani, değerli arkadaşlar, bizler, Sayın Mehmet Günal'ın da kitaplaştırdığı gibi, 2017 yılında da hukuku torbada boğmaya, katletmeye devam edeceğiz. Aceleyle torbaya attığımız maddelerle yaptığımız düzenlemelerden, daha yasanın mürekkebi kurumadan başka bir yasa maddesi çıkartıyor, o yeni yasada da onları değiştiriyoruz. Düzenlemeler derde deva olamıyor, sorunları bir türlü çözemiyor.

Değerli arkadaşlar, çıkarılan her kötü yasa, her kalitesiz yasa demokrasi çınarından bir parça koparıyor. Demokrasi çınarı yaralı bereli, zedeli bir hâle geldi. Demokrasi çınarına son saldırımızı da Anayasa değişikliğiyle gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Toplumda büyük gerginlik ve endişeler yaratan bu Anayasa değişikliği taslağı üzerinde tartışıyoruz, kavga ediyoruz. Uymaya, korumaya yemin ettiğimiz Anayasa'yı değiştirmek için çırpınıyoruz. Gücümüzü ülkenin sorunlarını çözme konusunda yoğunlaştırmak yerine, demokratik bir cumhuriyet olan ülkemizde iktidar ve yetkilerini Cumhurbaşkanında toplamak için düzenlemeler yapıyoruz.

Allah aşkına, değerli milletvekilleri, daha önce belki yüzlerce kere soruldu ama yine sormadan da duramıyoruz; şu anda devlette yönetim erkini elinde bulunduranların dolaylı ve doğrudan kullanmak isteyip de kullanamadığı hangi yetkisi kaldı, hangi yetki eksik? Kaldı ki, yapılmaya çalışılan, devletteki yetki eksikliğini tamamlamak değil, yetkilerin demokratik bir cumhuriyette görülmeyecek şekilde bir kişide toplanması, yetkilerin kişiselleştirilmesi; yetkilerin kişiselleştirilmesi sonucunda da cumhurbaşkanlığının ve cumhuriyetin niteliğinin değişmesi.

Bir demokratik cumhuriyetin olmazsa olmazı... Süslü ve ağdalı cümlelerle söylemeye hiç gerek yok. Eskiden okutulan yurttaşlık bilgisi derslerinde bile ilk olarak bunlardan bahsedilirdi, o kitaplarda bunlar da vardı. Bu kitaplarda, yurttaşlık bilgisi derslerinde, demokratik cumhuriyetin üç ayak üstünde duracağı söylenirdi. "Bu ilkeler olmadan demokratik cumhuriyet olmaz." denilirdi. Neydi bunlar? Hepimiz gayet iyi biliyoruz; kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı, yürütmenin her türlü işleminin denetlenebilmesi.

Peki, değerli arkadaşlar, bu ilkeler korunuyor mu bu değişikliklerden sonra? Maalesef hayır. Yürütmenin tüm yetkilerini toplayan Cumhurbaşkanı, çıkardığı kararnamelerle yasamanın da görevlerini üstleniyor. Yargıdaki atama yetkisi doğrudan ve dolaylı olarak tamamen idarenin başına bırakıldığı için yargı bağımsızlığı zedeleniyor. Mevcut denetim sisteminin etkinsizleştirilmesi sonucunda denetim sistemi de kurulamıyor. Kısacası, Meclis en temel yetkileri konusunda artık etkisiz bir hâle geliyor.

Değerli arkadaşlar, hepiniz, bütçenin Meclisin denetim yetkisini kullanması konusundaki önemini kabul edersiniz ve bilirsiniz ki bütçesi kabul edilmeyen bir hükûmet istifa eder çünkü onun bir yıllık uygulamasına bu Meclis izin vermemiştir. Yeni düzenleme yapıyorsunuz, bütçeyi sunma yetkisini Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Bütçesi getiriliyor, kabul edilmedi. Ne yapıyoruz? Anayasa'ya hüküm koyuyoruz, diyoruz ki: "Eğer Mecliste bütçe kabul edilmezse bir yıl önce uygulanan bütçe belirli oranlarda artırılmak suretiyle uygulamaya devam edilir." Böyle demokrasi olur mu Allah aşkına? Böyle bir şey olabilir mi? Daha sonra da "Parlamento gücünü koruyor, Parlamento gücünü korumaya devam edecek." deniliyor.

Değerli arkadaşlar, aslında, yaptığımız düzenlemelerle Anayasa'nın değiştirilmez maddelerini değiştiriyoruz yani sacayağının ayaklarını kırıyor, sonra da ayakta kalacağını düşünüyoruz. Ancak, en tehlikelisi de, belki de en fazla üzerinde durulması gereken de, Anayasa değişikliğiyle ilgili düzenlemelerimizi de torbanın içerisine atıyoruz, Anayasa'yı bir torba kanunla değiştiriyoruz değerli arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 177 madde, biliyorsunuz. Anayasa'da değişiklik yapılmasına ilişkin düzenleme görünürde 18 madde ancak değiştirilen maddeleri sayıyorsunuz, 51 maddede değişiklik yapılıyor, daha sonra da 21 madde yürürlükten kaldırılıyor ve yürürlükten kaldırılan maddelerin hepsi de bir torba maddenin içerisinde. Torba maddeyle Anayasa değiştiren demokratik bir ülke ilk defa görülecek. Madem Anayasa değiştiriyorsunuz, usulüne uygun olarak değiştirin. Usulüne uygun olarak değiştirmediğiniz bir anayasanın daha sonra geçerliliği ve korunma güdüsü ne şekilde sağlanacak? Elbette ki sağlanamayacak.

Değerli arkadaşlar, Anayasa, Anayasa'ya uygunluk denetimi yapan Anayasa Mahkemesinin yetkileri çerçevesinde değiştirilir. Anayasa'nın 148'inci maddesi, net olarak kanunlarla ilgili olarak yapılacak usul değişikliğinin ne şekilde olduğunu söylüyor, açıkça diyor ki: Kanunlarda son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığına bakar Anayasa Mahkemesi. Peki, Anayasa değişikliklerinde ne yapılıyor? Anayasa değişikliklerinde ise -aynen bu ifadeyle başlıyor- teklif ve oylama çoğunluğuna uyulup uyulmadığına bakılarak yapılıyor.

Oylama çoğunluğuna bakacaksınız değerli arkadaşlar. Maddeleri torbanın içerisine atmış şekilde Anayasa'yı toplu olarak oylayarak değiştiremezsiniz, bunu yapamazsınız. Bunu yapmaya kalktığınız takdirde, Anayasa'nın temel ilkelerini değiştirmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla, Anayasa'da değiştirdiğiniz bütün maddelerin hepsinin getirilip teker teker burada görüşülüp oylama yapılması lazım. Çoğunlukla oylama, çoğunluğa uyulma olayı bu anlama gelir anayasalarda.

Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey, gerçekten ancak kâbus olarak demokratların rüyalarında göreceği bir olaydır. Bu yaptığımız düzenlemeyle cumhuriyet çınarını sadece zedelemiyoruz, kökünden kesiyoruz. O çınarı büyütmek çok zor, çok zordu, zor oldu. Dolayısıyla, şu andan itibaren, bu yapılan değişikliklerle ilgili herkesin bir defa daha vicdanını da önüne koyarak düşünmesi gerekiyor.

Şimdi, gelelim bu torba kanunla yaptığımıza. Değerli arkadaşlar, yeni yıl armağanı olarak Meclise getirilen ve topluma da bu şekilde duyurulan düzenleme gerçekten bir armağan mı? Aslında Mecliste dinlenilmediği için pek, arkadaşlarımızın da az önce söyledikleri gözden kaçmış olabilir çünkü bu konuda eleştiri yapanların hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyorlar. Ya, bunlar düzenleme değil, bunların halka getirdiği herhangi bir şey yok. Yaptığınız düzenlemeler direkt olarak adrese dönük, belirli teslim çalışmaları. Bunlar olmaz.

Bazı düzenlemeler, daha önceki torba yasalarda yeteri kadar incelenmeden, apar topar çıkarıldığı için, daha mürekkebi kurumadan bu tasarı içerisinde değiştiriliyor. Bu kadar fazla değişikliğe, yasaların bu kadar hızlı değişmesine bir ekonomi dayanmaz. Sorunlar buralarda çok daha büyüyerek gitmeye başlıyor.

Bu tasarının 1'inci maddesi, değerli milletvekilleri, Emekli Sandığı Yasası'nda bir değişiklik yapıyor, bunu hepiniz biliyorsunuz. Emeklilere bir müjde olarak, hatta bu kanunun görüşülmesiyle ilgili takvimi belirlerken Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili "Herkesin, emeklilerin heyecanla beklediği düzenleme." diye verdi bunu. Bu düzenleme -arkadaşlar belirttiler- otuz yılda emekli olanlara verilen ikramiyenin otuz iki, otuz üç, otuz dört yıl çalışanlara bu yıllarla ilgili olarak verilmemesiyle ilgiliydi. Yani, siz, otuz yıldan emekli ikramiyesi alıyorsunuz, otuz iki, otuz üç yılda emekli olduysanız, bunun için size ikramiye verilmiyordu. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti, iyi etti, geç de olsa iptal etti. Bununla ilgili bir yasal düzenleme yapılması gerekiyordu. Ha, bu düzenleme yapıldı; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında yapıldı, orada yapılan düzenleme bu Meclise indi, altı ay burada bekledi; altı ay içerisinde bu yasalaşmadı, görüşülmedi bile. Sonra ne oldu? Torbanın içerisine atıldı.

400 bin kişiyi ilgilendirdiği düşünülen bu düzenlemeyle ilgili olarak yapılan değişiklikler, gerçekten Meclisteki bu çınarda, demokrasi çınarımızda çok büyük bir oyuk açmak üzere. Bu olmaz. Yasa dediğiniz, hakkaniyete uygun olmak zorundadır. Hakkaniyete uygun olmayan yasanın hukuki olması veya yasaya o maddenin yazılması hiçbir şey ifade etmez. 1990'lı yılların başında emekli olmuş 3'üncü dereceden bir öğretmene vereceğiniz paranın kuruşlarla ifade edildiğini düşünün. Önergelerle değişmiş, yapılan değişiklikte bu 50 liraya çıkartılmış, 50 lira. Bir yıllık ikramiyesinin karşılığında kendisine 50 lira verilen bir insanın bu davranışını birazcık kendinizi onun yerine koyarak değerlendirin. Meclise saygının bu kadar erozyona artık tahammülünün olmadığını bir noktada kabul edelim.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının 3 tane maddesi de daha birkaç ay önce çıkartılmış, mürekkebi kurumamış olan yasadaki eksiklikleri gideriyor. Söyleyecek bir şey yok, giderilmesi gerekiyor, zorunlu olarak yapılacak.

Ancak, bu tasarının özellikle, sanki çıkarılma nedeni buymuş gibi getirilmiş olan birtakım maddeleri var; o da Türk gemicilik sektörünün niyeyse bir türlü gerçekleştirilemeyen temel yasasının böyle, bölük pörçük değişik yerlere dağıtılarak neye hizmet ettiği anlaşılmayan bir şekilde düzenlenmesi. Yurt dışında, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına ait olup da başka bir bandırayla dolaşan gemilerin Türk bandırası altına alınması için düzenleme yapılıyor. Güzel, yapılsın, itirazı olan yok. Ancak, değerli arkadaşlar, böyle bir düzenlemeyi yaparken siz hiçbir şekilde bunlarla ilgili olarak vergi, resim, harç, hiçbir şey alamazsınız. Hatta, ilk bağlanmasından itibaren istisna maddesini başına koyduk. Daha önce buralarda bağlamaya alınmış olan gemilerden her yıl düzenli olarak yenileme harcı alınır idi. O yenileme harcını kaldırdık. Niye kaldırdık? Türkiye'nin şu koşullarında, bilmem kaç metrelik teknelerin gelip de orada bağlanması hâlinde, sıradan bir otomobilden bile her yıl düzenli olarak motorlu taşıtlar vergisi alırken bir gemiden niye bağlama vergisini almazsınız, harcını almazsınız?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Kendi gemileri, kendi.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Bunlar diğer ülkelere gidip bağlandıkları zaman yaptıkları sistem basit, açık. Bir vergi cennetinde bir posta kutusu kiralıyorlar. Buradaki bağlama bedeli, oradaki posta kutusu kirasının neredeyse üçte 1'i kadar ancak. Onun yanında, bir avukata vekâlet veriyorlar, o avukat her sene onların şirketinin genel kurulunu yapıyor veya yeniden devamıyla ilgili olarak işlemlerini bitiriyor. Avukata verilen para, posta kutusuna verilen para; bunları tıkır tıkır ödüyorlar. "Türkiye'ye gelirim ama bunların onda 1'i kadar olan bağlama bedelini bile vermem." Buna hangi vicdan razı olur Allah aşkına? Peki, bunların bize getirdiği ne? Yanıt yok.

5.600 tane gemi gelecek buraya. Gemi değil daha doğrusu...

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Yat...

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - ...sürat teknesi, yat, kotra, yelkenli, vesaire; elbette gelsin, gelecek.

HAYATİ TEKİN (Samsun) - Gemicik, gemicik.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Ama, işin garip kısmı, bu gemilerin Türkiye'deki kişiler adına gelmesi hâlinde, bunları bağışlayacak olanlar nedeniyle bunlardan veraset ve intikal vergisi de almayacakmışız. Bu, insanların kendi gemilerinin yeniden kendilerine geldiğini gösteriyor ama bir yasa yaparken bu kadar kör parmağım gözüne denmez, bir ülkenin saygınlığı bu kadar ayaklar altına alınmaz. Veraset ve intikal vergisini de vermeyecek. Yani yarın, bu kanun çıktıktan sonra, birileri Türkiye'deki binlerce insana "Ben bu gemileri bunlara bağışladım." diye gelse -tabii, bunların satın aldıkları- hiçbir vergi, harç, vesaire ödemeden bunların hepsini getiriyorsunuz Türkiye'ye. Böyle devlet olur mu? Böyle ekonomisine hâkim olmayan, böyle varlıklarına hâkim olmayan, varlıklarının ne şekilde kaydedileceğini bilmeyen devlet olur mu?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Olur, AKP devleti olur.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Bunun mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor.

Sonra, altı ay kaldıktan sonra çıkacak, "Çıkabilirsin." diyor. Çıkabilirsin, elbette ki yani ekonomide serbesti var, isteyen herkes çıkar, çıkana da aynı teşvikleri veriyor, "Oradan da bir şey alınmaz." diyor. Daha önceden bunlarla ilgili yapılan işlemlere ilişkin af kanunu getiriliyor -parantez içerisinde söyleyelim- bu şekilde getirilen aflar, kesin olarak, Meclisin nitelikli çoğunluğuyla çıkacak maddeler grubuna girer ayrıca; böyle, sıradan bir olaymış gibi buradan çıkıp gidemez.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Akaryakıtı da vergisiz veriyor.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Peki, altı ay sonra çıkan bu gemiler niye daha önce gelmiş ve altı ay sonra yeniden çıkıyor olmuş olabilir?

Değerli arkadaşlar, hiç kimseyi suçlamak istemiyoruz, böyle bir değerlendirme yapmak da istemiyoruz ama bunun uluslararası hukuk ve literatürdeki adı kara para aklamadır, kara para aklamadır ve Türkiye'nin bu tür olaylar nedeniyle bu şekilde suçlanmasına kesin olarak gönlümüz razı olmuyor. Eğer biz, 3 tarafı denizlerle çevrili ülke, bu konuda doğru dürüst bir düzenleme yapmak istiyorsak bunu tam bir yasa bütünlüğü içerisinde yapıp diğer ülkelerin uygulamalarıyla da paralellik gösteren bir şekle dönüştürmemiz lazım. Böyle, apar topar, nereden geldiği, ne idiği belli düzenlemelerin, bütün bunların hepsini yapamazsınız değerli arkadaşlar.

Vakit azaldığı için çok kısa olarak söylemem gereken bir olay daha var. Değerli arkadaşlar, şu anda bir sicil affıyla bütün toplumda inanılmaz bir umut yaratıldı. Millet zannediyor ki bizim banka borçlarımız ya da faizleri vesaireleri affedilecek; sicil affı geliyor, banka borçlarına af geliyor zannediyor. Etmeyin, umut büyütülüp de arkasından birdenbire "gümbürt" diye ortalıkta bırakılırsa bu insanlar, bunların tepkileri çok yüksek oluyor. Yok böyle bir olay, yok böyle bir olay! Sicil affıyla yapılması gereken tek şey, Bankalar Birliğinde, daha önceden yükümlülüklerini yerine getirememiş dolayısıyla kredi ve kredi kartı kullanamayan insanlara "Gel borcunu öde ya da yapılandır, sana böyle bir olanak tanıyalım..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temizel, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Verilen sadece bu: "Gel borcunu öde ya da borcunu yapılandır ve ödemeye başla. Ben o zaman sana yeniden kredi verir miyim, vermez miyim diye bakacağım." deniyor. Bunu böyle söyleyin, bunun farklı bir şekli yok. Yarın insanlar gelecekler, borçlarını, yapılandıracaklarını ve ödeyeceklerini gördükleri zaman... Zaten ödeme güçleri olsa şimdiye kadar çoktan gider yaparlardı bunu.

Düzenlemelerimizin hepsi ayakta kalıyor değerli arkadaşlar. O nedenle, bu olayları müthiş şekilde tehlikeli bulur hâle geldik. Yaptığımız yasalar işte bu nedenlerle saygı da uyandırmıyor. Öyle uygulamalar yapmaya başlıyoruz ki insanları suçluyoruz, daha yargılamaları bitmeden, suçları sabit olmadan mallarına mülklerine el koyuyoruz. İnsanları terör örgütüne yardımdan veya desteklemekten ötürü tutukluyoruz. Gerekiyorsa elbette ki tutuklanacak ancak tutuklandı diye dedesinden kalma zeytinliğe el koyuyoruz.

Bizim kaliteli bir hukuka ihtiyacımız var değerli arkadaşlar, kaliteli bir hukuka.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Torbanın içerisinde boğulan bir hukuku istemememiz gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bizim, Anayasa'nın torbaya atılması olayı da dâhil olmak üzere, bu düzenlemeler konusunda yeniden gerçek anlamıyla bir vicdan muhasebesi yapmamız gerekiyor.

Sabrınız için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.