| Konu: | Belediyelere kayyum ataması uygulaması ve eş başkanlar ile milletvekillerinin tutuklanması nedeniyle gerçekleştiği iddia edilen hak ihlallerinde ve artan terör olayları sebebiyle meydana gelen ölümlerde sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/14) ön görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 03.01.2017 |
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu hakkında verilen gensoru önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülke olarak çok sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Cumhurbaşkanı ve bakanlar artık Sevr ve Kurtuluş Savaşı koşullarından söz eder oldu. Önceden bölücü terör örgütüyle mücadele ediyorduk, şimdi buna IŞİD, FETÖ gibi, inancı istismar eden örgütler de eklendi. Terör olaylarında yitirdiğimiz şehitlerimize, masum vatandaşlarımıza ve bu ülkedeki misafirlerimize Allah'tan rahmet dilemeden bu kürsüden konuşmalarımıza başlayamaz olduk. En son Ekonomi Bakanlığının bütçesi üzerine Genel Kurula hitap etmiştim. O konuşmamda bölücü hainlerin Beşiktaş'ın ortasında gerçekleştirdiği kahpe saldırıda şehit düşen 36'sı polis, 44 vatandaşımıza Allah'tan rahmet dileyerek sözlerime başlamıştım. O konuşmanın üzerinden geçen on dokuz günde acılarımıza yeni acılar eklendi. İlkin Kayseri'de 14 aslan parçası Mehmetçiğimiz çarşı izni yolunda kalleş bir pusuyla bölücü hainler tarafından şehit düşürüldü, yüreğimiz dağlandı. Yetmedi, birkaç gün sonra, bu sefer, ülkemizin toprak bütünlüğünü korumak için Suriye'de görev yapan 16 yiğit askerimiz IŞİD canilerinin pususunda şehit düştü. Son olarak, 2017'nin ilk saatlerinde Beşiktaş'ta, daha yirmi gün önce canlı bombaların patlatıldığı yere on beş dakikalık mesafede, Ortaköy'de gerçekleştirilen bir başka hain terörist saldırıda 14 vatandaşımızı, 25 de misafirimizi yani 39 masum canı kaybettik. Yine içimiz yandı, etimizden âdeta et koptu. Bir ay dolmadan gerçekleşen bu dört hain saldırıda 113 hayat aramızdan kahpece alındı. Ülkede Rus Büyükelçisi öldürüldü hem de bir özel harekât polisi tarafından.
Değerli milletvekilleri, ideolojisi, amacı, gerekçesi, hedefi ne olursa olsun terör büyük bir insanlık suçudur. Masum insanların canına kasteden kalleşlerin kimliği ne olursa olsun adı teröristtir, bu kalleşlerin yaptığı işin adı da terörizmdir. Güzel dinimizi istismar ederek kendilerine cihatçı süsü veren sapkınların da, kendilerine gerilla diyen bölücülerin de işledikleri cinayetler bizim için terörizmdir. Emperyalist güçler bunların hepsini maşa olarak kullanır. Türkiye'nin en köklü siyasi hareketi olan Cumhuriyet Halk Partisi, nereden ve kimden gelirse gelsin teröre karşı her zaman amasız, fakatsız, kararlı bir duruş sergilemiş, bunu insani ve millî bir görev bilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yer alan her partiden de kimliğine bakmaksızın terörü lanetlemesini, teröristlerle arasına mesafe koymasını bekleriz. Cumhuriyet Halk Partisi millî meselelerde ülke çıkarlarını daima parti çıkarlarının önüne koyar. Terör ve teröristle mücadele elbette birlik ve beraberlik gerektiren bir millî meseledir. Bu mücadelede Türkiye'nin çıkarı her çıkarın önünde gelir. Türkiye için gerekli olan Cumhuriyet Halk Partisi için de gereklidir. Bu nedenle, biz terör ve terör örgütleriyle mücadelede Hükûmete, hükûmetlere her zaman açık çek verdik, vermeye de devam edeceğiz ancak tıpkı Habur'da teröristlerin ayağına çadır mahkemeleri götürüldüğünde olduğu gibi, tıpkı bölücü teröristler şehirlerde kendi mahkemelerini, vergi dairelerini kurup şehirlerin altına bombalar döşerken seyirci kalındığında olduğu gibi, tıpkı Fetullahçı yapılar devlete yerleştirildiğinde olduğu gibi, tıpkı Suriye'nin bölünmesinin önünü açan yanlış dış politikanın ülkemizde yarattığı güvenlik zafiyetlerine dikkat çektiğimiz gibi terörle mücadelede yapılan yanlışları ve önerilerimizi Hükûmetle, milletin Meclisiyle ve kamuoyuyla paylaşmaya ve ana muhalefet olmanın verdiği görev ve sorumlulukları yerine getirmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu'da sınırların yeniden çizilmek istendiği de, ülkemizin bölgedeki şiddet sarmalının içine çekilmek istendiği de bir gerçektir ancak "Orta Doğu'da oyun kuracağım." diyerek yola çıkan iktidarın içeride ve dışarıda izlediği basiretsiz politikaların ülkemizi hızla Orta Doğu'nun başarısız ülkeleri ligine sürüklediği de bir diğer önemli gerçektir. Ülkede 2007 yılında başlayan yanlış ve hatalı politikalar 2014'ten sonra zirve yapmıştır. Milletimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tıpkı kendinden önceki Sayın Abdullah Gül gibi anayasal çerçevede kalarak temsilî görev yapması için Cumhurbaşkanı seçti ama kendisi Cumhurbaşkanı seçildikten sonra "Bu yetkiler bana dar gelir." diyerek parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını ilan etti. Bu hukuksuzluk diğer fiilî durum yaratma heveslilerine cesaret verdi, ülke darbe girişimleriyle savruldu, terör azdı, huzursuzluk da, hukuksuzluk da arttı. Son bir buçuk yılda yaşanan karabasan iktidarın milletin iradesini bir kenara iterek 7 Haziran seçimlerini tekrarlamak için, tekrarlatmak için elinden geleni ardına koymamasıyla başladı. Bu süreçte patlayan şiddet ve teröre bugüne kadar polis, asker, korucu, binden fazla güvenlik görevlimizi şehit verdik. Oysa 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nda verdiğimiz şehit sayısı 486, 1950-1953 arasında üç yılda Kore Savaşı'nda verdiğimiz şehit sayısı da 731 yani son bir buçuk yılda verdiğimiz şehitlerin sayısı neredeyse Kıbrıs Barış Harekâtı ve Kore savaşlarında verdiğimiz şehitlerin sayısına eşit. Bu bir buçuk yıllık terör dalgasında yaşamını yitiren 415 masum sivil canı da hesaba katarsak kaybımızın çok daha büyük olduğu görülür.
Değerli milletvekilleri, sorunu doğru tanımlayıp teşhis etmezsek çözümü de bulamayız. Ülkemiz terörle mücadele edecek akla da, bilgiye de, birikim ve tecrübeye de sahiptir ama Hükûmet bu olayların arkasında kendinden daha üstün bir aklın olduğunu ya kabullenmiştir ya da siyaseten öyle görünmektedir. Üst akıl söylemi terörle mücadelede yapılabilecek en büyük hatadır. Güçlü devletler terör karşısında acze düştüğü görüntüsünü vermez, kendi göbeğini kendi keser. Terör belasını önleyemiyor musunuz? O zaman bu milletin ortak aklına, irfanına, ferasetine başvuracaksınız. Ortak aklın aranacağı, bulunacağı yer de kuşkusuz bu Gazi Meclistir.
Değerli milletvekilleri, uzunca bir süredir toplumsal yaşamımızda, kurumsal yapımızda, komşularımızla ilişkilerimizde ve ekonomimizde biriken kırılganlıklara bu kürsüden dikkat çekmeye çalışıyoruz. Bakıyorum her terör saldırısının ardından ülkeyi yöneten kadrolardan hep aynı mesajlar geliyor. "Terör zaten tüm dünyada var, biz değil, üst akıl sorumlu. Bizi eleştirirseniz birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi bozarsınız." deniyor. Birlik, beraberlik ve kardeşlik bu işin tabii ki olmazsa olmazı ama Hükûmet olarak siz bunun gereğini yerine getiriyor musunuz? Bu ülkeyi, bu toplumu bir ve bir arada tutan millî değerlerimize, kurucu ilkelerimize sahip çıkıyor musunuz? Yoksa ülkenin taşıyıcı kolonlarına dönük saldırılara "Yüzyıllık parantez kapanıyor." diyerek sessiz mi kalıyorsunuz? Bıraktım on dört yılı, son birkaç haftada yaşadıklarımız bile bunun cevabını açıkça veriyor arkadaşlar. Bu cumhuriyeti kuran, emperyalizmi dize getiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün heykeli Rize'de yerinden kaldırılıyor. Densizin biri milleti galeyana getirmek için her türlü tahriki yapıyor. Hükûmetten bu saygısızlığa karşı bıraktık gür bir sesi tık yok arkadaşlar, tık yok. İçişleri Bakanlığı müfettişleri ne zaman görevlendirilecek? Bu da yetmiyor, toplum yılbaşı kutlaması üzerinden ikiye bölünüyor. Bunun için sosyal medyada kampanyalar başlatılıyor. Yetmiyor, bu ülkenin vatandaşlarının vergileriyle çalışan Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz cuma günü ülkenin tüm camilerinde yılbaşı kutlamasını gayrimeşru olarak değerlendiren bir hutbe okutuyor. Tüm bunlar ülkenin birliğine, kardeşliğine mi hizmet eder, yoksa bu ülkenin birliğini, beraberliğini bozmak isteyen terör odaklarının değirmenine su mu taşır?
Değerli milletvekilleri, terörle etkin mücadele için kurumsal yapımızı da akıl ve mantıkla hızla onarmamız gerekiyor. İnanç odaklı siyaset geleneğinden gelen, laiklikle sorunu olan kadroların kurduğu koalisyon on dört yıldır ülkeyi yönetiyor. Dinimiz "İşi ehline ver." diyerek liyakati överken siyasi İslamcılar "Aynı menzile yürüyenden, alnı secde görenden zarar gelmez." diyerek mensubiyeti, sadakati liyakatin önüne çıkarıyorlar. Ancak, inanç odaklı siyasetin yapıldığı mahallede sadakatin devlete veya millete olmayacağını her defasında çok acı bedeller ödeyerek öğreniyoruz. Bu defa da bu mahallenin ülkeyi yönetmek için oluşturduğu koalisyonun ortaklarından biri diğerine askerî darbe yapmaya teşebbüs etti; 246 vatandaşımız canını yitirdi, şehit oldu, yüzlerce insanımız sakat kaldı, gazi oldu. Bu yaşanan felaket, bu ülkeyi bir ve bir arada tutan en önemli çimentonun laiklik olduğunu bir defa daha gösterdi. Türkiye'yi bulunduğu coğrafyada yönetmekte başarısız devletlerden ayıran ana kurumsal sütün laikliktir. Yarın, Orta Doğu'nun başarısız devletleri ligine düşmemizi engelleyecek olan da yine laiklik ilkesi olacaktır. Terörle etkin mücadele için sığınacağımız diğer bir mevzi ise güçlü parlamenter rejim, özgürlükçü demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür. Güvenlik-özgürlük dengesinde terazimiz hukuk olmalıdır. Türkiye'de hukuk maalesef kaybedilmektedir. On dört yılın sonunda AKP iktidarı ülkeyi, OHAL rejimiyle yönetir hâle getirdi; buna da yönetilebiliyor denirse.
Değerli milletvekilleri, ülke yangın yerine dönmüşken, toplumsal, kurumsal, ekonomik fay hatları çatırdarken iktidarın tek bir önceliği vardır, o da 2014'ten beri süren ve ülkeyi içinde bulunduğu bu duruma düşüren hukuksuz fiilî başkanlığı hukuki hâle getirmek.
Değerli milletvekilleri, soruyorum size: Meclisimizin, suçlular yasaya uymazsa yasayı suçlulara uydurmak gibi bir görevi mi var? Fiilîsinin iki yıldır ülkede yaptığı tahribat, gerçeği gelirse bu ülkenin ne hâle geleceğini göstermiyor mu? Bize benzeyen toplumlarda başkanlık sisteminin kutuplaşmayı daha da artıracağını ve bölünmeyi hızlandıracağını akıl söylüyor, bilim söylüyor, tarih söylüyor. Bunlara rağmen Hükûmet sözcüsü, dün sarayda yapılan Kabine toplantısından sonra ülkede yangın her yeri sarmışken hâlâ, başkanlık rejimine geçme çalışmalarının devam edeceğini müjde gibi söylüyor. Bu sürecin yarattığı ve yaratmaya da devam edeceği kutuplaşmanın, siyasi belirsizliğin, terörün ve ekonomide süren yangının üzerine benzin döktüğünü bu iktidar ya görmüyor ya da bu ortamı, ülkeyi diktatörlüğe sürükleyecek, milletin iradesini tek bir adama teslim edecek ucube bir başkanlık önerisinin gerekçesi olarak kullanmak istiyor.
Değerli milletvekilleri, terörle etkin bir mücadele için güçlü ve kapsayıcı bir ekonominin kaldıraç gücüne ihtiyacımız var. Oysa Türk ekonomisi çok büyük sıkıntılar içinde. Yapılan hesap makyajları ve "Yüksek gelirli ülkeler ligine çıktık." gibi aslı astarı olmayan söylemler de artık gerçekleri saklayamıyor.
Bakın, bugün başkanlık gündemini ve OHAL'i uzatacağınızı açıkladınız, dolar Türk lirası karşısında yeni bir rekor kırdı, 3 lira 60 kuruşun üzerini gördü. Şirketler geçen yıldan bilançolarına 130 milyar Türk lirası kur farkı zararı yazdılar. Ekonomide güven dibe vurmuş, enflasyon hedefi de revize tahminlerin çok üstüne çıkmış. İş bulma ümidini kaybedenlerle beraber işsiz sayısı 6 milyonu aşmış. Ekonomi, 27 çeyrek sonra ilk kez daralmış. Yatırımcının, tüketicinin ufku iyice kararmış. Ülkenin Cumhurbaşkanı tulumbada suyun bittiğini ilan etmiş, Türkiye 2017'de en kırılgan ülke listelerinde Brezilya ve Güney Afrika'yla beraber başa yerleşmiş.
Hâl böyle iken ekonomiyi konuşmuyoruz, Bizans'ın son günlerinde meleklerin cinsiyetini tartışanların yaptığı gibi demokratik rejimi bitirecek ucube bir başkanlık sistemiyle vakit geçiriyoruz. Oysa siyaset kurumunun ve iktidarın bu ülkenin gençlerine aş ve iş sunmak gibi bir yükümlülüğü var. 15-29 yaş aralığında her gencimizden 30'u ne eğitimde ne işte ne de stajda yani aylak arkadaşlar. OECD ülkeleri içinde en kötü durumda olan ülke Türkiye. Eğer bu gençlere aş ve iş sunamazsak, nitelikli eğitim veremezsek, en önemlisi bunlara bir gelecek umudu sunamazsak küreselleşen terör örgütlerinin adam devşirmeye çalışacağı umutsuz kitlelere yarın bizim gençlerimiz de eklenecek.
Değerli milletvekilleri, günümüzde terör ve terör örgütleriyle hakkıyla mücadele edebilmek için mutlak surette uluslararası iş birliğine ihtiyacımız var. Başta komşularımız olmak üzere diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek, düşmanlarımızı azaltmak, dostlarımızı artırmak zorundayız. Cumhuriyetin yaptığı ilk işlerden birisi komşularıyla sağlam iş birlikleri kurmak olmuştur. Bunu da "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesiyle taçlandırmıştır. 2011'den bu yana Suriye'de yaşanan tecrübe, umarım ve dilerim bunun doğruluğunu AKP iktidarına da göstermiştir. Suriye'de sağlanan ateşkesin Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyacak kalıcı bir barışa dönmesi Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de en büyük dileğimizdir. Türkiye 1952'den bu yana stratejik bir tercihle kendini Batı blokunda konumlandırmayı tercih etmiştir. Ancak iktidar şimdi bu blokla kavgaya tutuşmuş görünüyor. Bu gensoruya muhatap olan İçişleri Bakanı daha geçen yıl 16 Temmuzda bir televizyon kanalında üstüne basa basa "Darbe girişiminin arkasında Amerika var." dedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanı müttefik bir ülke hakkında istihbarata dayanmayan, delili olmayan bir iddiada bulunmaz. Şimdi soruyorum: Hâlâ neden acil bir NATO zirvesi talep etmiyorsunuz? Neden orada bildiklerinizi paylaşıp üyelerden yaptırım talep etmiyorsunuz? Neden İncirlik ve Diyarbakır üslerinin kullanımını gündeme getirmiyorsunuz? Yoksa bu söylemle yedi düvele karşı mücadele verdiğiniz izlenimini yaratarak başkanlık sürecine içeride destek mi devşirmeye çalışıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, başta NATO olmak üzere üyesi olduğumuz tüm uluslararası kuruluşların ve müttefiklerimizin teröre karşı bizimle en etkili iş birliğini yapmalarını talep etmek ve bunun yerine getirilmesini beklemek yaptığımız ittifakların hukukunun gereğidir, hakkımızdır. Bu ilişkileri iç siyasete malzeme yapmak ise terörle mücadeleyi zaafa uğratacaktır.
Değerli milletvekilleri, bir an önce huzura kavuşmamız, geleceğe güvenle bakmamız için Hükûmetin acilen bazı adımları atması lazım. Önce Sayın Cumhurbaşkanının 12 Şubat 2015'te Amerika Birleşik Devletleri muhataplarına söylediği şu sözleri hatırlayalım: "Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz." Bir aydan kısa bir sürede sadece İstanbul'un bir ilçesinde, Başbakanlık Çalışma Ofisi'ne çok yakın bir mesafede iki ayrı terör saldırısında 83 insan teröre kurban verildi. Zafiyet, ihmal, savsaklama nerede bunu tespit edelim. Bunun siyasi ve idari sorumluluğunu taşıyan makamlar gereğini yapma, istifa etme erdemini göstersinler. Eğer bu erdem gösterilmeyecekse ve bugün olduğu gibi Sayın Bakanın suya sabuna dokunmayan konuşmalar yapmaya devam etmesi hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin duruma vaziyet etmesi ve gensoru müessesesini işletmesi gerekir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere cumhuriyetin kurucularını, bu ülkenin millî değerlerini, kuruluş felsefesini, hasılı laik cumhuriyeti tartışma konusu olmaktan çıkarın; toplumu kutuplaştıran, bölen fay hatlarını kısa vadeli siyasi çıkarlar için kaşımaktan vazgeçin; sosyal medyada ve havuz medyanızda terör estiren ak trolleri zapt edin; ülkeyi diktaya sürükleyecek ucube Başkanlık önerisini Meclisin gündeminden çekin; her alanda fay hatlarını tahkim edecek, insanları dışlamak yerine herkesi kucaklayacak bir siyaseti benimseyin; başta terörizmle mücadele olmak üzere işi mutlaka ehline verin; özellikle istihbaratta, orduda, emniyette ve adalette tarikat ve cemaatlerle yeni koalisyonlara girmeyin; güvenlik-özgürlük terazisinde dengeyi güçlü parlamenter rejim, kuvvetler ayrılığına dayanan özgürlükçü demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle sağlayın; hızlı kalkınma sürecini yeniden başlatacak reformları hızla yapmaya başlayın.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet terörle mücadelede çerçevesini çizdiğim bu adımları atsın, biz zaten bu konuda destek için açık çek verdik. Gazi Meclisimiz ülkemizi bu sıkıntılı günlerden hızla çekip çıkarır, bizler de milletimizden hak edilmiş bir hayır duası alırız.
Bu vesileyle sözlerimi tamamlarken Genel Kurulu ve bizleri takip eden çok değerli vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla selamlıyor, sıkıntılı başlayan 2017'nin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztrak.