| Konu: | AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 07.03.2012 |
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 181 sıra sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı'nda şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Dünya üzerinde değişen toplum düzeni ve beraberinde getirmiş olduğu şartlar ülkemizde de ailenin konumunu yakından etkilemiştir, kadını iş dünyasında yer almaya zorlamıştır. Sanayi Devrimi'ne kadar kadınların görevleri arasında ev, bahçe ve tarla gibi işlere yer verilmiştir. Sonraki dönemlerde kadınların toplumdaki yeri giderek değişmiştir. Özellikle 1980'li yıllardan itibaren Türkiye'de kadınlar ekonomik ve sosyal alanda daha aktif bir şekilde yer almaya başlamıştır. Batı ülkelerindeki kadar olmasa da kadınlar yalnızca belli bir meslek kolunda çalışan olarak değil, aynı zamanda bir girişimci olarak da yeteneklerini ortaya koymaya başlamışlardır. Türkiye'deki kadınların iş gücüne katılım oranı oldukça düşüktür. Bunun tek nedeni "Evin geçimini erkek sağlar." anlayışıyla kadınların iş hayatına çok geç atılmalarıdır. Zaten ülkemizde eğitime erişim de kızlar açısından önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Kırsal kesimde kız çocuklarının eğitim ve öğretime tüm çabalara rağmen istenilen düzeyde ulaşamayışı, kadınları hem eğitim hem de istihdam konusunda erkeklerin gerisinde bırakmıştır.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2010 yılı verilerine göre Türkiye'nin toplam nüfusunun yüzde 50,2'si erkekler ve yüzde 49,8'i de kadınlardan oluşmaktadır yani erkek nüfusu ile kadın nüfusumuz neredeyse birbirine eşit durumdadır. Nüfusumuza göre erkek ve kadın dağılımı bu şekildeyken ülkemizde kadınların iş gücüne katılımı ve ekonomik özgürlüğünü kazanması oranı daha düşüktür. Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklerin iş gücüne katılım oranının üçte 1'i kadardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Türkiye İstatistik Kurumunun 2011 yılı Ekim ayı verilerine göre 11,9 milyon düzeyindeki ev hanımı sayısı kasım ayında 150 bin kişilik bir artış göstererek 12,1 milyon düzeyine çıkmıştır. Aynı dönemde kadınların iş gücüne katılım oranı ise yüzde 28'den yüzde 27,5'e düşmüştür. Kadınların annelik görevlerinin yanı sıra toplumun büyük bir kesimi tarafından eş ve ev hanımı olarak görülmesi kadınların ücretli bir işte çalışması önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Hâlbuki pek çok konuda olduğu gibi savaş yıllarında vatan hizmetlerinde bulunmuş kahraman Türk kadınları vardır. Bunlar hem cephede hem de cephe gerisinde büyük kahramanlıklar yapmışlardır. Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda yaralı askerlerimizin bakım hizmetlerini üstlenen kadınlarımız, kimi zaman sırtlarında cephane taşımış, kimi zaman da en ön cephelerde erkeklerle birlikte işgal güçlerine karşı cesur bir şekilde mücadele etmişlerdir.
Bugün gelinen noktada ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunlar artmış, 2000 yılında 34.862 olan ülkemizdeki boşanma sayısı 2010 yılında 118.568'e yükselmiştir.
Ülkemizde intihar olaylarında da artış meydana gelmiştir. Yine, 2000 yılında 1.802 olarak gerçekleşen intihar olay sayısı, 2010 yılında 2.933'e çıkmıştır. Her gün ağırlaşan ekonomik şartlar, ülkemizde açlık ve yoksulluk sınırı altında kalan kişi sayısını da artırmıştır.
Bugün ülke nüfusumuzun yüzde 17'si yani 12,5 milyon insan yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Ekonomik alanda yaşanan bu sıkıntılar sosyal alanda da kendisini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye genelinde hizmet veren 89 yetiştirme yurdunda 4.342 korunmaya muhtaç çocuk kalmaktadır. Ayrıca 53 sevgi evinde 3.004 ve 448 adet çocuk evinde ise 2.994 olmak üzere toplam 5.998 korunmaya muhtaç çocuk da bulunmaktadır.
Bütün bu gelişmeler Türk aile yapısına zarar verdiği gibi kadına karşı gösterilen şiddeti de artırmaktadır.
Hükûmet tarafından ekonomik ve sosyal alanda uygulanan yanlış politikalar toplumun pek çok kesiminde yaralar açmıştır, açılan bu yaralar giderek de derinleşmektedir. Tüm dünyaya örnek teşkil eden Türk aile yapısında, bugün -maalesef üzülerek belirtmeliyiz ki- kadına karşı gösterilen şiddet olayları artarak devam etmektedir.
Ülkemizde kadına şiddet, fiziksel olarak görülebildiği gibi ekonomik, sosyal, sözel, psikolojik ve cinsel olarak da farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 51 ilimizde ve 24 bin kişi üzerinde, kadına karşı aile içi şiddet konusunda bir araştırma yapılmıştır. Kadının Statüsünün bu araştırmasına göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 39'u hayatlarında en az 1 defa fiziksel şiddete, yüzde 15'i cinsel şiddete, yüzde 23'ü ekonomik şiddete, yüzde 44'ü duygusal ve psikolojik şiddete maruz kalmışlardır.
Ayrıca, eğitim seviyesi düşük kadınların yüzde 56'sı şiddete maruz kalırken lise ve üstü okul mezunu kadınlar da şiddete maruz kalmaktadırlar.
Refah seviyesinin düştüğü ailelerde kadının şiddete maruz kalma oranı yüzde 50 olarak gerçekleşmektedir.
Kadının, sırf kadın olmasından dolayı şiddete maruz kalmasının temelinde yatan nedenler ülkemizde pek çok kurum tarafından araştırma konusu yapılmıştır. Bugüne kadar gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ve açılan kadın konukevleri, kadına karşı şiddetin önüne geçememiştir. Kadına uygulanan şiddet, belirli bir süre sonra bazı ailelerde cinayete dönüşmektedir.
Kadın cinayetleri son on yıl içinde ülkemizde artmıştır. Gazete ve televizyon ekranlarında "Devlet yine koruyamadı." şeklinde haberlere sık sık şahit olmaktayız. Devlet koruması isteyen kadınların bile cinayete kurban gitmesi, insanı daha da fazlasıyla üzmektedir. Ülkemizde kadına karşı gösterilen şiddet, genelde toplumun erkek egemen yapısından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda toplumsal, hukuksal, sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı da yine kadınlar şiddete maruz kalmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygulanan şiddet, boyutuna göre, kadını intihara sürükleyebileceği gibi cinayete kurban gitmesine de neden olmaktadır.
Şiddetin fiziksel ve ruhsal boyutu ise sosyal ve duygusal olarak bireyi, aileyi ve toplumun tümünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiye'deki araştırmaya göre şehirlerde evli kadınların yüzde 18'i, köylerde ise yüzde 76'sı eşleri tarafından dövülmektedir. Kadınların yüzde 57'si, evliliklerinin ilk gününden şiddete maruz kalmaktadırlar.
Yine, ülkemizde aile içi suçların yüzde 90'ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.
Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, aile içi şiddetin yüzde 87'si kadınlara karşı işlenmektedir. Şiddetin yüzde 34'ü fiziksel, yüzde 53'ü sözlü olarak gerçekleşiyor. Bu oran gecekondu semtlerinde yüzde 97'ye kadar çıkabilmektedir. Kadınların yüzde 20'si okuryazar değil. Lise ve daha üstü eğitimli on beş-yirmi dört yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39,6'sı işsiz durumdadır. Kadınların yüzde 43'ü görücü usulüyle evleniyor, yüzde 20'si ise nikâhsız yaşamaktadır. Bu nedenle hükûmetler uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarda refahı artırıcı düzenlemelere ağırlık vermelidirler.
Köylerden şehirlere yapılan göçler çok önemlidir. Kadın konukevleri, sığınma evlerinin işlevi artırılmalı ve ilgili kurumlarla koordineli çalışma sağlanmalıdır. Kamuda ve özel sektörde kadın istihdamına ağırlık verilmelidir. Kadın konukevi ve sığınma evlerinden ayrılan kadının devlet imkânıyla bağımsız yaşaması sağlanmalıdır. Yoksulluğu ve işsizliği yönetmek yerine ortadan kaldırılması konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.