GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:5
Tarih:09.10.2012

DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım adına saygı ve sevgiyle selamlarken AKP'nin haftalık gündeme ilişkin önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle 24'üncü Dönem Üçüncü Yasama Yılının ülkemiz halklarına adalet, özgürlük ve barış getirmesi dileklerimi paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve ülkemiz halklarının önemli gündemlerinin ve sorunlarının yaşandığı bu tarihlerde ve süreçlerde çok daha farklı şeyleri tartışmak, sorunlarını ve problemlerini çözüme kavuşturacak bir kısım diyalog ve müzakere kapılarını aralamak mümkünken, sayısal çoğunluğunu elinde bulundurmayı fırsata dönüştürerek ülke halklarının lehine olmayacak, kişinin ve bireyin bir kısım hesaplarına hizmet edecek bir kısım yasal ve anayasal değişiklikleri gündemleştirmek âdeta tarihle, tarihî birikimler ve değerlerle oynamak demektir. Buna, halkın temsilcisi olan bizler yani iradi güç olan Meclis itiraz etmeyecekse, varlığımızla çelişir, varlığımızın aleyhinde bir pozisyon ve konumla karşı karşıya kalırız. Halkın yoksulluk, açlık ve sefaletle karşı karşıya olduğu, yoksulluklarla cebelleştiği ama buna rağmen her gün yeni zam furyalarıyla satın alma gücünden alıkonulduğu bir Türkiye'de ihtiyaç duydukları özgürlükleri de, satın alabilme gücünü de, refahı da sağlamak, kolaylaştırmak bizim işimiz olmalı. Ama biz, bunu sağlamak yerine, her gün hem halkımız ve vatandaşımızla karşı karşıya gelecek karşıtlaştırıcı yaklaşım ve söylemlerle hem düşmanlaştırıcı, ötekileştirici yaklaşımlarla hem de bölgemizde ve uluslararası arenada savaş söylemi ve kışkırtıcılığıyla her geçen gün otoriterleşiyoruz. Türkiye, belki de son elli-altmış yıllık tarihinde ilk kez bu denli merkezîleşen, otoriterleşen bir yapısıyla halkları düşmanlaştırıp karşıtlaştıran bir pozisyonla, bir durumla karşı karşıyadır. Bunu görmek, buna dair çözüm projelerini üretmek herkesten çok bu Meclisin, biz milletvekillerinin görevidir ama gelin görün ki geçen hafta tartıştığımız savaş tezkeresiydi, bugün yarın tartışmayı gündemimize oturtmak isteyen, getirtmek isteyen AKP'nin önerisinden de anlaşılacağı üzere, yine tartışacağımız savaştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlbuki, tarih binlerce, on binlerce yıllık geçmişiyle savaştan çok çekmiştir. Savaş ölümdür, zulümdür, yıkımdır, yokluktur, yoksulluktur, gözyaşıdır. Savaş bir ülkenin de, bir halkın da, bir toplumun da geleceğinin karartılmasıdır. Meclis, savaş tezkereleri ve kararları yerine, halklarına, bölge halklarına ve uluslararası insanlık âlemine barışı seslendirebilmelidir, barışın sesi, barışın Meclisi olabilmelidir. Ama biz ne yapıyoruz? 1950'leri, 1960'ları hatırlayınız, Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya otoriter rejimleri, eleştirdiğimiz diktatöryal rejimler olarak her gün halkımıza lanse ettiğimiz otoriter Baasçı rejimleri var eden kimdi? O günün küresel emperyal gücü ABD idi. Bugünün yine küresel süper gücü ABD ve yanındaki diğer süper emperyal güçler, Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya yeni dizayn, yeni bir şekillendirme arayışı içerisinde Türkiye'ye de bir rol biçmişlerdir. Türkiye bu rolüyle Suriye halkına ve halklarına, Orta Doğu halklarına karşı savaş kararının alındığı bir Meclisi meclis olarak görmeme iradesini geliştirmesi gerekirken, Sayın Başbakanın dayatmaları, merkezci yaklaşımları neticesinde kendimizi savaşın eşiğinde bulduk. Bu savaşın kazananı olmaz. Savaşta ya ölürsünüz ya öldürürsünüz, savaşta ya yıkarsınız ya yıkılırsınız. Elbette ki ölümün de öldürmenin de, yıkıntının da yıkılmanın da olduğu yerde iktidarlar olacaktır ama çıkan iktidarlar zalimin iktidarıdır, zulmün iktidarıdır, sömürünün, bizatihi baskının ve şiddetin iktidarıdır. Hâlbuki sizin de, bizim de, tüm insanlığın da ihtiyaç duyduğu bir avuç özgürlüktür. Bu özgürlüğü bahşetmek, bu özgürlüğü sağlamak da "insanım" diyen herkesin görevidir. Ama biz iktidarlarımız sonsuza kadar, ilelebet sürsün diye, biz varlığımız ve gücümüzle yarınları biçimlendirelim, şekillendirelim diye, bir toplumu ve toplumun bileşenlerini de, bir ülkeyi ve o ülkenin halklarını da kendi ikbalimiz ve geleceğimize kurban etmeyi görev biliyoruz. Bu da insani değil, vicdani değil, ahlaki değil. 75 milyonun geleceği, 75 milyondaki kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına herkesin çıkarı savaşta değil. Yarın gençlerimizin yani Kürt ve Türk çocuklarının ölümünün sağlanacağı, gerçekleşeceği savaşta siz üzüleceksiniz, bizler üzüleceğiz, onun ağıtlarını bizler ortak dilde, gözyaşlarımızın rengine bakmaksızın acısını hissedeceğiz. Savaşın yanında ve arkasında durmak değil, karşısında olmak, savaş karşıtlığına karşın barışı seslendirmek, barışı dillendirmek bu Meclisin görevidir.

O açıdan, AKP'ye ve Sayın Başbakana hatırlatmak isterim ki bu ülke halklarının savaşlardan çektiği bilince çıkarılmalıdır. 90 yıllık inkârcı siyasetin ülke halklarına yaşattıkları orta yerde durmaktadır. Tarihiyle yüzleşip tarihî gerçekleri açığa çıkarmak duyarlılığıyla bu Meclis asli görevine ve işine dönmelidir. Bu iş de halkların özgür, demokratik vatanda barış içerisinde bir arada yaşayabilecekleri bir geleceğin anayasasını inşa etmektir. Demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı var ettiğimizde, savaşı dayatanları bir elimizin tersiyle ittiğimiz gibi, özgür, demokratik vatanda özgürce bir arada, barış içerisinde yaşamanın fırsatını yakalarız. Ama anayasayı ötekileştirerek, öteleyerek, yasal değişiklikleri halkların lehine çözüm projelerine dönüştürmeyi öteleyerek zammı ve zulmü halka reva görmek de demokratik hukuk devletinin -yapıyorsa- kendisi değildir. Demokratik hukuk devleti, insan hak ve özgürlüklerine duyarlıdır. Otoriterleştikçe hukukun da, insan hak ve özgürlüklerinin de rafa kaldırıldığı, ifade özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne her türlü özgürlükçü ortamın bertaraf edildiği bir ülke gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bugün, 93 gazetecinin, yüzlerce öğrencinin, binlerce siyasetçinin tutsak edildiği cezaevlerini özgürleştirmek gibi bir gündem önümüzde duruyorken, Seçim, Siyasi Partiler Yasası'nın antidemokratik uygulamalarını ortadan kaldırmak gerekirken, 12 Eylül Anayasası'nı, ceberut, otoriter ve faşist anayasasını kaldırıp demokratik, özgürlükçü bir anayasayı var etmek gerekirken, biz tali meselelerle uğraşmaya devam ediyoruz. Bu, halkımızın bize verdiği göreve denk düşen tarihî rolümüzü oynamamıza fırsat verebilecek bir duruş değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yönüyle Üçüncü Yasama Yılı'nın özgürlüklere, barışa ve halkların kardeşliğine hizmet edecek bir potada ve formatta geçmesi dileklerimi bir kez daha hatırlatıyorum. Savaşın tüm yıkıcılığını yaşayan biz bölge halkları olarak savaşa karşı durmanın insani, vicdani ve ahlaki sorumluluklarını hatırlatarak, bu açıdan Mecliste bulunan siyasi partilerin kendi siyasal programlarının esası üzerine diyalog ve müzakereyle Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümü başta olmak üzere, Alevilerin inanç ve ibadet sorununu, dindarların türban sorunu ve ibadet sorunu gibi sorunlarını çözüme kavuşturup ülkeyi demokratik normlara kavuşturmanın mücadelesini vermemiz gerektiğini hatırlatıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.