| Konu: | İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, son günlerdeki gelişmeler ve iç güvenliğe ilişkin gündem dışı açıklaması nedeniyle HDP Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 03.01.2017 |
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce İçişleri Bakanı burada Hükûmet adına son günlerdeki gelişmelerle ilgili bilgilendirme konuşması yaptı. Doğrusu, konuşmasına "Özür dileriz, hatalarımız var, güvenlik konusunda zaaflarımız var, ölen insanların bu cinayetlere kurban gitmemesi için yapılması gerekenleri yapamadık; biz milletten özür diliyoruz, sizden de, Genel Kuruldan da özür diliyoruz." diye başlasaydı, iyi bir yola girdiğimize dair ciddi bir umut besleyebilirdik, istifa noktasına gelmesine belki gerek kalmazdı çünkü Türkiye'de istifa kurumu bu tür durumlarda pek işlemiyor, biliyoruz. Oysa -uygar bir ülkede- bunun ardından da "Ben görevini yerine getirememiş bir İçişleri Bakanı olarak, iç güvenlik görevini, kamu düzenini sağlama görevini yerine getirememiş bir İçişleri Bakanı olarak istifa ediyorum huzurlarınızda." deseydi, belki de Türkiye'de yeni bir başlangıcın ilk adımını atar, bir simge hâline gelirdi ama onu yapmadı.
Peki, bunu yapmadı, başka şeyler yapabilirdi, mesela yılbaşındaki bu korkunç katliamla ilgili daha ayrıntılı bilgiler verebilirdi. O katliamın nasıl oluştuğunu, katillerin nasıl hazırlandığını ve ortamın nasıl hazırlandığını burada bize objektif olarak, olabildiğince objektif olarak anlatmaya çalışsaydı bu da gerçekten medeni bir adım olurdu, belki bundan sonra bu tür saldırıların toplumsal barışı bozmasını önleyecek bir atmosfer, bir siyasi, sosyal hava yaratılmasına katkıda bulunurdu; onu da yapmadı.
Sayın Bakan bundan önce bazı saldırılardan, katliamlardan sonra konuşmalar yaptı ve intikam yeminleri etti, hatta neredeyse intikam çağrıları yaptı. Bir hukuk devleti olmanın ilk şartı, şüphesiz, hukuka bağlı olmaktır. Hatta hukuk devleti olmak için değil, bir devlet olabilmek için de hukuka bağlılık şarttır. Bakın, yıllarca, belki yirmi yıldan fazla süre devlet teorisi dersi verdim ve üniversite 2'nci sınıf öğrencilerine ilk söylediğimiz şey şudur: İktidar geniş bir kavramdır, devletteki iktidar bunun bir parçasıdır. Başka alanlarda da iktidarlar vardır. Mesela derneklerde, çetelerde, mafyada da iktidar olur. Onlarda da, bir kısmında, en azından suç örgütlerinde, mafya dâhil suç örgütlerinde şiddet kullanma imkânları da olur. Hatta kendi içlerinde bir şiddet tekeli de kurabilirler. Bütün bunlar devlet iktidarının da özellikleridir. Peki, devlet iktidarını, suç örgütlerini, mafyavari veya terör örgütlerini içindeki bu iktidardan ayıran nedir? Bizim en kritik bilgimizdir, en basit bilgi, en kritik bilgi, en hassas bilgi: Hukuka bağlılıktır. Devlet ile mafya ve terör örgütleri, suç örgütleri arasındaki sınırı kaldıran şey, devleti çeteye dönüştüren şey devlet iktidarının hukukla bağlı olmaktan çıkmasıdır. Mesela, intikam gibi bir yöntem, çağdaş bir hukuk devletinde bir bakanın, hele de bir İçişleri Bakanının ağzına almaması gereken bir kelimedir. Hukuk içinde hesap sorma hem görevidir hem sorumluluğudur. Bunu yapmak elbette ona düşen iştir. Bunu söyleyebilir ama intikam çağrıları yapamaz.
Peki, başka neler yapılıyor? Linç girişimleri. Türkiye linç girişimlerini iyi tanıyor, geçmişimizde bunun çok kötü, çok karanlık ve kirli örnekleri var. Bir ülkede, hele Türkiye'de, özellikle Türkiye'de linç girişimleri, siyasi otoritenin, devlet yöneticilerinin doğrudan ya da dolaylı onayı, hoşgörüsü, bazen teşviki olmadan ortaya çıkmaz. Türkiye'de linçlerin tarihini incelediğinizde görürsünüz, mutlaka devletin, siyasi iktidarın içinde görevliler buna zemin hazırlamışlardır, bunları hoş görmüşlerdir, bazen de teşvik etmişlerdir.
Bazı terör saldırıları veya katliamlar sonrası kendi üzerlerindeki sorumluluğu, kendilerine yönelebilecek halk tepkisini savuşturmak için linçlerin önünü açmışlardır. TAK ya da benzeri örgütlerin üstlendiği katliamlardan sonra HDP hedef gösterilmiştir. İl, ilçe binalarımıza saldırılar olmuştur; sadece onlara değil, bazı yerlerde doğrudan doğruya partiyle ilgisi olmayan Kürtlere de saldırılar olmuştur. Bunlarla ilgili neler yapıldı, hukuken ne gibi soruşturmalar açıldı? Bunları soruyoruz ama gelen bilgiler çok sınırlı. Veriler de hiç tatminkâr değil. Ne oluyor sonra? Linç bir yönetim tekniği olarak kullanılmaya devam ediliyor. Yönetim tekniği olarak lincin amacı şudur: Size yönelebilecek halk tepkisini başka yere yönlendirmek, sorumluluktan kurtulmak.
Bakın, Reina'daki bu korkunç katliamdan sonra, sosyal medyada yeni bir günah keçisi yaratılıyor, Aleviler hedef gösteriliyor, sanki bu ortamdan Aleviler sorumluymuş gibi hedef gösteriliyorlar. AKP'nin içinde veya çevresinde bulunanlar televizyonlara çıkıp "Alevi örgütlerinin liderleri Türkiye'de öldürülürler." diye söyleyebiliyorlar. Yılbaşından önce bağıra çağıra gelen bir katliam söz konusu. Sosyal medya paylaşımları... Şimdi "Soruşturma açıldı." diyor Sayın Bakan. Peki, bunlar yapılırken niye hiç sesiniz çıkmadı? Tek bir eleştirel "tweet"ten dolayı insanlar tutuklanabiliyor ama katliam çağrısı yapanlar sosyal medyada istedikleri gibi yazıp çizebiliyorlar. Birileri, katliam çağrısı yapar ve bunu asla kendilerine dokunulmayacağı güveniyle sürekli yürütürler; birileri, Cumhurbaşkanını veya Hükûmeti eleştirdi diye derhâl tutuklanırlar. Böyle bir ülkede siz şiddeti de terörü de önleyemezsiniz çünkü terörü, şiddeti önlemenin iki ayağı vardır: Güvenlik, siyaset. Güvenlik ayağında zaten durum ortada, ne güvenlik sağlanabiliyor ne istihbarat var ortada. Katliamlar arka arkaya geliyor, insanlarımız öldürülüyor, Türkiye bir katliam cenneti hâline gelmiş durumda, kan gölüne dönmüş durumda ve bundan dolayı da herhangi bir sorumluluk üstlenmeye yanaşmıyor hiç kimse, Hükûmet yanaşmıyor, sürekli sorumluluğu başkalarına atmaya çalışıyor. Bari siyasetinizle bu ortamı şiddete ve katliamlara elverişli hâlden çıkarmaya çalışın. Nedir o? Bu gerilimi düşürmek, toplumsal diyalog, "Düşman." söyleminden vazgeçmek, demokrasiyi geliştirmek, özgürlüklere saldırmaktansa özgürlüklere kastedenlere karşı tedbir almak. Bunları da yapmadığınız zaman ülkeyi karpuz gibi ikiye, bazen dörde bölebiliyorsunuz. Bu söylem, bu düşmanlaştırma ve gerilim söylemi, intikam ve linç politikası ülkeyi parçalıyor. Ülkeyi parçaladığınız zaman da dış güçler de içerideki başka güçler de bundan elbette yararlanır. Onlar yararlanıyor diye sizin sorumluluğunuz ortadan kalkmaz. Katliamların olduğu bir ülkede sorumluluk her şeyden önce siyasi otoritenindir. Nasıl "Bölünmüş yollar, otoyollar, Avrasya tünelleri bizimdir." diye övünüyorsanız katliamlar, bu cinayetler, bu barışı bozan, ülkeyi kana bulayan bütün olaylar da sizin sorumluluğunuzdadır. Bunun da hesabını vermenin en medeni yolu bu konularla ilgili bakanların önce burada samimi bir öz eleştiri, açık bir bilgilendirme, ardından istifa etmeleridir.
Evet, inşallah, 2017 o yılbaşı gecesindeki o korkunç katliama rağmen barış, huzur bulacağımız bir yıl olur.
Saygıyla selamlıyorum sizleri. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sancar.