| Konu: | Millî Savunma Bakanı Fikri Işık'ın, Fırat Kalkanı Harekâtı'na ilişkin gündem dışı açıklaması nedeniyle CHP Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 22.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Böyle çözemeyiz, bu gündemimiz "Terörle mücadele noktasında, iç ve dış kaynaklı, Meclis ne yapabilir?"i konuşmak. Yani "Sen onu yaptın, ben bunu yaptım." diyerek bu işin altından da kalkamayız, boşuna Meclisin iki saatini yemiş oluruz. Önce onu söyleyeyim.
Tabii, muhalefetin burada yaptığı iki şey vardır; bir, yapılan yanlışları söyleyecek; bir de olması gerekenler noktasında Hükûmete öneri ve tavsiyelerde bulunacak. Konuşmam da bu minval üzere olacaktır. Yani bir sürü gencimizi, fidanımızı toprağa verirken hepimiz aynı acıyı yaşıyoruz, ben "Biz daha çok üzülüyoruz." diyemem ama siz de diğer bütün muhalefet partileri için böyle bakabilmelisiniz.
Sayın milletvekilleri, bu arada El Bab'daki şehit sayımız arttı, yaralılardan 2 kişi daha şehit oldu. Tekrar rahmet diliyoruz. İşte, buradan rahmet dilememek için ben dün Hükûmete çağrı yaptım, "Böyle bir görüşmeye ihtiyaç var." dedim.
Şimdi, samimi ve yapıcı bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Bunu yaparken hiç şüphesiz yapılan yanlışlarla ilgili Hükûmeti eleştirmek gibi de bir görevimiz var. Buradan muradımız, bu Parlamentonun bu görüşmelerinden Hükûmetin kimi çıkarsamalar yaparak en azından bundan sonra yanlış yapmadan terörle mücadele politikasını bir doğru çizgiye oturtmasıdır.
Peşinen, başlarken bir şey söyleyeyim: Sayın Bakan, burada, biraz önce, hâlen, an itibarıyla "Zalim Esed'e karşı mücadeleyi meşru görüyoruz." gibi bir laf etti ama "zalim Esed." Ancak Dışişleri Bakanının Rusya mutabakatında -biraz sonra onu okuyacağım size, bilmeniz lazım, bilmemiz lazım- farklı bir şey söyleniyor. İki dilli bir hükûmet olmaz, bir hükûmetin bir konuda bir anlayışı olur.
Şimdi, oraya girmeden, tabii, şunu da soralım, öyle başlayalım. Biz IŞİD'le, DAEŞ'le mücadele edelim, biz o tezkereye "evet" diye onun için dedik. Onun için dedik. Biz, bu vatanın bekası için, değil 14, 79 milyon da şehit olabilir anlayışı içindeyiz ama gereksiz yere evlatlarımızın toprağa düşmesine de seyirci kalamayız. Elbette, bu topraklar için, bu devlet, bu ülke, bu millet için nerede bir tehdit varsa, bu devletin mekanizmalarının bunu bertaraf etmek gibi bir zorunluluğu var, o yetkiyi de buradan alacağız yurt dışıyla ilgili bir şeyse. Bunda bir tereddüt yok ama bir sorun var. Sorunun kaynağını görmeden, böyle konvansiyel olarak ya da salt askerî çözümlerle...
PKK terör örgütüyle otuz iki yıldır verilen bir mücadelede geldiğimiz nokta vahim bir noktadır, son on dört yıldır gelinen nokta daha vahim bir noktadır. Belli ki iş tutuş tarzında bu Hükûmetin bir sorun var.
Nitekim, 2009'da Oslo'yla başlayan, 2012'de netleşen çözüm sürecinin, Dolmabahçe'si, Habur'u, Kandil'i, İmralı'sında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu metodun doğru bir metot olmadığını söyledik.
Bakın, bu konuda kitapçık basmışız, Türkiye'ye dağıtmışız: "Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye'nin Kürt Sorununa Bakışı ve Çözüm Çerçevesi." Biz sadece Hükûmeti eleştirmekle kalmamışız, Kürt sorununun çözümüne yönelik çok somut önerilerde bulunmuşuz. Ben, müteaddit defalar bu konuları bu kürsüde söyledim. "PKK terör örgütüyle devlet keskin ve etkin bir mücadele içinde olmalıdır lakin bu memleketin bir Kürt sorunu vardır." demişiz.
Bir tane bir örnek vereceğim bu kitapçıktan. "CHP, Kürt sorunuyla ilgili hak ve özgürlüklerin pazarlık konusu yapılmasını doğru bulmaz. CHP, şu anda AKP kontrolünde yürütülen İmralı görüşmelerinin -bakın, lütfen dinleyin- sorunu çözmekten ziyade daha da derinleştirdiğine, toplumun sürece ilişkin kuşkularını artırdığına dikkat çekmektedir." Uzatmıyorum zaman almamak için.
Yemin ederek samimiyetle söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda başından beri, ta 1989'da yazdığımız rapor dâhil, çok da eleştiri aldığımız o raporlarda bu sorunla ilgili gerçekten kalıcı çözümleri önermiş bir partiyiz. Burada da önerdik değerli milletvekilleri.
Şimdi, diyorsunuz ki hep: "Eleştir, eleştir; kardeşim, sen ne getiriyorsun?" Getirdik, 27 tane kanun teklifi getirdik bu Meclise ve 3 tane ana şey söyledik, dedik ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir toplumsal mutabakat komisyonu kurulsun." Ne zararı vardı? Dolmabahçe'de, İmralı'da yaptığınız görüşmelerden daha mı çok zarar verecekti? Kurmadınız, yanaşmadınız. "Meşru zemin, çözümü dağda, bayırda, adada aramayın; çözüm Meclistedir." dedik. Bu Meclis, Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş bir Meclis, yedi düvelin işgalini bertaraf etmiş bir Meclis. Niye bu güveninizi kaybettiniz, bu teklifimizi reddettiniz?
Ne dedik? "Korkmayalım, gerçekleri araştırma komisyonu kuralım." dedik. Kötü mü dedik? Milleti devlete düşman etmek için yapılan bir ton kepazeliği ortaya çıkarsa idik dağa çıkan çocukların yarısı dağa çıkmazdı. Kötü mü dedik?
Bir şey daha söyledik: Bir ortak akıl heyeti. Hani, siz bir "akil insanlar" diye kurdunuz ya böyle, şöhretler takımı gibi, illere yolladınız... "Bir ortak akıl heyeti ama bir siyasi partinin tespit edeceği insanlardan değil." dedik. Toplumda temayüz etmiş, kabul görmüş, saygınlığı olan, sizin önerdiğiniz, bizim önereceğimiz, HDP'nin ve MHP'nin önereceği insanlardan bir ortak akıl heyeti kurmanın kime ne zararı vardı? Bütün bunlar yapılabilseydi, ben eminim ki PKK'yla mücadele konusunda devlet şu an içinde bulunduğu zaaf içinde olmazdı. Bu olmadı, şimdi bu olmadı diye Hükûmete kara çalacak değiliz, gene Hükûmete yol, yöntem göstereceğiz. Bu noktada bu önerilerimizi yineliyoruz Sayın Hükûmet, bunu ciddiye alın. Çocuklar ölmesin, bunu ciddiye alın, buna ihtiyaç var. Böyle hamasetle olmuyor, "Kökünü kazıyacağız." demekle olmuyor. "Üç beş çapulcu" diye başlanan bu olay Türkiye'de 8-10 bin insanın ölümüne neden oldu. Kurtuluş Savaşı'nda kurşunla ölen insan bu kadar değil, biliyor musunuz? Kurtuluş Savaşı'nda cephede kurşunla ölen bu kadar insanımız yok.
Şimdi, her birimizin bir vicdanı var, bir ahlakı var; içinde bir vatan, bayrak sevgisi var; biz buna inanıyoruz. Sayın milletvekillerimiz, bu Hükûmeti, orta yerdeki bu 65'inci Hükûmeti sizlerin de sıkıştırmanız lazım. Hiç mi akrabanız ölmedi, hiç mi hemşehriniz ölmedi? Bırak akrabayı, hemşehriyi yani Hakkâri'sinden Edirne'sine, Sinop'undan Anamur'una kadar hepsi bizim değil mi? Şimdi, bir boyutu bu.
Diğer yandan, şimdi Moskova'da çok güzel bir şey oldu. Moskova'da ne oldu, biliyor musunuz? 62, 63, 64 ve 65'inci AKP hükûmetleri kaybetti, Türkiye kazandı, evet, Türkiye kazandı. (CHP sıralarından alkışlar)
İlk paragrafı okuyorum: "İran, Rusya ve Türkiye çok etnili, çok dinli, mezhepsel olmayan, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenlik, bağımsızlık, birlik ve toprak bütünlüğüne tam olarak saygı duyduklarını yineler."
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Başından beri aynı şeyi söylüyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ya, Allah aşkına, Allah aşkına! Şimdi, demokratik bir devletten bahseden bir bildiriye imza attık; ne güzel, tartışılır ama attı Türkiye. Biz, Ağustos 2012'de Meclisi olağanüstü toplantıya bunun için çağırdık. Moskova Bildirgesi'nin 8 maddesi var, 2012'de Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdığımız bizim teklifimizde de 6 madde var.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Bizim tezimiz kabul edilmiş.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sonra cevap verirsiniz, konuşmacıyı dinleyelim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Allah aşkına ya! Biraz önce senin Bakanın burada "Zalim Esad!" diye bağırıyordu ya, ben onu soruyorum şimdi.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Zalim değil mi Esad?
ENGİN ALTAY (Devamla) - E, burada da "demokrat" demişsiniz.
ALİ ÖZCAN (İstanbul) - "Esed"e "Esad" demek mecburiyetinde kaldınız, bu kadar basit.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmuyoruz. Böyle bir usulümüz yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hangisine inanacağız? Neyse...
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Suriye merkezî yönetimine ve onun toprak bütünlüğüne bağlı kalacağız dedik. Şimdi, orasını geçin, gelinen nokta şu, gerçekten şunu merak ediyoruz ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, beş dakika ek sürenizi veriyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Dışişleri Bakanlığının sitesinde buna "Moskova Mutabakatı" mı dersiniz, "Moskova Deklarasyonu" mu dersiniz, ne derseniz deyin, bu niye yok? İran ve Rusya Dışişleri Bakanlığının sitelerinde falan var bu bildiri. Burada niye yok? Bir sıkıştınız siz, bir arada kaldınız. Şimdi, diyeceksiniz ki: "Bir FETÖ'cü namussuz geldi, Büyükelçiyi öldürdü." E, tabii, bu konuda bir şey yok. Bu olmamalıydı. Hele bunun fiilî bir polis olması Hükûmeti ve ülkemizi uluslararası camiada çok zor bir noktaya getirdi. Ama, bir sıkışmanın sonucu bu toplantının çok kısa sürdüğünü de biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti dayatmayla bir metne de imza atmamalıdır. Metin doğru, bu metinle AKP politikaları kaybetti, Türkiye kazandı diyorum. Ama, önümüze koyuldu -öyle anlaşılıyor- biz imzaladık. Orasında da değiliz. Biz bu sayın grup başkan vekilinin de söylediği tezkereye "evet" oyu verdik. IŞİD ve PKK'nın Türkiye'ye yönelik bir tehdit oluşturduğu, bu tehdit noktasında Irak ve Suriye topraklarında güçlendikleri, lojistik olarak beslendikleri ve buradan Türkiye'yi tehdit eden saldırılarda bulundukları kanaatiyle Hükûmete destek verdik; verdik de -bir uyarı yaptım, ben hatırlıyorum- aşağılara inmeyin, dikkat edin dedik. Tezkerenin mahiyetinde de bu var; sınır güvenliğimize dayalı bir yetki. Demin söyledim, IŞİD en çok belki Türkiye için tehdit; Fransa için, Amerika için, Almanya için tehdit değil mi? Suudi Arabistan için, Katar için, Rusya için tehdit değil mi? İşte, en son, bir terör örgütü büyükelçisini öldürdü; yarın IŞİD başka bir şey yapacak. Peki, bir tek Türkiye'nin mi kara gücü var IŞİD'le mücadele etmek için? Başka kimsenin kara gücü yok mu? Yani, Rusya'nın, Fransa'nın, Amerika'nın, İran'ın kara gücü yok mu? Bizim Mehmetçik'imiz el âlemin askeri ölmesin diye bir bataklığa bu kadar fütursuzca sürüklenebilir mi? Soruyorum, bunlara cevap aramamız lazım. IŞİD'le mücadele etmeyelim diyen yok. Amerika ne yapıyor? Havadan yapıyor. Rusya ne yapıyor? Havadan yapıyor. Fransa ne yapıyor? Gemiden uçak kaldırıp yapıyor? Sen? Hadi oğlum Mehmet, koş, kim tutar seni! Yok öyle şey. Bizim Mehmet'imiz bu vatan için şehit olur ama bizim Mehmet'imiz Amerika'nın, Fransa'nın, Rusya'nın, İran'ın fedaisi olamaz. Bunu kabul etmemiz de mümkün değil, böyle bir şey olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
El Bab er geç IŞİD'den temizlenecek, bir tereddüt yok. Peki, El Bab'ı IŞİD'den temizlemek neden sadece Mehmetçik'e düşsün? Neden? Niye bunu koalisyon güçleriyle birlikte yapamıyoruz?
Bir şey daha: Büyükelçinin öldürülmesi noktasına kadar Amerika, Arabistan, Katar, Türkiye bir blok görüntüsü veriyordu; beride de Rusya, İran, Suriye var idi. Şimdi, bu Moskova Deklarasyonu'nu imzaladık. Biz uyarıyoruz: Biraz orada, biraz burada olmaz. Türkiye şu politikadan bence vazgeçmeli: "Bir omzum Amerika, Arabistan, Katar blokunda, bir omzum Rusya, İran, Suriye blokunda." derseniz -ki ben öyle anlıyorum- bunun sonu felakettir. Bu felakete dikkat çekmeyi bir görev sayıyorum. Bütün dünya Türkiye'yi cihatçıların garantörü, hamisi gibi görüyor ki Putin Sayın Cumhurbaşkanına diyor ki: "Şu El Nusra'ya söyle de şu Halep'in şurasına gidiversin." Ne garip bir durum. Türkiye niye cihatçıların hamisi, garantörü gibi bir algı içine girsin? Öyle diye demiyorum, algı böyle diyorum.
Değerli milletvekilleri -süre bitti- algı şu: Cihatçıları destekleyen bir Türkiye, onlara toprak açan bir Türkiye, savaş sahalarına transferini sağlayan bir Türkiye, patlayıcı hammadde tedariki yapan bir Türkiye algısını yıkmamız lazım Meclis olarak. Algı bu. Yapmamız gerekeni de söyleyeyim: Bölgesel sahiplenme anlayışı içinde olmalıyız. Bölge ülkeleriyle, İran, Irak, Suriye başta olmak üzere barışçıl zeminde diplomatik bir süreci götürebilmeliyiz. Sınıra yığılan cihatçılara yönelik tedbirleri ve sınır güvenliğini almalıyız.
Bakın, "Demedi." demeyin, İdlib var, İdlib, Hatay'ın dibinde; Türkiye'nin yeni felaketinin ilk kıvılcımı olabilir orası. Hükûmet burada söylesin İdlib'de kaç tane cihatçı var, kaç tane sivil var? Biliyorsa söylesin, bilmesini temenni ederim. İdlib'le ilgili bir tedbir almazsak Türkiye'yi, 79 milyonu daha büyük felaketler bekliyor, buradan uyarıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Başkanım, bir dakika vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Peki, size artı bir dakika vereyim konuşmanız bölündü diye.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sınıra yığılan cihatçılara yönelik tedbir almalı bu Hükûmet. Ne istiyorsa biz vermeye hazırız CHP olarak, ne istiyorsa vermeye hazırız ama şimdiden söylüyorum: İdlib'le ilgili Hükûmetin acil bir eylem planı yapması lazım. Görüyoruz bu tehlikeyi ve hem sayın Hükûmeti hem yüce Meclisi uyarıyoruz ve Türkiye'nin artık Moskova Deklarasyonu'na da sadık kalarak Suriye merkezî yönetimine yönelik mezhepçi ve saldırgan tutumu terk etmesi gerekir.
Son cümle: Terörle mücadele hamasetle olmaz, stratejiyle olur, öngörüyle olur, vizyonla olur, muhalefetle iş birliğiyle olur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.