GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:21.12.2016

EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Bakan, Bakan Sayın Fikri Işık'ın Rusya'nın RIA haber ajansında çıkan ifadelerini sorduğumda cevap vermeyeceğini ifade etti. Ben de tabii, başka bir şey beklemiyorum, cevap vermesi çok zor, Fikri Bey'in kendisinin cevap vermesi gerekiyor. "Doğu Halep'in militanlardan arındırılması için başarılı operasyonun devam ettiğini gözlüyoruz." ifadesini yalansa ifade etsin, tekzip etsin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Tekzip edildi, tekzip edildi.

EREN ERDEM (Devamla) - Devamında da iddia şudur: "Halep'ten muhalifler ve ailelerinin çocuklarıyla birlikte kurtarıldığını da söyleyebiliriz."

Sayın Bakan, sizden bunun cevabını isteriz, eksikse bunu söylersiniz, biz de mutlu oluruz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Tekzip edildi.

EREN ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, şu, Moskova Deklarasyonu. Moskova Deklarasyonu'nun tam metnini okuyan vardır umarım diye temenni ediyorum. Bakın, şimdi 1'inci maddeyi beraber okuyalım değerli arkadaşlarım.

Bir kere, şunu söyleyeyim: Ben, başka bir ülkenin iç işlerine karışmamız noktasında, elbette son derece rahatsız olan ve bölgede barış olmasını isteyen bir milletvekili olarak başka bir hususa dikkat çekmek için bu deklarasyonu okuyacağım.

Diyor ki: "İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik yapı barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade ederler."

Şimdi, değerli arkadaşlar, madem böyle bir deklarasyona imza atacaktık, madem böyle bir deklarasyonun parçası olacaktık, milyonlarca insanın kaderini -affederseniz- bu hâle getiren bir tutum içerisine bunca yıldır niye girdik, neden girdik, ne hakkımız var? Türkiye'de 3 milyon mülteci, bölge kan gölüne dönmüş. Madem bu hususta bu aşamaya gelinecekti, bu kadar ciddi bir aşama katedilecekti, bu kadar insanın ölmesi gerekir miydi değerli arkadaşlar?

Biz "Suriye'ye demokrasi götüreceğiz." dedik, "Bölgede demokrasi yok." dedik, "Tek adam rejimi var." dedik, "Diktatörlük var." dedik; getirdik baş faşist diktatör Katar Emirinin resmini stadyum açılışlarımızla astık. Katar'da demokrasi mi var? Demokrasi yok ama dolar var. Yani bu mudur bizim tavrımızı belirleyecek olan şey? Yani demokrasi yok diye, biz, bölgedeki ülkeleri eleştiriyoruz. Katar'da demokrasi yok ama zannediyorum doların varlığı etkili oluyor.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda Moskova Deklarasyonu'nun son maddesi çok önemli. Bakınız, diyor ki son madde: "İran, Rusya ve Türkiye, IŞİD ve El Nusra'ya karşı birleşik mücadele ve silahlı muhalif grupları onlardan ayırma kararlılıklarını tekrar ederler." Problem var mı? Yok. Terör örgütü müdür bunlar? Terör örgütüdür.

E, peki, arkadaşlar, bundan kısa bir süre önce, 18 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanımız ne dedi? "Putin beni aradı. Efendim, Halep'ten El Nusra'nın çekilmesiyle alakalı bir talepte bulundu. Çocuklara haber verdim." Tamam, güzel; bunu koyalım kenara, devam edelim değerli arkadaşlar.

Daha vahim olan şey, 21 Haziran 2016, ifade çok açık, "Neden El Nusra'ya terör örgütü diyorsunuz?" dedi; "Niçin El Nusra terör örgütü oluyor?" ifadesini çok açıkça kullandı.

Şimdi, arkadaşlar, madem biz dün ortaya çıkan Moskova Deklarasyonu'yla bu yapılarla mücadele edilmesi kararlılığını ortaya koyacaktık, neden bu kadar insanın ölümüne sebep olduk?

Değerli arkadaşlar, bakınız, bunu sadece ben söylemiyorum. Sizin Hükûmetinizin desteklediği bir dergi, mizah dergisinde -yani mizahtan da anlamıyor sizin bu desteklediğiniz dergi, gerçekten mizah yapmayı da başaramıyor- burada, El Nusra sembollerini ve bayraklarını takan kişilere övgüler düzen, onları öven ifadeler barındırılıyor.

Aynı zamanda, Moskova Deklarasyonu'nun 1'inci maddesinde bugünkü Suriye rejiminin bağımsızlık ve egemenliğini tanıdığımızı ifade eden o cümle üzerinden soruyorum; bakın, bu soru önemli bir soru çünkü bu sorunun cevabının verilmeyişi nedeniyle milyonlar hayatını kaybetti: Madem Suriye'deki mevcut Esad rejiminin bağımsızlığını koruyoruz dün itibarıyla, neden bugüne kadar milyonlarca insanın ölmesine sebep olan ifadeler kullandık? İşte, bakın, "Diktatör, faşist Esed, bilmem ne Esed" falan... Arkadaşlar, gelinen nokta ortada.

Patentle ilgili konuşuyoruz, yani -Sınai Mülkiyet Kanunu- patentle alakalı bir hususu ele alıyoruz. Arkadaşlar, dış politikada geldiğiniz nokta, AKP'nin dış politikasının çöküşünün patentini bizim önümüze koyuyor. Geldiğimiz nokta vahimdir, geldiğimiz nokta faciadır, söylenen sözler sıkıntılıdır ve derhâl bu konuda kamuoyu bilgilendirilmelidir. Niye bugüne kadar böyle davranıldı ve geldiğimiz noktada bu insanların vebal ve sorumluluğunu kim üstlenecek, olup bitenlerin sorumluluğunu kim alacak, diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)