GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:43
Tarih:20.12.2016

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclisimizin gündeminde Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı var. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bizim de uygun gördüğümü, piyasaların, iş âleminin beklediği bir kanun tasarısı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanun tasarısının komisyon aşamasında gerekli katkılarımızı sunduk, arkadaşlarımız bu çalışmayı yaptılar. Biz, Parlamentonun işlevinin süratli, seri, sağlıklı bir şekilde yürümesi bakımından da bu kanuna müspet destek vereceğimizi, müspet katkı sunacağımızı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün muhalefete verdiği birçok imkânı kullanmadan piyasaların beklediği bu kanunu bir an önce Meclisten çıkarmaya hazır olduğumuzu önce parti olarak beyan etmek istiyorum. Ancak, bununla beraber, Sayın Başkan, Türkiye çok zor günlerden geçiyor, terör, bombalar, suikastlar, saldırılar kamuoyunda artık olağan, sıradan, alelade işler gibi algılanmaya başladı ve bu, Türkiye'nin hak ettiği bir manzara değil.

Tabii, bu arada 17-25 Aralık haftasındayız. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bir gün son bulduğunda 17-25 Aralık tarihleri Türkiye'de yolsuzlukla mücadele haftası olarak kutlanacak. O zaman da söyledik, 2013'te de bunu size söyledik -bizim iktidar partisinin sayın milletvekilleriyle bir zorumuz yok- dedik ki: "Ey Hükûmet! Kâbe'den örtü de getirseniz bu asrın yolsuzluğunu örtbas etmeniz mümkün değil." Ancak, orta yerde bu kadar şehit varken, bu kadar ocaklara ateş düşmüşken "17-25 Aralığın yıl dönümü." diye Türkiye'nin o ağır yarasını bugünlerde tekrar çok kaşımayı düşünmüyoruz ama unuttuğumuzu, unutturacağımızı, günü gelince hesap sormayacağımızı zannetmeyin. 17-25 Aralık asrın yolsuzluğuyla ilgili kimin ne kusuru varsa, kim ne suç işlemişse er geç kanunlar önünde, mahkemeler önünde bunun hesabını verecek.

Biraz önce konuşan iktidar partisine mensup bir sayın milletvekili "Terörle mücadele ediyoruz." dedi. Allah aşkına herkes elini vicdanına koysun: Türkiye'de terörle mücadele mi var yoksa yapılan her terör saldırısından sonra tıpkı şu Meclis gibi Türkiye'nin her yeri taziye çadırına mı döndü? Bu soruyu da milletvekillerinin kendine sorması lazım. Şu anda Hükûmetin terörle mücadele yapma imkânı da yok bence çünkü bugün Sayın Genel Başkanımız da söyledi, istihbarat teşkilatını yerle bir ettiniz, devlette ne ehliyet bıraktınız ne liyakat bıraktınız, güvenlik kuvvetlerinin ne hâle geldiği çok acı verici, çok üzüntü verici ama Rusya Büyükelçisine saldıran, hâlen görevde olan bir polis memuru tarafından bu saldırının gerçekleşmesiyle güvenlik kuvvetlerinin içinde bulunduğu hâl de gözler önüne serildi.

Bu şartlar altında şöyle bir teklifte bulunmak istiyoruz çoğunluk partisine, diğer muhalefet partileri de kabul ederse. Gelin, bugün ya da yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi biraz önce önerisini verdiğimiz genel görüşmeyi yapsın. Sayın milletvekilleri, buna ihtiyaç var. O kadar çok kanıksadınız ki, o kadar çok kanıksandı ki 3 kişi ölmüş, 10 kişi ölmüş... Ben daha dün 2 Sinoplu yavrumuzu toprağa koyup buraya geldim. Benim içim acıyor da sizinki acımıyor mu, merak ediyorum. İktidar partisinin yöneticilerine, grup başkan vekillerine sesleniyorum, hatta sataşıyorum. Sayın Mehmet Muş, sana sataşıyorum: Senin için acımıyor mu? Orta yerde bu kadar insan can verirken, 20 yaşındaki fidanlar toprağa verilirken bak söylüyorum: Sayın Bakan, kanununu bir günde geçireceğiz, bir günde geçireceğiz, eyvallah. Biz üzüm yemek istiyoruz, bağcı dövmek peşinde değiliz. Gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde terörü konuşalım. Terörle Hükûmet mücadele edemiyor, o imkânlardan yoksun. Biraz önce söylediğim gibi, bugün Genel Başkanın söylediği gibi: Yahu hangi olayın istihbaratını önceden alıyor bu Hükûmet? Olay olduktan sonra, ya itfaiyecilerin "Arsayı kurtardık." demesi gibi bir şey, ayıp, utan verici. Hükûmet, adı üstünde hükmeden ama şimdi şunu söyleyince arkadaşlar kızacak: Bu kanlardan bu Hükûmet sorumlu sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi değil. Bu akan kandan bu Hükûmet sorumlu, bundan geri adım atamaz, buradan kaçamaz, "Benim bir mesuliyetim yok." diyemez; bir sorumluluğu var, gelecek buraya hesap verecek, millete hesap verecek, yüce millet adına bize hesap verecek. Başsağlığı dileyen bir Hükûmet olabilir mi, cenazelere gidip boy gösteren? Biraz önce söyledim, bir grup böyle, bir grup böyle; ne ayıp şey, ne ayıp şey! (CHP sıralarından alkışlar) Ve ben üzülerek söylüyorum: Yani Allah'ım bu son olsun, Allah'ım Türkiye'ye bir daha kan, gözyaşı göstermesin. Ama, "Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir." türküsünde olduğu gibi... Ya, hiç olmasın, hiç temenni etmem ama ben on senedir bir tane kravat takan şehit ailesi görmedim arkadaşlar. Günah değil mi? İçiniz incinmiyor mu? Hep bu garip gureba, fakir fukara diye edebiyatını yaptığınız ailelerin, insanların... Dün Sinop'ta defnettiğim şehidimin köyünün yolu yok, yolu, yolu. Şehit oldu diye devlet seferber oldu da yani zor bir hâl mezarlığa ulaştık. Hükûmetin sorumluluğu yok mu değerli milletvekilleri? Güvenoyu verdiniz, verin elbette; kendi partiniz. Ama, Allah var yani ibadet ediyoruz, ediyorsunuz. Sorumluluğumuz yok mu? Yani bu Hükûmet kusurlu, "Arkadaş, şunu niye böyle yaptınız, niye bu eksik var." deme yetkisi, hakkı sizin değil mi? Yani bu kadar şeyi seyredip, bu kadar vahim bir tabloyu seyredip ondan sonra "Biz Hükûmetiz, biz iktidarız." demek... Allah bize böyle bir iktidar nasip etmesin. Yani, her gün kanın, gözyaşının olacağı bir ülkede ben böyle bir iktidar milletvekilliğini içime sindirmem.

Arkadaşlar, o seçmenler ekseriyetle de size oy veriyor, belki gene verir ben onu bilmem; ayrı bir iş. Ama, ben sizi vicdana davet ediyorum ve buradan bir açık çağrı yapıyorum: Sınai Mülkiyet Kanun Tasarısı'nı bir günde de geçiririz gerekirse. Ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dünyaya bizi rezil eden, üzülerek söylüyorum... Ve Türkiye'de ilk defa böyle bir olay yaşanıyor, bir büyükelçi bir sanat faaliyetinde öldürülüyor devletin polisi tarafından.

Sınai Mülkiyet Kanunu'nu, Sayın Bakan, geçirsek ne olacak? Piyasalar çok istiyor, biliyorum, lazım ama böyle güvenilir olmayan bir ülkede, Lübnan'la özdeşen bir ülkede sanayi ayakta kalmaz Sayın Bakan. Elbet geçirelim ama önce Türkiye Büyük Millet Meclisi asli işini yapsın. Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli işi bu meseleye el koymaktır. Burada da olmayan ama Türkiye'yi yönetemeyen bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Marifet değil olay yerine gidip açıklama yapmak. Önleyici istihbarat nerede kardeşim? Bu MİT ne işe yarar? Nerede bu MİT? Niye bu MİT var? Bunların hepsinin dış kaynaklı olduğu bilinmiyor mu? MİT'in görevi içerideki işler değil, dış tehditlere yönelik bir teşkilattır; varsa bilmeyenler öğrensin. Ne iş yapar bu MİT? Eminim, bu konuşmamdan sonra beni takibe alır, benim fotoğrafımı çeker. Elinden geleni ardına koymasın. Ama MİT niye bu hâlde? Ehliyet, liyakat yok; siyasal kadrolaşma var, bir dönem bir cemaate teslimiyet var, sonra "Bunlar bizi kandırdı, bunları temizleyelim." var. Yangın yerine dönmüş, kimin eli kimin cebinde belli değil, kim kime emir veriyor belli değil. Olan fakir fukaranın çocuğuna oluyor. "Garip gurebanın partisiyiz." diye yola çıktığınızı unutmayın. O çocukların ailelerine borcu var bu Meclisin.

Buradan çağırıyorum, medyaya da sesleniyorum: Terörü görüşmeyen bir Meclis olmaz olsun diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.