GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:43
Tarih:20.12.2016

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, bu son günlerde parti teşkilatlarımıza yönelik yüzlerce, maalesef, çirkin ve ırkçı saldırılar gerçekleşmiş oldu. Bu kapsamda vermiş olduğumuz araştırma önergesinin Genel Kurulda kabul edileceğini ümit ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz zor bir süreçten geçiyor. Gerçekten, bu ülkede neler oluyor? Bu ülkeyi kim yönetiyor? Son bir yıl içerisinde 20'yi aşkın büyük bombalamalar gerçekleştirildi. En son, dün, Rusya Büyükelçisi bir suikastla gitti ve suikastı gerçekleştiren, bizatihi, burada, İçişleri Bakanının sorumlu olduğu polis teşkilatından bir polis memuru ve bu polis memuru, 17-25 Aralık sonrası kadroya alınmış bir polis memuru. Şimdi, 17-25 Aralıktan bu yana sürekli bir biçimde, Hükûmet ve iktidar partisi, Fetullah Gülen Cemaati'nin paralel bir yapı oluşturduğunu iddia etti ama bu polis, 17-25 Aralıktan sonra kadroya alınmış ve Rus Büyükelçisine yönelik bir suikastı gerçekleştiriyor.

Ortada bu kadar ciddi olaylar yaşanırken, son bir yılda yüzlerce insanımız hayatını kaybederken Hükûmet ve özel olarak da İçişleri Bakanı sütten çıkmış ak kaşık misali hiçbir siyasi sorumluluğunun farkında olmayarak ya da siyasal sorumluluğu üstlenmeyerek sadece ve sadece hamaset söylemleri üzerinden, ötekileştirme üzerinden, başta partimiz olmak üzere muhalif kesimleri hedef göstererek konuşmalar veya mesajlar vermekten öteye gitmemektedir. Hâlbuki gelişmiş demokratik bir ülkede, örneğin, İskandinav ülkelerinde bir sivil hukuka aykırı bir şekilde öldürülmüş olsa bir saat bile beklemeden İçişleri Bakanı istifa eder ama ülke kan gölüne çevrilmiş durumda; her gün saldırılar, her gün ölüm, her gün şehir yıkımları, her gün anaların gözyaşları ama Hükûmet hâlâ üste çıkmaya, hâlâ muhalefet partisiymiş gibi âdeta kendi kendine muhalefet edercesine söz ve söylemler geliştirmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu söylem kapsamında elbette birtakım ırkçı, kafatasçı kesimler de kendisine vazife çıkararak birtakım eylemler içerisine girmek durumunda kalıyor. Bakın, son iki gün içerisinde Kayseri il binamız yakıldı ve Kayseri il binamıza bir siyasi partinin bayrağının çekilmesi için bizatihi Kayseri Belediyesine ait bir zabıta ve itfaiye aracı bu konuda yardım ediyor. Yalova'da parti binamız kuşatıldı, yakıldı; 7 yaşındaki bir çocuk dâhil olmak üzere, parti yöneticilerimiz çok önemli bir linç olayından kıl payı kurtarılmış oldu. İstanbul'da Bayrampaşa, Üsküdar, Bağcılar ilçelerimiz saldırıya uğradı. Kartal ilçe teşkilatımız yağmalandı ve resmî evraklar gasbedilerek, sosyal medyada bizim yöneticilerimiz ve üyelerimiz teşhir edilerek hedef gösterildi. Yine, İstanbul Beşiktaş ilçemiz, Pendik, Ataşehir, Şişli, Ümraniye ilçelerimiz saldırıya uğradı. İzmir Bornova ve Buca ilçelerimiz -kısa kısa geçiyorum- Bursa Yıldırım ilçemiz, Adana Çukurova ilçemiz, Konya Ereğli, Tekirdağ Süleymanpaşa; Sakarya, Erzincan, Çanakkale il binalarımız ve -yine, Çanakkale il binamıza yapılan saldırı ve yakma girişimini engellemek isteyen 2 parti yöneticimiz gözaltına alınıyor- Kocaeli, Eskişehir ve Ankara -genel merkezimiz dâhil olmak üzere- Keçiören, Yenimahalle ilçelerimiz saldırıya uğradı.

Değerli arkadaşlar, işte, AKP iktidarına aykırı bir söz söyleyen, sosyal medyada "tweet" atan bir insan bir saat içerisinde tespit edilip gözaltına alınabiliyorsa... Bu kadar çok saldırı, organize bir biçimde, aynı saatlerde ve bütün il ve ilçe teşkilatlarımıza yönelik bu saldırı, nedense iktidar partisi tarafından ya da Hükûmet tarafından görülemiyor, sanıklar tespit edilemiyor, sanıklar hakkında hiçbir soruşturma yürütülmüyor. Bu, açık bir şekilde, Türkiye'nin 3'üncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisini şeytanlaştırmaya, linç girişimlerine maruz bırakmaya, siyaset faaliyetlerini yürütmekten alıkoymaya yönelik, iktidar partisinin, Hükûmetin ve İçişleri Bakanının açık bir tutumudur.

Değerli arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisinin söylemi nettir. Biz ülkemizde barışı, demokrasiyi ve tüm farklılıklarla, ayrı inançlarda, ayrı etnik kökenden olan tüm insanlarımızın ortak yaşam paradigmasını savunuyoruz ve ülkemizin tüm sorunlarının ancak ve ancak diyalog, müzakere yoluyla çözüleceğine inanıyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz. Bu söyleme karşıt olan her söylem -ki başta iktidar partisi olmak üzere- savaşı, çatışma dilini, ötekileştirmeyi... Farklı inanç ve etnik aidiyetleri yok sayan, bunları ötekileştiren, bunların hak ve hukukunu tanımayan anlayış, ülkemizi ancak savaş girdabına, ancak çatışma girdabına, ancak halklarımız arasında ayrışmaya ve ülkemizi bu söylemle iç savaşa götürmekten öteye hiçbir fayda sağlayamayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu saldırılar tesadüfi değildir; bu saldırılar, 7 Haziran sonrasında partimize yönelik, iktidarın linç girişiminin bir devamıdır. Türkiye'nin 3'üncü büyük partisi olan, barış ve demokrasiyi, halklarımızın ortak yaşam iradesini ısrarla savunan partinin eş genel başkanları ve 10 milletvekilini hukuka aykırı, Anayasa Mahkemesinin içtihadına rağmen -Anayasa Mahkemesinin geçmişte partimiz üyesi bir milletvekili dâhil olmak üzere değişik partilerden milletvekilleri hakkındaki o önemli içtihadı- ki bütün siyasal partileri, bütün kamu kurum ve kuruluşlarını ve herkesi bağlayan o içtihat kararına rağmen bugün hukuk dışı bir şekilde partili milletvekillerimiz ve eş başkanlarımızın tutuklu olması olsa olsa hukuku tanımazlıktır, Anayasa Mahkemesini yok saymaktır, Anayasa'yı yok saymaktır. Hadi tutukladınız, işin kolayına kaçıyor AKP, her seferinde "Yargı işidir, biz karışmayız." Peki, tutuklama yargı işi, karışmıyorsunuz; hadi bunu anladık ama cezaevinde uygulanan koşullar yargı kararı değildir, idari karardır. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bağlıdır cezaevleri ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Adalet Bakanına bağlıdır. Sizin, cezaevinde milletvekillerimize uyguladığınız tecrit politikası doğrudan doğruya sizin kararınızdır, yargının kararı değildir. Bu karar, bu uygulamalar, tek koğuşta tutma, milletvekilleri olarak biz arkadaşlarının gidip görüşme hakkını elimizden almanız, yakınlarıyla görüşmeleri, avukatlarıyla müzakere veya görüşme yaparken hukuki zemindeki bütün görüşmelerine el konulması tamamen sizin direktif ve kararlarınızla verilen kararlardır. Bunun yargıyla hiçbir bağlantısı yoktur, bu idari bir karardır, bu tamamen öç alma, intikam alma kararıdır ve bu kararı siz 7 Hazirandan itibaren vermiş oldunuz.

Değerli arkadaşlar, bu zihniyet, bu akıl, bu ülkeyi olsa olsa felakete götürür; halklarımız arasındaki duygunun, birlikte yaşamın, eşit yaşamın, birbiriyle kaynaşmanın arasına hançer sokmadır. Bu anlayış bir felakettir. Son bir kez daha uyarıyoruz, bu zihniyetten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - ...bu politikanızdan vazgeçin diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.