| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 bütçesinin görüşmelerinin son günlerine geldik, yarın bitireceğiz ama muhalefet partilerinin milletvekilleri çok açıklıkla dile getirdiler; bu bütçede ne Türkiye'nin yakıcı sorunlarına dair ne insana dair ne milletimize dair hiçbir biçimde herhangi bir ileriye götüren, düzelten bir şey görmediğimizi üzülerek belirtmek istiyorum.
Bütçeyi görüştüğümüz bugünlerde devletimiz, ülkemiz, 80 milyon insanımız, yurttaşımız zor günler geçiriyor. Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyoruz. Nereye dokunsak lime lime dökülüyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde Beşiktaş'ta yapılan bombalı saldırıda, 34'ü 20'li yaşlarda polis memurumuz olmak üzere 44 yurttaşımızı kaybettik. Ben, hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, hepsinin mekânlarının cennet olmasını diliyorum. Milletimize de başsağlığı diliyorum.
Tabii, bu saldırıda katledilenler, yalnızca Emniyet görevlileri, sivil yurttaşlarımız değil; aynı zamanda, bu saldırıda katledilen, eşit ve özgür vatandaşlar olarak bir arada yaşama zeminimizdir; aynı zamanda, eşit ve özgür yurttaşlar olarak bir arada yaşama irademizdir; aynı zamanda, geleceğimiz de bu saldırılarla katledilmiştir, katledilmektedir.
Şimdi, birkaç gündür Halep konusu, Meclisimizde de, Türkiye basınında da hararetlice tartışılıyor, ben de bu konuya biraz değinmek istiyorum. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Amasız, fakatsız, dünyanın neresinde olursa olsun, kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, sivil insanların, masum insanların öldürülmelerini, katledilmelerini şiddetle kınıyoruz. Esad rejiminin bu anlamda yaptığı katliamları da, sivil yurttaşlara dönük yaptığı katliamları da kınıyoruz. Ancak, Nusra gibi, kimisi doğrudan El Kaide bağlantılı terör örgütlerinin yaptığı sivil katliamları da aynı yüreklilikle, aynı cesaretle ve aynı şiddetle kınıyoruz. Halep'ten ayrılmak isteyen, gitmek isteyen oradaki sivil yurttaşlara karşı yapılan katliamları da ben, özellikle iktidar partisinin ve iktidar partisinin diliyle konuşan basın mensuplarının da kınamasını buradan diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Irak ve Suriye'ye, bütün İslam coğrafyasına huzur ve istikrar gelmesini istiyoruz. Şunu kabul etmek zorundayız ki oralarda savaş sürdükçe huzur ve istikrarın ülkemize de gelme ihtimalini görmüyoruz. Orada savaş devam ettiği sürece bizim de kanayan yaralarımızı kaşımak isteyen, deşmek isteyen kötü niyetli insanlar, emperyalist ülkeler her zaman olacaktır, buna izin vermememiz gerekiyor.
Şunu da kabul edelim: Halep'te kontrolün Şam yönetimine geçmesiyle Suriye'de savaşın sona erme ihtimali kuvvetlenmiştir. Suriye'de ve Irak'ta savaşın sona ermesi ihtimali, bizim kanayan yaralarımızın deşilmesine de engel olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, Esad Suriyesi'nde hüküm süren bir dikta rejimidir. Ancak, mesele şu ki iktidarın, bölgenin başka dikta rejimleriyle, Suudi Arabistan'la, Katar'la kol kola girip Esad'ı devirmeye çalışması ya da bir zamanlar Esad'la kol kola olması, iktidarın bugünkü Esad karşıtlığının samimiyetini sorgulanır hâle getirmiştir. Bu tavrı, bizim, bir demokratik tavır olarak ya da zalime karşı bir duruş olarak görmemiz mümkün değildir. Bu anlamda, iktidarın bugünkü Esad'a bakışı, bizim aklımıza başka sorular da getiriyor, bunu başka bir konuşmamda değerlendirmek isterim.
Dahası, bu iktidar, Şam'da namazı çoktan unuttu, Halep'teki ateşkese katkı sunmakla övünür hâle geldi. Hepimiz izliyoruz, bu arada biliyoruz ki Esad rejimiyle de bu iktidarın görüştüğü artık açığa çıktı. Zannediyorum, Rusya üzerinden görüşüyorlar, bu anlamda "Biz ateşkese katkı sunuyoruz." diyebiliyorlar.
Nereye dokunsak lime lime dökülüyoruz demiştim. Yoğunlaşarak yaşadığımız terörün artmasındaki en önemli nedenlerden birisi, iktidarın dış politikadaki aymazlıklarıdır. Farkında mısınız, dünyada Pakistan'dan başka dostumuz kalmadı. Ha, bu arada bir de İsrail var. Nasıl bir anlaşma yapıldı ise İsrail'le, 20 milyon dolarlık bir lütufla -bakın, tazminat falan değil- Mavi Marmara gemisinde katledilen insanlarımızın kanı, iktidar tarafından, maalesef satıldı.
Şimdi, bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanının Başbakan iken, 2014'te, zannedersem 16 Temmuz 2014'te yaptığı bir konuşma var, diyor ki: "İnsani Yardım Vakfı, İnsani Yardım Kuruluşu nereye gitmiş? Somali'de, Filistin'de, Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da, Myanmar'da, ta Açe'de bile insani yardım yapıyordu. Siz ne istediniz bundan? Götürenler, ölümü göze alan bir yardım kuruluşu." diyor. Dönüyor, 2016 yılının 29 Haziranında "Böyle bir insani yardımı götürmek için kimden izin aldınız?" diyor. Hâlbuki "Otorite olarak izin veren bizdik." dediği konuşmasından iki sene geçmeden, oraya insani yardım için giden yurttaşlarımızı -bana göre- satıyor, İsrail'e teslim ediyor.
Değerli arkadaşlarım, dış politikadaki aymazlıklar dedim; Avrupa Parlamentosuyla kötüyüz, Avrupa Birliğiyle kötüyüz, komşularımız Mısır'la kötüyüz, Libya'yla kötüyüz, Yunanistan'la kötüyüz, Rusya'yla kötüydük. Turist gelmiyor Rusya'dan, Almanya'dan da turist gelmiyor bu sene. Ticaret de yapamıyoruz, o anlamda esnafımız filan da çok çok zor durumda.
Nereye atsak lime lime dökülüyor; eğitim sistemi iflas etmiş. Ortaöğretimdeki klasik ortaokul ve liselerin yerini imam-hatip liseleri almış. Biz imam-hatip liselerine karşı değiliz ama klasik eğitim, imam-hatip olamaz değerli arkadaşlar, böyle bir eğitim sistemi yok. Örnek olsun, kendi memleketim Çorum'da bile, merkezde 21 tane imam-hatip lisesi olmuş. Soruyorum, bu kadar imam-hatibe ihtiyaç var mı, bu kadar imama ihtiyaç var mı? Hafta sonu OSTİM ve Sincan Organize Sanayideydim. İlanlar asmışlar duvarlara, diyorlar ki: "CNC operatörü arıyoruz, kaynakçı arıyoruz." ama "İmam arıyoruz." diyen bir ilanı ben görmedim maalesef. Diyaneti doldur boşalt yeri yaptınız; oradan imam, ondan sonra kamu kuruluşlarına aktarma.
Şimdi, 5 Aralık 2016'da OECD'nin Uluslararası Öğrenci Performansını Değerlendirme yani PISA sonuçları açıklanmış; biz, 72 ülke arasında bilimde 52'nci, okumada 50'nci, matematikte 49'uncuymuşuz. 2003'te bunlar tam tersi, bilimde 33'üncüyüz, 52'ye gerilemişiz; okumada 35'e ve matematikte 35'teymişiz. Yani neredeyse yarıya yakın azalmışız.
Şimdi, ekonomi, derin bir kriz içerisinde. Rakamlara takla attırıyorsunuz. Bir günde millî geliri -hâlbuki son çeyrekteki 1,8 daralmaya rağmen, küçülmeye rağmen- artırdınız, 1.700 dolara kadar artırdınız ama yemiyorlar artık, herkesin bu işe karnı tok.
İşsizlik oranı yüzde 20'lere çıkmış. Her 5 gencimizden 1'i işsiz. 17 milyon yoksulumuz var. 27 milyon insan, iki günde bir evine tavuk, et, balık sokamıyor, sofrasına koyamıyor. 2002'de 100 liralık gelire karşın 97 lira olan borcumuz bugün 118 liraya çıkmış. Cari açık 37 milyar doları bulmuş. Dolar 3.500 TL olmuş. Gelir dağılımı dünyada en bozuk 5 ülkeden birisi hâline gelmişiz. Yani ne millî gelirimiz artmış ne de gelirimiz artmış.
Peki, ne artmış biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, sevgili AK PARTİ'liler, neyimiz artmış? Bakın, 2004'te 100 bin olan hayat kadını sayısı, 2014'te 300 bine çıkmış döneminizde. Ben demiyorum bunu, Millî Gazete diyor, "Günaha Batıyorsunuz" başlığıyla vermiş: "Kendisine muhafazakâr demokrat tanımlamasını yakıştıran bir Hükûmet. 'Dindar nesil yetiştireceğiz.' palavralarıyla geçen on iki yılda hayat kadını sayısını 3'e katladı."
Uyuşturucu kullananların sayısı artmış. AMATEM'e başvuranların sayısı yani alkol ve madde bağımlılığıyla mücadele eden kuruluşa başvuranların sayısı bu süre içerisinde yüzde 1.781 artmış ve uyuşturucu kullanma yaşı 15'in altına inmiş.
Boşanmalar artmış, yüzde 1,6; evlilikler azalmış. Milliyetçi, muhafazakâr iktidarınız döneminde en çok artan yani millî gelirimiz artmamış ama hayat kadını sayısı maalesef artmış.
Basın özgürlüğü... Tutuklu gazetecilerin sayısı 150'yi aştı. Bakın, az evvel Eren Erdem kardeşim söyledi, MS hastası Hüsnü Mahalli sadece Halep'le ilgili görüşlerinden dolayı bugün tutuklandı maalesef. Cumhuriyet gazetesi basıldı. Havuz medyasının dışında neredeyse basın kalmadı, medya kalmadı arkadaşlar.
İş böyleyken -konu aslında çok uzun- yönetilebilir bir ülke olmaktan çıktık, OHAL kararnameleriyle yönetiliyoruz. Ölümü kutsayan bir ülke olduk. Devletin görevi ne? İnsanları öldürmek mi, yaşatmak mı? Yaşatmak olan bir ülkede gidiyor bakanlar, belediye başkanları "Şehit olun, ben de şehit olmak istiyorum." diyor, bakıyorsun adam bedelli askerlik yapmış, bunu söyleyen adam.
İş böyleyken Sayın Cumhurbaşkanı "İlle de başkan olacağım." diye tutturuyor, "Fiilî durumu, Anayasa'ya uydurun." diyor. Kardeşim, Anayasa'ya sen uy, fiilî durum Anayasa'ya uydurulur mu, böyle bir şey var mı?
Yani hâl böyleyken, terör, ekonomi bataktayken, Cumhurbaşkanı AKP'liyken, Başbakan AKP'liyken, İçişleri Bakanı, MİT Başkanı, Millî Savunma Bakanı, valiler, hepsi AKP'liyken suçlu kim? Cumhuriyet Halk Partisi! Vallahi insaf diyoruz, pes diyoruz, Allah'tan korkmuyorsanız kuldan utanın diyoruz. Sizi Allah'a havale ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.